HADİS NEDİR?

Terim olarak hadis; Hz.Peygamber(s.a.v)'in söz ve fiillerinin sözlü ve yazılı rivayetleri, sünnet ise O'nun uygulana gelen söz ve fiilleridir. Kelimelerin lügat manalarına da uygun olarak İslam’ın ilk asırlarında yapılan bu tarif, son zamanlarda değiştirilmiş; hadis ile sünnet aynı şeylermiş gibi hadislere de sünnet denmeye başlanmıştır. Öncelikle şunu belirtelim ki, hadis ile sünnet aynı şeyler değildir. Çünkü hadis söylemle sünnet ise, eylemle ilgilidir. Her sünnet hadistir, ama her hadis sünnet değildir. Hadisler, sünneti anlamaya yardımcı olan ve sünnetten izler taşıyan rivayetlerdir. Şöyle ki hadisler, Resulullah(s.a.v)'in uygulamalarının aynen aktarımı değil; şahitlerin (sahabenin) o yaşantının nasıl olduğu hakkında hatırlayabildikleri kadarını, sözlü olarak aktarmalarıdır. Bu haberler hadiseleri, tüm detaylarıyla yansıtacak şekilde motamot aktaramazlar. Dolayısıyla hadisler sünnetten izler taşımakla birlikte, sünnetin kendisi değildirler. Güvenirlik yönünden konuyu ele alacak olursak; hadisler rivayet edenin görüp veya duyduğunu doğru anlayıp anlamadığı, eğer doğru anlamışsa anladığını doğru olarak aktarıp aktaramadığı hususunda şüphelidirler. Manen rivayet edildikleri için zannidirler. Dolayısı ile hadislerin cerh ve tadile ihtiyacı vardır.

Hadisler konusunda merak edilen konulardan en önemlisi, hadislerin ne zaman yazıya geçirildiğidir. İlk yıllarda Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in ayetlerle karışmaması için, hadislerin yazılmasını yasakladığı herkes tarafından kabul edilmektedir. Bununla ilgili olarak Hz.Peygamber'e atfedilen bir hadiste; "Benden Kuran dışında hiçbir şey yazmayın. Kim benden Kuran dışında bir şey yazmışsa imha etsin." (Müslim, Sahihi Müslim, Kitab-ı Zühd; Hanbel, Müsned, 3/12, 21, 33) buyrulmuştur. Yine O'na atfedilen başka bir hadiste ise, Hz. Peygamber'in hadis yazan sahabenin yanlarına gelip onlara "Yazdığınız şey nedir?" diye sorduğu; onların da "Senden işittiğimiz hadisler (sözler)" diye cevap verdikleri; bunun üzerine Hz. Peygamber'in "Allah’ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah’ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar" (El Hatib, Takyid Sayfa 33) dediği rivayet edilmiştir. Ancak sonradan Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in hadislerin yazılmasına müsaade ettiğine dair rivayetler bulunmakla beraber, hadislerin ondan 150-200 sene sonra yazılmaya başlandığı görüşünü destekleyen deliller de öne sürülmektedir.

Bize göre burada cevap aranması gereken asıl önemli husus, hadislerin ne zaman yazıldığı değil; hadislerin yazılmasının Allah(c.c)’ın emriyle olup olmadığıdır. Kur'an'da yazmakla ilgili olarak, örneğin borcun kayıt altına alınması konusunun ayrıntılı bir şekilde açıklandığını görmekteyiz (Bkz. Bakara/282). Kuran’da bu konuya böylesi bir önem atfedilmiş olduğu halde, Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in vahiy dışındaki sözlerinin yazılmasını emreden herhangi bir ayete rastlamamaktayız. Ayrıca Allah(c.c) bize Kur'an’ın korunmasının garantisini verdiği halde, hadislerin korunacağıyla ilgili bir garanti de vermemiştir.

Eğer hadisler dinin kaynağı olsaydı hiç şüphe yok ki; Peygamberimiz(s.a.v) kendinden sonra sözlerinin unutulmaması ve değiştirilmemesi için onları, nübüvvetinin en başından itibaren bizzat kendisi yazdırırdı. Ama böyle yapmadığını yine hadislerden öğrenmekteyiz. Örneğin bununla ilgili bir rivayet şöyledir; Şeddad, İbni Abbas’a "Hz. Peygamber bir şey bıraktı mı?" diye sordu. O da "Sadece Kuran’ın iki kapağı arasında olanları bıraktı." cevabını verdi. (Buhari, K. Fezailul Kuran; Müslim, K Fezailus Sahabe; Ebu Davud, K. Fiten; Tırmizi K. Fiten 43). Tarihi kaynaklardan Peygamber Efendimiz(s.a.v)'den sonra dört halifenin de Kur'an dışında başka bir dini kaynakmış gibi algılanabileceği endişesiyle bırakın hadis yazdırmayı, kişilerin hadis nakletmelerini dahi engellemeye çalıştıkları anlaşılmaktadır. Üstelik bu mücadeleyi Peygamber Efendimiz(s.a.v)’in vefatından sonraki ilk yıllarda, yani uydurma hadislerin neredeyse hiç olmadığı bir dönemde vermişlerdir. Oysa Peygamber Efendimiz(s.a.v)’e çok yakın olan dört halife ve sahabe, eminiz ki gerek görselerdi daha güvenilir hadis kitapları oluşturabilirlerdi.

Yukarıda değindiğimiz nedenlerden ötürü, her ne kadar rivayetlerin güvenilir olmadığına dair genel bir kanaat oluşmuş olsa da; Peygamber Efendimiz(s.a.v)'e itaatin ve bağlılığın bir gereği olarak, O'na atfedilen rivayetlere ön yargılı ve saygısızca bir yaklaşım sergilemekten kaçınmamız gerekir. Bu konuda bize düşen görev, orta bir yol benimseyip yeterince değerlendirip, sorgulamadan toptancı bir yaklaşım ile hadisleri reddetmemektir. Hadislere yaklaşımımızın nasıl olması gerektiği noktasında, Peygamber Efendimiz(s.a.v)’e ait olduğu söylenen; "Benden size gelen şeyi Allah’ın Kitabına arz edin. O’na uygunsa ben söylemişimdir. Şayet ona uygun değilse ben söylememişimdir." (Sağani, Ebu’l-Fezail, Mevzuat, Beyrut, 1985, s.76; Acluni, Keşfu’l-Hafa, I, 86; Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, I, 170; Suyuti, Miftah, 16.) sözü çok manidardır. Bazılarınca her ne kadar sahih olmadığı söylense de; Allah(c.c)'ın peygamberinin Allah(c.c)'ın kitabına ters düşmeyeceğini vurgulayan bu hadisin, Peygamberimiz(s.a.v)'e ait olma ihtimalini taşıyarak günümüze kadar ulaşmış olması önemlidir.

Sonuç olarak; Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in duyduğumuz veya duymadığımız söylediği her şey, başımız ve gözümüz üstünedir; hepsine iman eder ve söylediği şeylerin O'nun dediği gibi olduğuna ümmeti olarak şahitlik ederiz. Bununla birlikte açık ve net bir şekilde Kur’an’a, akla ve sünnetullaha (bilime) aykırı olduğu anlaşılan rivayetlere de göz yummayıp, Peygamberimizi(s.a.v)'i savunmak adına hepsini reddederiz. Bunları reddetmemiz, haşa! Hz.Peygamber’in sözünü reddetmemiz ve onu yalanlamamız anlamına gelmez. Bu Peygamber Efendimiz(s.a.v)'e iftira eden kişinin rivayetini reddetmemiz anlamına gelir. (Bkz. Ebu Hanife 1368. el-Âlim ve’l-müteallim /nşr. Muhammed Zahid el-Kevseri, Kahire, s. 24–25)

En Doğrusunu Allah(c.c) Bilir.

EN ÇOK OKUNAN YAYINLARIMIZ: