SÜNNET NEDİR?

Sünneti, hükümlerinin aslı Kur’an’da olan İslam’ın temel ilkelerinin şahitlik keyfiyeti ile Rasulullah(s.a.v)’ın örnekliğine baş vurmanın zorunlu olduğu, zamanı aşkın ümmeti bağlayan model uygulamalardır şeklinde ifade edebiliriz. Sünnet bazılarının iddia ettiği gibi, dinin ayrı bir kaynağı değildir. Sünnet, Kur'an'ın Peygamber Efendimiz(s.a.v) tarafından pratize edilmiş halidir. Resulullah(s.a.v)'ın örnekliği dinin esasıyla ilgili Kur'an dışında yeni bir ilke belirlemek veya bilgi getirmek şeklinde değil, ancak Kur'an hükümlerinin pratize edilmesi şeklinde gerçekleşmiştir. Örneğin ezan, namazın vakitleri, temel erkanı ve rekatları hakkındaki Resulullah(s.a.v) dönemindeki sünnet; bu konuların nasıl uygulanacağı hakkında hiç kimseyi içtihada zorlamadan, bize kadar ulaşmıştır. Peygamber Efendimiz(s.a.v) ayetleri, elbette ki sadece söz ile iletmiş değildir; O'nun tebliğ görevinin içerisinde, Kur’an’ın fiilen tatbikatı da vardır. Nitekim Müslümanların ilki olarak, Kur'an'ı kendi hayatına tatbik etmiş; İslam'ın layıkıyla nasıl yaşanabileceğini göstererek, tüm insanlığa örnek olmuştur. Allah(c.c) Resulünün devamlı yaptığı, sahabenin da ondan görüp öğrendikleri bu uygulamalar; atadan oğula tevatür yoluyla günümüze kadar intikal etmiştir.

Sünnet, Rasulullah(s.a.v)’ın hayat tarzıdır. Allah(c.c) ile Rasulullah(s.a.v)’ın arasını birleştirmektir. Rasulullah(s.a.v) bir postacı olarak algılanmamalıdır o ilk şahit, nebi-rasuldür. Bu yüzden vahiysiz peygamber peygambersiz vahiy düşünülemez. Sünnet Kur’an’dan Kur’an sünneten koparılamaz. Kur’an ile sünnet etle tırnak gibidir. Tüm peygamberlere nübüvetle birlikte hem kitap ve hem de hikmet verilmiştir. (Bkz. Ali İmran/81). Hikmet; peygamberlerin kendilerine indirilen kitaplardaki anlamları, idrak etmek suretiyle verdikleri doğru ve kesin hükümlerdir. Bütün peygamberler kendilerine verilmiş olan kitaplarla hükmetmişlerdir. Peygamberlerin ümmetlerine öğrettikleri hikmet; kendilerine indirilen kitabın uygulamasından ibarettir. Bu kapsamda; Peygamberimiz(s.a.v)'in hikmet niteliğindeki hükümleri de, bizlere sünnet olarak intikal etmiştir. "...size ayetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik." (Bakara/151; ayrıca bkz. Bakara/129; Ali İmran/164; Nisa/113).

Resulullah(s.a.v), ancak Kur'an hükümlerini tatbik için açıklamalar yapmış ve haklarında ayet bulunmayan konularda Kur'an bütünlüğünden içtihadi tespitler çıkarmıştır. Kendisine vahiy inzal olan Resulullah(s.a.v), şüphesiz vahyi en iyi anlayandır; Dolayısı ile gerek vahye tabi olmak konusunda gerekse vahyin şahitliğini yerine getirme konusunda Resulullah(s.a.v)'a itaat, Allah(c.c)'a itaati ifade etmektedir. Bu nedenle her müslümanın Peygamber Efendimiz(s.a.v)’e itaat edip, onu kendine rol model edinmesi hem Allah(c.c)’ın emri ve hem de akli bir zorunluluktur. Zira Kıyamete kadar hiç kimse, Peygamber Efendimiz(s.a.v)’in Kur’an’ı anlama ve uygulama kabiliyetine erişemiyecektir.

Ali İmran Suresi’nin 68 nci ayetinde mealen, Hz.İbrahim(a.s)’a insanların en yakınının Peygamber Efendimiz(s.a.v) ve Ümmet’i olduğu bildirilmiş; Bakara Suresi'nin 106 ncı ayetinde ise, "Biz yerine daha iyisini veya bir benzerini getirmedikçe bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırmaz veya unutturmayız..." buyrulmuştur. Bilindiği üzere abdest, namaz, zekat, oruç ve hac gibi temel ibadetler tüm peygamberlerin ortak sünnetidir. Bu ibadetler en son Peygamber Efendimiz(s.a.v)’e, İbrahimi gelenekle birlikte intikal etmiştir. Omurgası Kur’an’da olan bu temel ibadetlerden örneğin abdest ve namazın son şekli, siyer kitaplarındaki mevcut bilgilere göre Cebrail(a.s) tarafından Peygamber Efendimiz(s.a.v)'e uygulamalı olarak öğretilmiştir. (Bkz: Necm/1-10) Ayrıca Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in bu şekilde öğrendiklerini hayata geçirmesi suretiyle yaptığı uygulamaların; vahiy sürecinde herhangi bir ikaza maruz kalmamış olması da, İlahi onaydan geçtiğinin başka bir delilidir. Resulullah(s.a.v)'in zaman ve mekan sınırlarını aşan örnekliği olan sünnet, söylemle değil de eylemle ilgili olduğu için; hadisler gibi doğru aktarılıp aktarılmadığı hususunda şüpheli değildir. Tevatür olduğu için kesin ve güvenilirdir; bu nedenle de cerh ve tadile ihtiyacı yoktur. Bu uygulamalar, Ümmetin şahitliği ve ittifakıyla kesintisiz olarak tekrarlanarak nesilden nesle aktarılıp, hiç bozulmadan yazısız bir kaynak olarak günümüze kadar ulaşmıştır.

En Doğrusunu Allah(c.c) Bilir.

EN ÇOK OKUNAN YAYINLARIMIZ: