İBADETTE İTİDAL

Her şeyi bir ölçü ve dengede yaratan (bkz. Kamer/49) Allah(c.c), kullarına da aşırılıktan kaçınıp orta yolu tutmalarını emretmiştir. Bu hususla ilgili Kur'an'da, "Gökyüzünü O yükseltti ve (her şeyde) ölçü (ve denge)yi (O) koydu. (Allah'ın bu düzenini örnek alın ve) taşkınlık yapıp, ölçüyü kaçırmayın, haddi aşmayın!" buyrulmuştur (Rahman/7-8).


Her şey gibi insanı da Allah(c.c) yarattığına göre, elbette ki onun mutlu olacağı hayat ölçülerini de en iyi O bilecektir. Nitekim Allah(c.c) bu ölçüleri Peygamber Efendimiz(s.a.v)'e bildirip, öğretmiş ve onu bize rol model yapmıştır (bkz. Ahzap/21). Bunun gereği olarak da Peygamber Efendimiz(s.a.v) yeme, içme, giyim, ve kuşamdan ibadete kadar her konuda aşırılıktan uzak durulması konusunda ümmetini uyarmış ifrat ve tefriti yasaklamıştır.

İbadette ölçünün nasıl olması gerektiğine dair, ona atfedilen hadislerden bazıları mealen şöyledir:

Talha İbni Ubeydullah(r.a) şöyle dedi:

Hz.Peygamber(s.a.v)'e Necid ahalisinden bir adam geldi. Saçları karışıktı. Kulağımıza sesinin mırıltısı geliyordu, ancak ne dediğini anlayamıyorduk. Hz.Peygamber(s.a.v)'e iyice yaklaşınca gördük ki, İslam'dan soruyormuş. Hz.Peygamber(s.a.v): "Gece ve gündüzde beş vakit namaz" demişti ki adam tekrar sordu: "Bu beş dışında bir borcum var mı?" Hz.Peygamber(s.a.v): "Hayır ancak istersen nafile kılarsın" dedi. Hz.Peygamber(s.a.v): "Ramazan orucu da var" deyince adam: "Bunun dışında oruç var mı?" diye sordu. Hz.Peygamber(s.a.v): "Hayır! Ancak dilersen nafile tutarsın" dedi. Hz.Peygamber(s.a.v) ona zekatı hatırlattı. Adam: "Zekat dışında borcum var mı?" dedi. Hz.Peygamber(s.a.v): "Hayır, ama nafile verirsen o başka!" dedi. Adam geri döndü ve gider ayak: "Bunlara ilave yapmayacağım gibi noksan da tutmayacağım" dedi. Hz.Peygamber(s.a.v) de: "Sözünde durursa kurtuluşa ermiştir" buyurdu; veya "Sözünde durursa cennetliktir" buyurdu. Ebu Davud'da. "Kasem olsun kurtuluşa erer, yeter ki sözünde dursun" şeklinde te'kidli olarak gelmiştir (Buhari, İman 34; Müslim, İman 8, 11; Nesai, Sıyam, 1, 4, 120; Ebu Davud, Salat 1, 391; Muvatta, Kasru's-Salat fi's Sefer 94, 1, 175).

Ebu Hüreyre(r.a) şöyle dedi:

Hz.Peygamber(s.a.v) buyurdu ki: "Her şeyin bir şevki vardır. Her şevkin de bittiği bir zaman vardır. (Yapacağı işe karşı bu şevki) duyan kişi işini yaparken mutedil hareket eder ve bu itidali devam ettirirse, muvaffak olacağını ümid edin, (çünkü bu şekilde takibine devam edebilir). Şayet (aşırılığa düşerek dikkat çekmiş ve) parmakla gösterilecek hale gelmişse, ona itibar edip (salihlerden) saymayın" (Tirmizi, Kıyamet 21/2455).

İbn Abbas(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v), Akabe (taşlaması) sabahı bineğinin üzerindeyken: "Bana (taş) toplayıver!" dedi. Ben de (şehadet ve baş parmaklarla atılabilecek büyüklükte) ufak taşlardan onun için topladım. Avucuna koyduğum sırada: "İşte bunlar gibi. Dinde aşırılıktan sakının. Sizden öncekileri dinde aşırılıkları helak etmiştir" (Nesai, Hacc, 217, 5, 268).

Aişe(r.a) başka bir rivayetinde şöyle dedi:

Hz.Peygamber(s.a.v)'in bir hasırı vardı, geceleri perde yapıp gerisinde namaz kılardı, gündüzleri de yayıp üzerine otururdu. Halk da Resulullah(s.a.v)'ın yanına dönüp (gelip) aynen onun gibi namaz kılmaya başladılar. Sayı gittikçe arttı. Bunun üzerine Resulullah(s.a.v) onlara yönelerek şunu söyledi:

"Ey insanlar, takat getireceğiniz işleri yapın. Zira siz (dua etmekten) usanmadıkça Allah da sevap yazmaktan usanmaz. Allah'a en hoş gelen amel, az da olsa devamlı olanıdır."

Ravi der ki: Muhammed(s.a.v)'in ailesi bir iş yapınca onu sabit kılardı (artık terk etmez devamlı yapardı) (Buhari, İman 16-29, Ezan 81, Rikak 18; Müslim, Salat 283, 782; Muvatta, Salatu'l-Leyl 4, 1, 118; Nesai, Kıyamu'l-Leyl 1, 3, 218; Ebu Davud, Salat 317, 1368).

Yukarıdaki hadisle ilgili olarak Buhari'nin Ebu Hüreyre(r.a)'dan yaptığı bir rivayette:

"Orta yolu tutun, güzele yakın olanı arayın. Sabah vaktinde, akşam vaktinde, bir miktar da gecenin son kısmında yürüyün (ibadet edin); ağır ağır hedefe varabilirsiniz. Unutmayın ki sizden hiç kimseye, yaptığı amel cenneti kazandırmayacaktır" buyurdu. "Sen de mi (amelinle cennete gidemiyeceksin) ey Allah'ın Resulü?" dediler. "Evet, ben de" dedi, "Allah affı ve rahmeti ile muamele etmezse ben de!" (Buhari, Rikak 18).

Yukarıdaki hadisle ilgili olarak Buhari ve Nesai'de gelen bir başka rivayette:

"Bu din kolaylıktır. Kimse (aşırı gayretle) dini geçmeye çalışmasın, (başa çıkamaz, yine de yapamadığı eksiklikleri kalır ve) galibiyet dinde kalır" buyrulmuştur (Buhari, İman 29).

Enes(r.a) şöyle dedi:

Hz.Peygamber(s.a.v)'in zevce-i paklerinin hane-i saadetlerine bir gurub erkek gelerek Resulullah(s.a.v)'ın (evdeki) ibadetinden sordular. Kendilerine sordukları husus açıklanınca sanki bunu az bularak: "Resulullah(s.a.v) kim, biz kimiz? Allah O'nun geçmiş ve gelecek bütün günahlarım affetmiştir (bu sebeple O'na az ibadet de yeter) dediler, içlerinden biri: "Ben artık hayatım boyunca her gece namaz kılacağım" dedi. İkincisi: "Ben de hayatımca hep oruç tutacağım, hiç bir gün terketmeyeceğim" dedi. Üçüncüsü de: "Kadınları ebediyen terkedip, onlara hiç temas etmeyeceğim" dedi. (Bilahere durumdan haberdar olan) Hz.Peygamber(s.a.v) onları bularak: "Sizler böyle böyle söylemişsiniz. Halbuki Allah'a yemin olsun Allah'tan en çok korkanınız ve yasaklarından en ziyade kaçınanınız benim. Fakat buna rağmen, bazan oruç tutar, bazan yerim; namaz kılarım, uyurum da; kadınlarla beraber de olurum (Benim sünnetim budur), kim sünnetimi beğenmezse benden değildir" buyurdu (Buhari, Nikah 1; Müslim, Nikah 5/1401; Nesai, Nikah 4/6, 60).

Aişe(r.a) şöyle dedi:

Hz.Peygamber(s.a.v), ruhsat ifade eden bir amelde bulunmuştu. Bazılarının bundan kaçındıklarını işitti. Bunun üzerine Resulullah(s.a.v) bir hutbe okudu: Adeti veçhile Cenab-ı Hakk'a hamd ve senada bulunduktan sonra şöyle buyurdu: "Allah için söyleyin, bazıları benim yaptığım şeyi beğenmeyip kaçınıyorlarmış, doğru mudur bu? Allah'a yeminle söylüyorum, ben Allah'ı onlardan çok daha iyi biliyorum. Allah'tan duyduğum korku da onların duyduklarından çok daha fazladır" (Buhari, İ'tisam 5, Edeb 72; Müslim, Fedfiil).

Aişe(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) Osman İbnu Maz'ün'u çağırtarak "Sen sünnetimi beğenmiyor musun?" diye sordu. "Hayır, ey Allah'ın Resulü dedi, kasem olsun hayır! Aksine, aradığım şey senin sünnetindir!" Resulullah(s.a.v) bunun üzerine şöyle buyurdu: "Bil ki, ben, hem uyurum, hem namaz kılarım; oruç da tutarım, kadınlarla evlenirim de, Ey Osman, Allah'tan kork, zira ehlinin senin üzerinde hakkı var, misafirin senin üzerinde hakkı var, nefsinin senin üzerinde hakkı var. Öyle ise bazan oruç tut, bazan ye. Namaz da kıl, uykunu da al." (Ebu Davud, Salat 317/1369).

Sehl İbnu Ebi Ümame(r.a) şöyle dedi:

Sehl ve babası beraberce Hz.Enes(r.a)'in yanına girerler. Enes'i yolcu namazı kılıyormuşcasına çok hafif bir namaz kılıyor bulurlar. Selam verip namazdan çıkınca: "Allah sana mağfiret buyursun bu kıldığın namaz farz mı yoksa nafile miydi? dedik." Farz namazdı. Bu (eksiksiz) Hz.Peygamber(s.a.v)'ın namaz tarzıdır. Bilerek hiç bir değişiklik de yapmadım" dedi ve ilave etti: Resulullah(s.a.v) buyurdu ki: "(Yıl orucu, her gece teheccüt, kadınları terk gibi kararlarla) kendinize zorluk çıkarmayın, zorluğa uğrarsınız. Zira (geçmişte) bir kavim (bir kısım zahmetli işlere azmederek) kendisini zora attı. Allah da zorluklarını artırdı. Manastır ve kiliselerdekiler bunların bekayasıdır." "Onlar, üzerlerine, bizim farz kılmadığımız, fakat, güya Allah'ın rızasını kazanmak için kendilerinin koydukları ruhbaniyete bile gereği gibi riayet etmediler" (Hadid/27) (Ebu Davud, Edeb 52/4904).

Enes(r.a) şöyle dedi:

Hz.Peygamber(s.a.v) mescide girmişti ki, iki direk arasına gerilmiş bir ip gördü. "Bu da ne?" diye sordu. Bu, Zeyneb(r.a)'in ipidir. Namaz kılarken uykusu gelince buna takılıyor (ip onun düşmesini önlüyor)" dediler. Hz.Peygamber(s.a.v): "Hayır (olmaz öyle şey) çözün ipi. Şevkiniz varken namaz kılın, uykunuz gelince de yatın" emretti (Buhari, Teheccüd 18; Müslim, Müsafirin 219/784; Ebu Davud, Salat, 308/1312; Nesai, Kıyamu'l-Leyl 17/3, 218).

Ebu Cuheyfe(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) Selman'la Ebu'd-Derda(r.a)'yı kardeşlemişti. Selman bir defasında Ebu'd-Derda'yı ziyaret etti. Evde, Ebu'd'Derda'nın hanımını düşük bir kıyafet içinde buldu. "Bu halin ne?" diye sordu, kadın: "Kardeşiniz, Ebu'd-Derda'nın dünya ile alakası kalmadı" diye açıkladı. Ebu'd-Derda geldi ve Selman(r.a)'a yemek getirerek: "Buyur, ye!" dedi ve ilave etti: "Ben orucum!" Selman: "Hayır sen yemezsen ben de yemem" dedi. Beraber yediler. Akşam olunca Ebu'd-Derda (Selman'dan gece namazı için müsaade istediyse de, Selman: "Uyu" dedi. Beraber uyudular. Bir müddet sonra Ebu'd-Derda namaza kalkmak istedi. Selman tekrar: "Uyu!" dedi. Uyudular. Gecenin sonuna doğru Selman "Şimdi kalk!" dedi. Kalkıp beraber namaz kıldılar. Sonra Selman şu nasihatta bulundu: "Senin üzerinde Rabbinin hakkı var, nefsinin hakkı var, ehlinin de hakkı var. Her hak sahibine hakkını ver." Ertesi gün Ebu'd Derda, durumu Hz.Peygamber(s.a.v)'e anlattı. Resulullah(s.a.v) "Selman doğru söylemiş" buyurdu (Buhari, Edeb 86, Savm 51, Teheccüd 15; Tirmizi, Zühd 64/2415).

Hanzala İbnu'r-Rebi el-Esedi(r.a) şöyle dedi:

Birgün Hz.Ebu Bekir(r.a)'la karşılaştık. Bana: "Nasılsın?" diye sordu. "Hanzala münafık oldu" dedim. "Sübhanallah, sen neler söylüyorsun?" diye şaşırdı. Ben açıkladım: "Hz.Peygamber(s.a.v)'in huzurunda olduğumuz sırada bize cennet ve cehennemden söz edilir, sanki gözlerimizle görmüş gibi oluruz. Oradan ayrılıp çoluk çocuğumuza, bağ bahçemize karışınca çoklukla unutup gidiyoruz". Hz.Ebu Bekir(r.a) de: "Allah'a yemin olsun ben de aynı şeyi hissediyorum" dedi. Beraberce Hz.Peygamber(s.a.v)'e gittik ve bu durumu açtık. Bize: "Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e kasem olsun siz, benim yanımdaki hali dışarda da devam ettirip (cennet ve cehennemi) hatırlama işini koruyabilseniz melekler sizinle yataklarınızda, yollarda müsafaha ederdi. Fakat ey Hanzala, bazan öyle bazan böyle olması normaldir (münafıklık değildir)" dedi ve (son cümleyi üç kere tekrarladı" (Müslim, Tevbe 12/2750; Tirmizi, Kıyamet 60/2516).

EN ÇOK OKUNAN YAYINLARIMIZ: