PEYGAMBERLERE İMAN

Yüce Allah'ın kullarına dinlerini bildirmek için, elçi olarak görevlendirdiği seçkin insanların her birine peygamber denir. Peygamberler makam ve görevleri itibariyle hem nebi ve hem de resuldurler. Nebilik peygamberlik görevi verilen kimselerin, vahiy yoluyla yüce Allah'ın emir ve yasaklarını haber alma makamıdır; ve süreklilik arz eder. Bu yönüyle bir peygamber her zaman nebidir. Nebinin çoğulu enbiyadır. Resulluk ise, peygamberin nebi olarak kendisine indirilen vahyi, elçi olarak tebliğ etme yükümlülüğüdür; bir peygamber sadece tebliğ görevini icra ettiği zamanlarda resuldur. Resulun çoğulu rüsuldur. Nübüvvet ve risalet kelimeleri mastar olup; nübüvvet vahiy alma makamını, risalet ise tebliğ etme görevini ifade eder. Bu nedenle Kur'an'da; elçilik dışındaki şahsını ilgilendiren konularda, Peygamber Efendimiz(s.a.v)'e hep nebi diye hitap edilmiştir.

Tüm peygamberlere nübüvetle birlikte hem kitap ve hem de hikmet verilmiştir. (Bkz. Ali İmran/81). Hikmet; peygamberlerin kendilerine indirilen kitaplardaki anlamları, idrak etmek suretiyle verdikleri doğru ve kesin hükümlerdir. Bu bağlamda hikmetle, hükmün aynı şey olduğu düşünülebilir; ancak hüküm hikmetten daha geneldir. Zira her hikmet hükümdür, fakat her hüküm hikmet değildir çünkü hüküm doğru da olabilir, yanlış ta olabilir.

Bütün peygamberler kendilerine verilmiş olan kitaplarla hükmetmişlerdir. Peygamberlerin ümmetlerine öğrettikleri hikmet; kendilerine indirilen kitabın uygulamasından ibarettir. Bu kapsamda; Peygamberimiz(s.a.v)'in hikmet niteliğindeki hükümleri de, bizlere sünnet olarak intikal etmiştir. "...size ayetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik." (Bakara/151; ayrıca bkz. Bakara/129; Ali İmran/164; Nisa/113). Kur'an'da hikmetin peygamberler dışında insanlara da verilebileceği belirtilmiştir. (Bkz. Bakara/269).

Allah peygamberlerden şöyle söz almıştı: "Andolsun ki size kitap ve hikmet verdim, sonra yanınızda bulunan (kitaplar)ı doğrulayıcı bir peygamber geldiğinde ona muhakkak inanacak ve ona yardım edeceksiniz! Bunu kabul ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?" demişti. Onlar: "Kabul ettik" dediler. (Allah da) dedi ki: "Öyleyse şahit olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım." (Ali İmran/81), "İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere kitapları hak olarak indirdi..." (Bakara/213; ayrıca bkz. Enam/83-89, Ankebut/27)

Peygamberlere iman, imanın altı esasından biridir. Peygamberlere iman demek, insanlara doğru yolu göstermek için, yüce Allah tarafından seçkin kimselerin gönderildiğine, bu kimselerin yüce Allah'tan getirdiği bütün bilgilerin gerçek ve doğru olduğuna inanmak demektir. yüce Allah her müslümana, aralarında herhangi bir ayırım yapmadan bütün peygamberlere inanmayı farz kılmıştır: "Peygamber de kendisine Rabbi tarafından indirilene iman etti, müminler de. Her biri Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız..." (Bakara/285). Bu sebeple peygamberlerin bir kısmına inanıp, diğerlerini tasdik etmemek küfür sayılmıştır: "Allah'ı ve peygamberlerini inkar edenler ve Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip bir kısmına iman ederiz, ama bir kısmına inanmayız diyenler ve bunlar arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu? İşte gerçekten kafirler bunlardır..." (Nisa/150-151).

Allah, peygamberlik yükünü taşıyabilecekleri ve bu göreve layık olanları bilir ve dilediğini peygamber olarak seçer: "Bu, Allah'ın lutfudur. Onu dilediğine verir..." (Cuma/4). Kur'an'da da belirtildiği gibi yüce Allah, asırlar boyunca peygamberler göndermiş, insanlara onlar aracılığıyla doğru yolu göstermiştir. Kendilerine peygamber gelmemiş hiçbir topluluk ve ümmet bulunmadığı Kur'an'da şöyle dile getirilmektedir: "(Geçmiş) her ümmet içinde mutlaka bir uyarıcı peygamber buluna gelmiştir" (Fatır/24), "Allah'a andolsun ki biz senden önceki ümmetlere de peygamberler göndermişizdir..." (Nahl/63; ayrıca bkz. Yunus/47).


Peygamberler tebliğ ettikleri dini kendi hayatlarına tatbik etmek suretiyle ümmetlerine örnek olmuşlardır. Kendilerine verilen hikmetin gereği olarak; tebliğ ettiklerini açıklayarak insanlara öğretmişlerdir. Bu işleri yaparken davalarından taviz vermemişler, bu uğurda pek çok eza ve sıkıntıya göğüs germişlerdir. Kur'an-ı Kerim'de de bildirildiği üzere, peygamberlik Hz.Muhammed(s.a.v) ile son bulmuştur: "Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın resulü ve peygamberlerin sonuncusudur..." (Ahzab/40). Artık ondan sonra peygamber gelmeyecek ve O'nun getirdiği Kur'an'ın hükmü kıyamete kadar devam edecektir.

PEYGAMBERE OLAN İHTİYAÇ VE PEYGAMBER GÖNDERİLMESİNDEKİ HİKMET


İnsanların gerçek birer yol gösterici olan peygamberlere ihtiyacı vardır. Her ne kadar insan yaratılırken akıl, bilinç, idrak, seçme imkanı gibi birtakım yeteneklerle donatılmış ve bu yetenekler sayesinde kendisi, çevresi ve diğer yaratıklar hakkında bazı bilgiler edinmiş olsa da bütün bunlar sınırlı ve kendi gücü oranındadır. İnsanın gücünü aşan konularda ve yetersiz kaldığı hususlarda; yahut da gücü dahilinde olup da, dış çevrenin olumsuz etkisiyle gerçeğe ulaşamadığı hususlarda elinden tutulması ve yolunun aydınlatılması gerekmektedir. İşte yarattığı insanın bu yönünü en iyi bilen yüce Allah, hikmetinin, lütuf ve yardımının bir sonucu olarak insanlara peygamberler göndermiştir. Bunun dışında insanların peygamberlere ihtiyaç duymalarının sebepleri arasında şunları söylemek mümkündür:

⦁ İnsanlar kendi akıllarıyla Allah'ın varlığını, birliğini anlayabilirlerse de, bunun ötesinde O'na ait birtakım yüce sıfatları tamamen anlayamazlar. Allah(c.c)'a nasıl ibadet edileceğini, ahiretle ilgili durumları dosdoğru bilemezler. En kısa ve pürüzsüz bir yoldan giderek dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşmak, fikir ve ahlak yönüyle yükselmek, ancak peygamberlerin öğrettiği buyrukları yerine getirmekle mümkün olabilir. İşte yüce Allah, insanların bu ihtiyacını gidermek için peygamberler göndermiştir.

⦁ Eğer peygamber gönderilmemiş olsa insanlar gerçeği, iyiyi, doğruyu ve güzeli bulmada, faydalı ve zararlıyı ayırt etmede zorlanacaklardı. Bunun için çok zaman harcayacaklar, çoğu zaman da bu konuda duygularının, geleneklerinin, geçici arzu ve isteklerinin baskısı altında kalarak, isabetli kararlar veremeyeceklerdi. İşte bu ve benzeri sebeplerle yüce Allah rahmetinin bir sonucu olarak kullarına peygamberler göndermiştir. "Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik" (Enbiya/107), "Size Allah'ın açık açık ayetlerini okuyan bir elçi (gönderdi) ki inanıp faydalı işler yapanları, karanlıklardan aydınlığa çıkarsın..." (Talak/11)

⦁ İnsanın belli işlerle sorumlu ve yükümlü tutulabilmesi ve bundan dolayı onlara sevap ve ceza verilebilmesi için bilgilendirilmesine, bunun için de peygamber gönderilmesine ihtiyaç vardır. Böylelikle ahirette insanların "bilmiyorduk, peygamber gönderilmedi" diye Allah'a karşı mazeret ileri sürmelerinin peşinen önüne geçilmiş olmaktadır: "Biz müjdeleyici ve sakındırıcı olarak peygamberler gönderdik ki artık peygamberlerden sonra insanların, Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın..." (Nisa/165).

⦁ Peygamberler insanlığın manevi önderleri olduğu gibi, maddi gelişmenin de önderleri olmuşlardır. Sanat, ticaret, ziraat ve çeşitli meslekleri topluma öğretmek suretiyle medeniyete, kültüre ve toplumsal gelişmeye katkıda bulunmuşlardır.

PEYGAMBERLERİN SIFATLARI

Peygamberlerin sıfatları deyince onlarda bulunması caiz olan sıfatlarla, gerekli (vacip) ve zorunlu olan sıfatlar anlaşılır. Kur'an-ı Kerim'in pek çok yerinde vurgulandığı gibi peygamberler de insandır. Onlar da diğer insanlar gibi oturup kalkar, yiyip içerler, çarşılarda gezerler, evlenip çoluk çocuk sahibi olurlar, hastalanır ve ölürler. "Dediler ki “Bu Elçi nasıl bir elçidir ki, yemek yiyor ve pazarlarda dolaşıyor..." (Furkan-7), "Andolsun senden önce de peygamberler gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik..." (Rad-38), "Hani Eyyub Rabbine: '(Ey Allahım!) Şüphesiz bu hastalık beni bunalttı, Sen merhametlilerin en merhametlisisin.' diye yalvarmıştı." (Enbiya/83) Kur'an'da pek çok ayetten peygamberlerin de diğer insanlar gibi hata ve kusurları olabileceği anlaşılmaktadır. "Bil ki, Allah'tan başka ilah yoktur ve kendi günahın için de, mümin erkekler ve mümin kadınlar için de bağışlanma dile..." (Muhammed/19) Bu gibi özelliklere, peygamberler hakkında düşünülmesi caiz özellikler denir. İlahi emir ve yasaklarla yükümlülük konusunda peygamberler de diğer insanlar gibidirler.

Her peygamberde insan olmanın da ötesinde birtakım sıfatların bulunması gerekli ve zorunludur. Bunlara vacip sıfatlar denir. Bu sıfatlar şunlardır:

⦁ Sıdk


Doğru olmak demektir. Her peygamber doğru sözlü ve dürüst bir insandır. Onlar asla yalan söylemezler. Eğer söyleyecek olsalardı kendilerine inanan halkın güven duygusunu kaybederlerdi. O zaman da peygamber göndermekteki gaye ve hikmet gerçekleşmemiş olurdu. Sıdkın zıddı olan yalan söylemek (kizb), peygamberler hakkında düşünülemez. Bütün peygamberler peygamberlikten önce de sonra da yalan söylememişlerdir.

⦁ Emanet


Güvenilir olmak demektir. Peygamberlerin hepsi emin ve güvenilir kişilerdir. Emanete asla hainlik etmezler. Bu konuda bir ayette şöyle buyurulur: "Bir peygamber için emanete hıyanet yaraşmaz..." (Ali İmran/161). Emanet sıfatının zıddı olan hıyanet, onlar hakkında düşünülmesi imkansız olan bir sıfattır.

⦁ Fetanet


Peygamberlerin akıllı, zeki ve uyanık olmaları demektir. Bunun zıddı olan ahmaklık peygamberlikle bağdaşmaz. Peygamberler zeki ve akıllı olmasalardı hitap ettikleri kişileri ikna edemezler, toplumsal dönüşümü sağlayamazlardı.

⦁ Tebliğ


Peygamberlerin yüce Allah'tan aldıkları buyrukları ve yasakları ümmetlerine eksiksiz iletmeleri demektir. Tebliğin karşıtı olan gizlemek (kitman) peygamberler hakkında düşünülemez. "Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan elçilik görevini yerine getirmemiş olursun..." (Maide/67).

KUR'AN'DA ADI GEÇEN PEYGAMBERLER

İlk peygamber Hz.Adem'den son peygamber Hz. Muhammed'e kadar pek çok peygamber gelip geçmiştir. Gönderilen peygamberlerin sayısı konusunda Kuran'da herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Bir ayette "Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana kıssalarını anlattığımız kimseler de var. Sana kıssalarını bildirmediğimiz kimseler de var..." (Mümin/78). buyurulmuştur.

Kur'an'da adı geçen peygamberler şunlardır:


Adem, İdris, Nuh, Hud, Salih, Lut, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub, Yusuf, Şuayb, Harun, Musa, Davud, Süleyman, Eyyub, Zülkifl, Yunus, İlyas, Elyesa, Zekeriyya, Yahya, İsa ve Muhammed.

Bunlardan başka Kur'an'da üç isim daha zikredilmiştir. Fakat onların peygamber olup olmadıkları konusunda görüş ayrılığı vardır. Bunlar Üzeyir, Lokman ve Zülkarneyn'dir.


PEYGAMBERLİK DERECELERİ

İslam inancına göre bütün peygamberler, peygamber olmak açısından eşittirler. yüce Allah her müslümana, Hz. Adem'den Hz. Muhammed'e kadar gönderilmiş olan peygamberlerin hepsine aralarında herhangi bir ayırım yapmadan inanmayı farz kılmıştır. "Peygamber, Rabbi'nden kendisine ne indirildiyse ona iman etti. Müminlerin de hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler. 'Biz Allah'ın peygamberleri arasında ayırım yapmayız, duyduk ve itaat ettik. Ey Rabbimiz, bağışlamanı dileriz, dönüş ancak sanadır.' dediler." (Bakara/285). Bazı hadislerde de "Peygamberler arasında üstünlük sıralaması yapmayın"; "Beni diğer peygamberlerden üstün tutmayın" buyurulmuştur (Buhari, Enbiya, 35; Müslim, Fedail, 159).


Hal böyle olmakla birlikte; peygamberlerin birbirlerinden farklı meziyetlere sahip olduklarına ve yüce Allah katında, aralarında ölçüsünü yalnız kendisinin bildiği bir derecelenme farkı bulunduğuna dair Kur'an'da şöyle buyrulur: "İşte bu peygamberlerden bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah onlardan bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derecelerle yükseltmiştir..." (Bakara/253).

PEYGAMBERLİK VE VAHİY

Peygamberlik ve vahiy birbirinden ayrılmayan iki kavramdır. yüce Allah'tan vahiy almayan peygamber düşünülemez. Yüce Allah, emir, yasak, hüküm ve haberlerini peygamberine vahyetmek suretiyle yarattığı insanlara dilediğini bildirir.

Sözlükte gizli konuşma, gönderme, emir, işaret ve ilham gibi anlamlara gelen vahiy, Allah Teala'nın dilediği şeyleri peygamberlerine, mahiyeti bizce tam bilinemeyen bir yolla bildirmesidir. Vahiy bir haldir, bir yaşayıştır. Nasıllığını ve niteliğini ancak onu yaşayan peygamberler bilir. O, Allah'la peygamberleri arasındaki bir sırdır. Yüce Allah bir ayette vahiy ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur: "Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip, izniyle dilediğini vahyeder..." (Şura/51).


PEYGAMBERLİĞİN İSPATI

Bir peygamberin peygamberliğini ispatı, ancak hiç şüphe taşımayan kesin bir delille mümkün olabilir. Bu kesin delil de, ya onun gösterdiği mucizeyi duyu organıyla gözlemek, yahut kesin bilgi ifade eden mütevatir bir haberle o mucizeden haberdar olmaktır. Günümüzde bu deliller ancak Hz.Peygamber için geçerlidir. O'nun kıyamete kadarki süreçte peygamberliğini ispatlayacak olan Kur'an mucizesi ile Kur'an'ın henüz kitaplaşmadığı vahiy sürecinde peygamberliğini ispatlayan diğer mucizeleri bize tevatür yoluyla ulaşmıştır.

MUCİZE

Sözlükte insanı aciz bırakan, karşı konulmaz, olağan üstü, garip ve tuhaf şey anlamlarına gelen mucize; terim olarak yüce Allah'ın, peygamberlik iddiasında bulunan peygamberini doğrulamak ve desteklemek için yarattığı, insanların benzerini getirmekten aciz kaldığı olağanüstü olay diye tanımlanır. Tabiat kanunlarının geçerliliğini ve etkilerini kısa ve geçici bir süre durduran mucizenin mahiyeti, pozitif bilimlerle açıklanamaz. Aksi halde bu mucize olmaktan çıkar ve olağan bir şey olurdu. O halde mucize; peygamber olan kişinin, akılların alamayacağı bir olayı yüce Allah'ın kudreti ile göstermeyi başarmasıdır. Kur'an'da mucize terimi yerine ayet, beyyine ve burhan kavramları kullanılır.

Kur'an-ı Kerim'de bazı mucizelerden söz edilir. Bunların en meşhurları 
şunlardır:


⦁ Hz. İbrahim, Babil Hükümdarı Nemrud tarafından ateşe atılmış ve ateş yüce Allah'ın "Ey Ateş, İbrahim'e karşı serin ve zararsız ol" emrine uyarak onu yakmamıştır (Enbiya/58-69).


⦁ Hz. Salih'in, Semud kavminin isteği üzerine bir deve getirmesi, Semud kavminin azarak deveyi kesmesi, buna karşılık yüce Allah'ın müthiş bir deprem ile onları yok etmesi (Şuara/141-158).


⦁ Hz. Yakub'un oğlu Yusuf'un gömleğini kör olan gözüne sürmesi sonucu gözlerinin açılması (Yusuf/92-96).


⦁ Hz. Musa'nın elindeki asanın yılan haline gelmesi (Taha/17-21); elini koynuna sokup çıkardığında elinin eksiksiz ve bembeyaz olması (Taha/22; Neml/12; Kasas/32); asasının Firavun'un huzurundaki sihirbazların ip ve sopalarını yutuvermesi (Taha/65-70); asasını denize vurunca denizin yarılıp, İsrailoğulları'nın açılan yoldan geçmesi, Firavun ve ordusu geçeceği sırada denizin tekrar kapanıp onları boğması (Şuara/61-66).


⦁ Hz. Süleyman'ın bir kuşla konuşması (Neml/20-28); karıncanın sözünü anlaması (Neml/18-19).


⦁ Hz. İsa'nın Allah'ın izniyle çamurdan kuş yapıp, onu üflediği zaman canlı bir kuş olup uçması, ölüleri diriltmesi, anadan doğma körü ve alaca hastalığına yakalanmış kimseyi iyileştirmesi (Mâide/110), havarilerin isteği üzerine gökten bir sofra indirmesi (Maide/114-115).


HZ.MUHAMMED'İN PEYGAMBERLİĞİNİN İSPATI


Hz. Peygamber'in, peygamberliğini ispat eden mucizelerini dört başlık altında inceleyebiliriz.


⦁ Kur'an Mucizesi


Kur'an her çağdaki akıl sahibi insana hitap eden, akıllara durgunluk verecek derecede büyük ve ebedi bir mucizedir. Diğer peygamberlerin mucizeleri dönemleri geçince bittiği, onları yalnız o dönemde yaşayanlar gözlediği halde, Kur'an mucizesi kıyamete kadar sürecek bir mucizedir. Hz. Peygamber bir hadislerinde "Hiçbir peygamber yoktur ki, onlara kendi zamanlarındaki insanların inandıkları bir mucize verilmiş olmasın. Bana mucize olarak verilen ise, ancak Allah'ın bana vahyettiğidir" buyurmuştur (Buhari, İtisam, 1).


İnsanlara ve cinlere kendisinin bir benzerini getirmeleri için meydan okuyan Kur'an-ı Kerim, hem söz hem de anlam yönünden mucizedir. De ki: "Andolsun, insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler." (İsra/88). O, Arap edebiyatının zirvede olduğu bir dönemde inmiş, üslubu, şaşırtıcı nazmı (ifadesi, lafzı), fesahat ve belagatıyla başta Araplar olmak üzere tüm insanlığı, bir suresini hatta bir ayetinin dahi benzerini yapma konusunda aciz bırakmıştır. "Kulumuza indirdiğimiz Kuran'dan şüphe ediyorsanız, siz de onun benzeri bir sure meydana getirin; eğer doğru sözlü iseniz, Allah'tan başka, güvendiklerinizi de yardıma çağırın. Yok yapamadıysanız, ki hiçbir zaman yapamayacaksınız, o halde yakıtı insanlar ve taşlar olan, inkarcılar için hazırlanmış ateşten sakının." (Bakara/23-24; ayrıca bkz. Yunus/38; Hud/13; Kasas/49; Tur/34). Ümmi olan Peygamber'in, yüce Allah'tan aldığı vahiy ile insanlara bildirdiği Kur'an, en yüksek gerçekleri kapsamaktadır. Bilim ve tekniğin sonradan ulaştığı gerçekleri Kur'an asırlarca önceden haber vermiş, hiçbir buluş ve bilimsel gelişme, onun içeriği ile ters düşmemiştir.


⦁  Bedir Savaşında Meleklerin Yardımı

Bedir savaşında melekler müslümanlara yardım etmişlerdir.

"O vakit (Bedir’de) müminlere şöyle diyordun: “Rabbiniz üç bin melek indirmekle size yardımda bulunması, yetişmez mi size?” Evet, sabrettiğiniz ve Allah’a karşı gelmekten sakındığınız takdirde; onlar ansızın üzerinize gelseler bile Rabbiniz nişanlı beş bin melekle size yardım eder." (Ali İmran/124-125)

"Hani Rabbinizden yardım istiyor, yalvarıyordunuz. O da, “Ben size ard arda bin melekle yardım ediyorum” diye cevap vermişti. Allah bunu, sadece bir müjde olsun ve onunla kalpleriniz yatışsın diye yapmıştı. Yoksa yardım ancak Allah katındandır. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. O zaman katından bir güven olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyordu; sizi temizlemek, şeytanın pisliğini (verdiği vesveseyi) sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve savaşta sebat ettirmek için üzerinize gökten bir su (yağmur) indiriyordu. Hani Rabbin meleklere: «Muhakkak ben sizinle beraberim; haydi iman edenlere destek olun; Ben kafirlerin yüreğine korku salacağım; vurun boyunlarına! Vurun onların bütün parmaklarına! diye vahyediyordu." (Enfal/9-12)

"Siz, Bedir’de o kafirleri kendi kuvvetinizle öldürmediniz. Lakin Allah size yardım etmekle onları öldürdü. Ey Rasulüm, düşmanların gözlerine bir avuç toprak attığın zaman da sen atmadın, ancak Allah attı; ve bunu, güzel bir ganimet ve zafer tecrübesi vermek için (yaptı) Muhakkak ki Allah, (söylenenleri) işiten, (her şeyi) bilendir." (Enfal-17) 

⦁  Hissi Mucizeler

Hz. Peygamber'in yaşadığı dönemdeki insanlara gösterdiği, duyu organlarıyla algılanabilen olağan üstü olaylara hissi mucize denilir. Hz. Peygamber'in hissi mucizelerinin bir kısmı kendi şahsı ile ilgilidir. Ashaptan, Hz. Muhammed'in bedeni ve ruhî özellikleri, üstün ahlakı ve örnek davranışları ile ilgili olarak nakledilen rivayetler, bunları değerlendiren ilim adamları ve bilge kişiler nezdinde, böyle yüce niteliklerin ondan önce ve sonra hiçbir kimsede toplanmadığı yönünde kesin bir ortak kanaat oluşturmuştur.


Nitekim bir yahudi iken Müslümanlığı kabul eden Abdullah b. Selam, Hz. Peygamber'le ilk karşılaştığında: "Bu yüz asla bir yalancı yüzü olamaz" demekten kendini alamamıştır. Hz.Peygamber ömrü boyunca bu üstün nitelikleri kendisinde korumuş, inanmayanlar aşırı düşmanlıklarına rağmen onda eleştirebilecekleri bir yön bulamamışlardır. Bu da onun peygamberlik iddiasını destekleyen çok güçlü bir delil kabul edilmiştir. Çünkü yüce Allah'ın, peygamber olmadığı halde peygamberliğini ileri süren bir kimsenin şahsında bunca üstünlükleri ve erdemi toplaması, ona 23 yıl müsaade etmesi, sonra da tebliğ ettiği dini, diğer dinlere üstün kılıp düşmanlarına galip getirmesi ve ölümünden sonra eserlerini kıyamete kadar yaşatması aklen imkansızdır. Ayrıca, Hz.Peygamber'in İslam çağrısını ilk kez, kitap sahibi olmayan ve hikmetten anlamayan bir kavme yöneltmesi, onlara kitabı ve hikmeti açıklaması, dini ve hukuki hükümleri öğretmesi (Bakara 2/151) ve onların ahlakını mükemmelleştirmesi de onun kişiliği ile ilgili hissi mucizeleri arasında sayılmıştır.

Hz. Peygamber'in hissi mucizelerinin bir kısmı da şahsının (bedeni ve kişiliği) dışında meydana gelmiştir. Bu tip mucizelerinin en meşhurları şunlardır:

⦁ Bir gecenin çok kısa bir anında Mescid-i Haram'dan, Mescid-i Aksa'ya gitmesi ile başlayan isra ve mirac mucizesi (İsra/1).


⦁ Ayın iki parçaya ayrılması (Kamer/1-3) (Buhari, Menakıb, 27; Müslim, Münafikun,8).

⦁ Taşın Hz. Peygamber'le konuşması (Müslim, Fezail, 2).


⦁ İlk zamanlar yanında hutbe okuduğu hurma kütüğünün, minber yapıldıktan sonra, Hz.Peygamber'in minbere çıkışında inlemeye başlaması, bunun üzerine Hz.Peygamber'in ona yaklaşarak okşar gibi elini gezdirmesi ve kütüğün susması (Buhari, Menakıb, 25).

⦁ Hayber fethinde bir yahudi kadının, Hz. Peygamber'i öldürmek amacıyla, ona kızartılmış zehirli koyun eti sunması üzerine, kendisinin zehirli olduğunu koyunun haber vermesi (Buhari, Tıb, 55; Müslim, Selam, 18; Ebu Davud, Dıyat, 6).

⦁  Haber Şeklindeki Mucizeler

Bu tür bir mucize, Hz. Peygamber'in herhangi bir eğitim ve öğretimden geçmediği halde geçmiş ve geleceğe dair vermiş olduğu haberleri ifade eder. Haberi mucizeler arasında şunlar sayılabilir:

⦁ Hz.Peygamber önceki ümmetlerin tarihini okumadığı halde, yahudi ve hıristiyan bilginlerinin, geçmiş peygamberler ve eski ümmetler hakkındaki çeşitli sorularını vahiyle cevaplandırmıştır.

⦁ Bedir Savaşı gününde, düşman ordusundan kimlerin nerede öldürüleceklerini önceden haber vermiş ve dediği gibi çıkmıştır (Müslim, Cennet, 17).

⦁ Kur'an'daki "Yakında o (müşrik) topluluğu bozulacak ve onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır" (Kamer/45) ayeti Mekke'de inmiş, ayetin haber verdiği husus, Bedir Savaşı’nda gerçekleşmiştir.

⦁ Yine Kur'an-ı Kerim'deki "Kur'an'ı sana farz kılan Allah, elbette seni dönülecek yere (Mekke'ye) döndürecektir..." (Kasas/85) ayetinde haber verilen husus Mekke fethiyle gerçekleşmiştir.

⦁ Peygamberimiz bir hadislerinde "Yeryüzü önümde dürülmüş ve onun doğusu ile batısı bana gösterilmiştir. Ümmetimin hakimiyeti, bana dürülüp gösterildiği yerlere kadar ulaşacaktır" (Ebu Davud, Fiten, 1) buyurmuştur. Gerçekte de öyle olmuş, İslam, dünyanın her tarafına ulaşmıştır.


HZ.MUHAMMED'İ DİĞER PEYGAMBERLERDEN FARKLI KILAN ÖZELLİKLER

Hz.Muhammed(s.a.v)'i diğer Peygamberlerden farklı Kılan özelliklerden bazıları şunlardır:

⦁  Kur'an'da Hz. Peygamber'in ümmetinin en hayırlı ümmet olduğu bildirilmiştir. "Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz..." (Ali İmran/110)

⦁ Onun peygamberliği bütün insanlığı kapsamına alır. Halbuki öteki peygamberler belli topluluklar için gönderilmişlerdir.  "Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik..." (Sebe/28; ayrıca bkz. Nisa/79; Araf/158).

⦁ Önceki peygamberlerin peygamberliği belli bir zaman dilimini içine alırken, onun peygamberliği kıyamete kadar sürecektir. O, son peygamberdir; ondan başka peygamber gelmeyecektir. "Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın resulü ve peygamberlerin sonuncusudur..." (Ahzab/40).

⦁ O son peygamber olunca, onun getirdiği dinin de en son ve en mükemmel din olması tabiidir. İslamiyet önceki dinlerin hükümlerini kaldırmıştır. Kıyamete kadar en son ve en mükemmel din olarak devam edecektir. "Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim..." (Maide 5/3).

⦁ Onun asıl mucizesi Kur’an’dır ve bu mucizenin sihir ve göz boyamayla karıştırılması mümkün değildir, kendisinden sonra da devam etmektedir. Onun eşsizliğine ve en büyük mucize oluşuna kıyamete kadar herkes tanıklık edecektir. "Kendilerine okuduğun kitabı sana indirmiş olmamız onlara mucize olarak yetmedi mi?..." (Ankebut/51)

HZ.MUHAMMED'İN PEYGAMBER OLARAK TÜM İNSANLIĞA  GÖNDERİLDİĞİNİN İSPATI

Yüce Allah(c.c)’ın, Kuran-ı Kerim’de "Alemlere Rahmet" olarak bildirdiği (Bkz. Enbiya/107) Peygamber Efendimiz(s.a.v), yalnız kendi kavmine değil tüm insanlığa elçi olarak gönderilmiştir.(Bkz. Nisa/79, Araf/158, Sebe/28) Bilindiği üzere Kur'an-ı Kerim'de "Ey Araplar" şeklinde herhangi bir hitap bulunmamaktadır. Kur'an-ın birçok ayeti "Eyyuhennas" (Ey İnsanlar) diye başlar.(Örneğin bkz. Nisa/170, Nisa/174, Yunus/57, Yunus/108, Hac/49 bunlardan bazılarıdır) Ayrıca Kur'an'daki birçok ayetten müşrikler haricinde ehli kitap dediğimiz hıristiyanlar, yahudiler ile sabiiler ve mecusiler gibi tüm insanlığı kapsayan farklı din ve inanç mensuplarının da vahyin muhatabı oldukları kolayca anlaşılmaktadır. (Örneğin bkz. Maide/19, Hac/17)

Hz.Muhammed(s.a.v)'den önceki peygamberlerin öncelikle kendi kavimlerine gönderilmiş olmalarının nedeninin dönemlerindeki ulaşım ve iletişim imkanlarının yetersizliğiyle ilgili olduğu kanaatindeyiz. Bilindiği üzere eskiden iletişim imkanları son derece kısıtlı idi. Aralarında bir dağ olan iki kavmin birbirinden haberi olmayabiliyordu. Bu nedenle aynı zamanda ve yakın mekanlarda bile aynı anda birden fazla peygamber görevlendiriliyordu. Bu nedenle bir kavme kısa aralıklarla gönderilen peygamberler baba-oğul ya da kardeş olabiliyorlardı. Bunun örneklerine, Kur'an'da birçok ayette rastlamaktayız.

Ulaşım ve iletişim imkanlarının zamanla gelişmesi sonucunda dünyamız, küreselleşme sürecini tamamlayarak günümüzde adeta küçük bir kasaba haline dönüşmüştür. Bu açıdan Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in son peygamber olarak; tüm insanlığa gönderilmiş olmasının da, zamanlama açısından bir mucize olduğuna şahit olmaktayız. Çünkü günümüzdeki ceplere kadar giren telefon, internet, basın, televizyon ve radyo gibi gerek iletişim ve gerekse hava, kara, deniz ve demir yolları gibi ulaşım imkanları, dünyanın neresinde olursa olsun her kesimden insanların kolaylıkla İslam'la tanışmalarına vesile olabilmektedir.

Peygamber Efendimiz(s.a.v) Kendisine bu şerefli görevin vahyedildiği ilk andan yaşamını yitirdiği ana kadar Rabbimiz’in kulları için uygun görüp seçtiği din olan İslam Dinini tebliğ etmiştir.(Bkz. Maide/3) Hz. Muhammed(s.a.v)’in bu tebliğleri sırasında izlediği yöntemlerden en etkili olanlardan biri ise; evrensel İslam davetini tüm insanlığa duyurmak maksadıyla, çeşitli ülkelerin hükümdarlarına yolladığı mektuplar olmuştur. Bu tebliğ mektupları aynı zamanda, Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in tüm insanlığa gönderilmiş olduğunun da somut birer kanıtıdırlar. Bu mektuplardaki hikmetli, etkileyici ve ılımlı üslup, pek çok kişinin hak din İslam’ı tanıyıp kabul etmelerine vesile olmuştur. Kuşkusuz Peygamberimiz(s.a.v)’in tebliğindeki bu hikmetli üslup, tüm Müslümanlar için de bir örnektir.

Bu tebliğ mektuplarından bir kısmının orijinalleri, günümüze kadar muhafaza edilmiştir. Bu Mektupların büyük bir kısmı İstanbul’da Topkapı Sarayı’nda saklanmakta olup, Hz.Muhammed(s.a.v)’in sancak-ı şerifi, hırka-i saadeti ve kılıcı ile aynı odada sergilenmektedirler. Hükümdarların ve halklarının en güzel ve hikmetli şekilde hak dini yaşamaya davet edildiği bu mektuplar, Peygamber Efendimiz(s.a.v)’in üstün ahlakının, bağışlayıcılığının, hoş görüsünün ve tebliğ gücünün eşsiz örneklerindendir.

HZ.MUHAMMED'İN İSLAM'A DAVET MEKTUPLARINDAN BAZILARI

Necaşi’ye Mektubu:

"Resulullah Muhammed’den, Habeş’lilerin Kralı Necaşi’ye. Kendisinden başka tanrı olmayan, gerçek Hükümdar (Melik), Mukaddes (Kuddus), Selam, Koruyucu, Kurtarıcı olan Allah’ın övgüsünü sana iletirim. Takdir edip şehadet ederim ki Meryem oğlu İsa, Allah’ın Ruhu ve Kelimesidir ve (bu kelime) afife, dokunulmamış Meryem’e bırakılmıştır; böylece o İsa’ya hamile olmuş ve Allah da onu, kendi Ruh ve Nefesinden olmak üzere Adem’i Eli ve Nefesi ile nasıl yarattı ise onu da (öylece) yaratmıştır. Seni tek olan Allah’a çağırıyorum ki onun hiç bir şeriki yoktur. O’na itaat konusunda karşılıklı yardıma (çağırıyorum); beni takip et, bana uy, bana gelen şeye iman et! Zira ben Allah’ın elçisiyim. Bu duruma göre seni ve etrafındaki askerlerini Kaadir ve Azim olan Allah’a davet ediyorum. Nasihat ve sözlerimi kabul etmenizi tavsiye ederim."

Mukavkıs’a Mektubu:

"Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla!

Allah’ın kulu-kölesi ve Resulü Muhammed’den Kopt’ların Büyük Başkanı el-Mukavkıs’a: Allah’ın selamı, hidayet yoluna girmiş bulunan kimse üzerine olsun! Buna göre ben seni, tam bir İslam daveti ile (İslama) çağırıyorum. İslama gir, sonunda emniyet ve selamet içinde olursun ve Allah sana iki defa sevap verecektir. Şayet bundan kaçınacak olursan, bütün Kopt’ların günahı senin üzerinde toplanacaktır. Ve (siz) ey (mukaddes) Kitap sahipleri! Gelin, sizinle bizim aramızda müşterek olan tek bir kelimede, yani Allah’tan başka hiç bir tanrıya tapmamak, O’na hiç bir şeyi şerik ve ortak koşmamak, Allah’tan başka aramızdan hiç bir kimseyi amir ve efendi yapmamak (hususunda) birleşelim. 
Şayet onlar sırtlarını dönüp (bundan) kaçınacak olurlarsa şöyle deyiniz: – Siz şahit olun ki kesinlikle bizler, (Allah’a) itaat edip teslim olan müslümanlarız."

Heraklius’a Mektubu:

"Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla!

Allah’ın kulu-kölesi ve elçisi Muhammed’den Rum’ların Başbuğu Heraklius’a: Allah’ın selamı, hidayet yoluna girmiş bulunan kimse üzerine olsun! Buna göre ben seni tam bir İslam daveti ile (İslama) çağırıyorum. İslama gir, sonunda emniyet ve selamet içinde olursun. Ve Allah sana iki defa sevap verecektir, şayet bundan kaçınacak olursan, köylülerin (yani tebeanın) günahları da senin üzerinde toplanacaktır. Ve (Siz) ey (Mukaddes) Kitap sahipleri! Gelin, sizinle bizim aramızda müşterek olan bir tek kelimede, (yani) Allah’tan başka bir tanrıya tapmamak, O’na hiç bir şeyi şerik ve ortak koşmamak, Allah’tan başka aramızdan hiç bir kimseyi amir ve efendi yapmamak (hususunda) birleşelim. Şayet onlar sırtlarını dönüp (bundan) kaçınacak olurlarsa şöyle deyiniz: – Siz şahit olun ki kesinlikle bizler, (Allah’a) itaat edip teslim olan müslümanlarız."


Kisra’ya Mektubu:

"Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla!

Allah’ın Resulü Muhammed’den İran’lıların Büyük Başkanı Kisra’ya: Hidayet yoluna girip tabi olana, Allah’a, O’nun Resulüne iman edene, Allah’dan başka tanrı olmadığına, onun bir tek ve ortaksız bulunduğuna, Muhammed’in onun Resulü ve kulu-kölesi olduğuna şehadet edip bunu kabul edene selam olsun! Buna göre ben seni tam bir İslam daveti ile (İslama) çağırıyorum. Zira ben, kim olursa olsun can taşıyan herkese belli bir tehlikeyi haber verip bunları uyandırmak ve inanmayanlar üzerinde Allah’ın sözünü gerçekleştirmek için; istisnasız bütün insanlara gönderilmiş bir Allah Resulüyüm. O halde sen İslam’a gir, sonunda emniyet ve selamet içinde olursun! Şayet kaçınacak olursan, bu halde hiç şüphesiz Mecusilerin günahı senin üzerinde toplanacaktır"


Bismillahirrahmanirrahim.

Nisa-79 "... (Ey Rasulüm!) Biz seni insanlara bir elçi olarak gönderdik. Buna şahit olarak Allah yeter."

Nisa-170 "Ey insanlar! Peygamber size Rabbinizden hakkı (gerçeği) getirdi. O halde, kendi iyiliğiniz için iman edin. Eğer inkar ederseniz bilin ki, göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir."

Nisa-174 "Ey insanlar! Size Rabbinizden kesin bir delil (Hz. Muhammed) geldi ve size apaçık bir nur (Kur’an) indirdik."

Maide-3 "...Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı seçtim..."

Maide-19 "Ey kitap ehli! Peygamberlerin arası kesildiği bir sırada, “Bize ne müjdeleyici bir peygamber geldi, ne de bir uyarıcı” demeyesiniz diye, işte size (hakikatı) açıklayan elçimiz (Muhammed) geldi. (Evet,) size bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmiştir. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir."

Enam-19 "...İşte bu Kur'an bana, onunla sizi ve eriştiği herkesi uyarayım diye vahyolundu..."

Araf-158 (Ey Muhammed!) De ki: "Ey insanlar! Şüphesiz ben, yer ve göklerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. O, diriltir ve öldürür. O halde, Allah’a ve O’nun sözlerine inanan Resulüne, o ümmi peygambere iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız."

Yunus-57 "Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifa ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet (olan Kur’an) geldi."

Yunus-108 "De ki: “Ey insanlar, size Rabbinizden gerçek (Kur’an) gelmiştir. Artık kim doğru yola girerse, ancak kendisi için girer. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapar. Ben sizden sorumlu değilim."

Enbiya-107 "(Resulüm!) Biz seni alemlere ancak rahmet olarak gönderdik."

Hac-17 "Şüphesiz, iman edenler, Yahudiler, Sabiiler, Hıristiyanlar, Mecusiler ve Allah’a ortak koşanlar var ya; Allah, kıyamet günü onların aralarında mutlaka hüküm verecektir. Çünkü Allah, her şeye şahittir."

Hac-49 "De ki: “Ey insanlar! Ben sizin için ancak apaçık bir uyarıcıyım."

Furkan (51-52) "Dileseydik elbette her köye bir uyarıcı gönderirdik.(Fakat evrensel uyarıcılık görevini sana verdik.) O halde, kafirlere boyun eğme ve bununla (Kur'an ile) onlara karşı olanca gücünle büyük bir savaş ver!

Sebe-28 "Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler."

Şüphesiz Allah (c.c) Doğruyu Söyledi.

Peygamber Efendimiz(s.a.v)'e atfedilen bir rivayette buyruluyor ki;

"Diğer peygamberler kendi kavimlerine hususi olarak gönderilmiş, fakat ben bütün insanlara peygamber olarak gönderildim." (Buhari, Teyemmüm, 1, Salat, 56; Müslim, Mesacid,3; Nesai, Gusul,36; Darimi, Salat, 111)

En Doğrusunu Allah(c.c) Bilir.

Kaynak:
-Diyanet İşleri Başkanlığı İlmihali
-Diyanet İşleri Başkanlığı Tefsiri
-Kur'an-ı Kerim, Sünnet (tevatür yoluyla günümüze kadar taşınmış, Ümmetin malumu olan Peygamberimiz(s.a.v)'in uygulamaları), Sünnet'i teyit eden ve Kur'an'la çelişmeyen mütevatir hadisler ışığında hazırlanmıştır.

EN ÇOK OKUNAN YAYINLARIMIZ: