AHİRETE İMAN

Kur’an’da yüce Allah’a imanla birlikte en sık kullanılan inanç esası ahirete imandır. Ahirete iman, iman esaslarından olup genellikle Kur'an'da "el-yevmü'l- ahir" (son gün) şeklinde, Allah'a imanla yan yana zikredilmiştir. Bu da ahiret inancının, iman esasları arasındaki öneminin büyüklüğünü göstermektedir. Ahirete iman; insanların ölümden sonra da yaşamlarının devam edeceğine, dünya hayatlarında işledikleri bütün fiillerin hesabını vereceklerine inanmaktır. Ahirete inanmayan kimse Kur'an ayetlerini inkar ettiği için kafir olur: "...Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse o tam manasıyla sapıtmıştır." (Nisa/136). Yaşadığı bu hayatın var ediliş gayesini bilenler; hesabını verecekleri dünya hayatının sorumluluğunu idrak ederek, daha bilinçli ve dikkatli bir şekilde yaşarlar. Takva denilen bu duyarlılık, kulun kendisine, çevresine ve nihayet yüce Allah’a karşı sorumluluklarını aksatmadan layıkıyla yerine getirmesini sağlar.

Ahiret, sözlükte son, sonra olan ve son gün anlamlarına gelir. Terim olarak ahiret, yüce Allah'ın takdir ettiği gün gelince, İsrafil(a.s)'ın kıyametin kopması için sura ilk defa üflemesiyle başlayıp, sonu gelmez bir halde devam edecek olan aleme denilir. İsrafil(a.s.) sura ikinci defa üfleyince insanlar diriltilip hesaba çekilecek, sonra dünyadaki iman ve amellerine göre ceza ve mükafat görecek, cennetlikler cennete, cehennemlikler cehenneme girecek ve orada kalacaklardır. "Gerçek şu ki, kıyamet-saati yaklaşarak gelmektedir, onda şüphe yoktur. Gerçekten Allah kabirlerde olanları diriltecektir." (Hac/7).

Kur'an'daki ahiretle ilgili ayetler ışığında, insanın cennet veya cehenneme varışına kadar; hangi safhalardan geçeceğini aşağıdaki başlıklar altında özetleyebiliriz:

İNSANIN VAR EDİLİŞ GAYESİ

Kur'an'da göğü, yeri ve bu ikisinin arasındakileri oyun olsun diye değil (Enbiya/16); cinleri ve insanları, sadece kendisine kulluk etsinler diye yarattığını bildiren (Zariyat/56) Allah(c.c); bu konuda kimin amelinin daha güzel olduğunu ortaya çıkarmak için, dünya hayatında kullarınıimtihan etmektedir."O ki, hanginiz amelce daha güzeldir diye sizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı yarattı..." (Mülk/2). İmtihanı geçmek için, sadece İmanın kafi olmayacağını vurgulayan ayette; "İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece 'İman ettik' demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?" (Ankebut/2) buyrularak salih amelin önemi belirtilmiştir. İmtihanın nasıl yapıldığı Kur'an'da; "Muhakkak ki biz sizi korkuyla, açlıkla ve mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz..." (Bakara/155), "...Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilik ile deneyeceğiz; hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz." (Enbiya-35) şeklinde açıklanmıştır.

İNSANIN VAR EDİLİŞİ

İnsanın ilk var edilişi; ruhlarının Allah(c.c)'a kulluk edeceklerine dair söz verip, emaneti yüklenmeleriyle başlar. "Hani Rabbin (ezelde) Ademoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim?' demişti. Onlar da, 'Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)' demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, 'Biz bundan habersizdik' dememeniz içindir." (Araf/172) "Gerçek şu ki, biz emaneti (akıl ve iradeyi), göklere, yere ve dağlara sunduk; onu yüklenmekten kaçındılar, sorumluluğundan korktular. Onu, pek zalim ve cahil olduğu halde insan yüklendi." (Ahzab/72) Bu sözleşmenin ardından doğuma kadarki süreç, toprak halinde olan insanın ilk ölüm (yokluk) halidir. Daha sonra insanın anne rahmine düşüp dünyaya gelerek ilk dirilmesi; dünya hayatının son bulmasıyla da ikinci ölümü gerçekleşir. İnsanın varlık süreci, ahiretteki ikinci dirilişten itibaren ebedi devam eder. "Allah'ı nasıl inkar edersiniz ki, ölü idiniz sizleri diriltti. Sonra sizleri yine öldürecek, sonra yine diriltecek, sonra da döndürülüp ona götürüleceksiniz." (Bakara/28; ayrıca bkz. Mümin/11).

DÜNYA AZABI

Kur'an'da kafirlere sadece ahirette değil, dünyada da azap edileceği bildirilmiştir. "İnkar edenlere gelince, onlara dünyada da, ahirette de şiddetli bir şekilde azap edeceğim. Onların hiç yardımcıları da olmayacaktır." (Ali İmran/56). İlahi buyruklara uyanların tayin edilmiş ölüm vaktine kadar güzel bir şekilde yaşatılacakları müjdelenirken "Kadın olsun erkek olsun, her kim mümin olarak salih amel işlerse, biz onu (dünyada) mutlaka çok güzel bir hayat ile yaşatırız..." (Nahl/97; ayrıca bkz. Yunus/62-64; Hud/3; Nahl/30), doğru yoldan sapanların ise birçok ayette ahiret azabından önce dünya azabına da maruz kalıp, sıkıntılı bir hayat yaşayacakları vurgulanmıştır. "Kim beni anmaktan, indirdiğim kitaptan yüz çevirirse, iyi bilsin ki onun için sıkıntılı bir geçim vardır. Kıyamet günü de, onu kör olarak mahşer yerine getiririz." (Taha/124; ayrıca bkz. Tevbe/101; Rad/34; Enam/125; Nur/19; Secde/20-21; Fussilet/27; Tur/45-47).

ÖLÜM

 Ölüm Nedir?

Kur'an'da ölümün uyku hali gibi bir şey olduğuna işaret eden ayetler vardır. "Allah, öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerin de uykuları esnasında ruhlarını alır. Ölmelerine hükmettiği kimselerinkini tutar, diğerlerini bir süreye kadar salıverir. Doğrusu bunda düşünen kimseler için dersler vardır." (Zümer/42; ayrıca bkz. Enam/60)


 Ecel Vakti

Yüce Allah her canlı için bir yaşama süresi ve bir ölüm vakti belirlemiştir. "O öyle bir Rab’dır ki, sizi çamurdan yaratmış, sonra (her birinize) bir ecel tayin etmiştir. (Kıyametin kopması için) belirlenmiş bir ecel de O’nun katındadır..." (Enam/2; ayrıca bkz. Enam/60; Ali İmran/145; Münafikun/11). Kur'an'da Allah(c.c)'ın insanları günahları yüzünden anında cezalandırmayıp, belli bir zamana kadar ertelediği; ecelleri geldiğinde ise, sonlarının bir an olsun ne geciktirilebileceği ne de öne alınabileceği haber verilmiştir. "Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler." (Nahl/61; ayrıca bkz. Ankebut /53). Kendilerine uzun ömür verilenlerin ve ömrü kısaltılanların da bir kitapta yazılı olduğu bildirilmiştir. "...Canlıların ömürlerinin uzatılması ve ömürlerinin eksiltilmesi, mutlaka bir kitapta yazılıdır..." (Fatır/11). Kur'an'da bazı insanların hayatlarının ihtiyarlamadan önce sona erdirildiği, bazı kişilerin ise kendileri için belirlenen süreye kadar yaşatıldığı anlatılmış (Mümin/67), ayrıca fertler gibi toplumların da ecelleri bulunduğu ve yıkılış zamanı gelince bunun bir anlık bir süre için öne alınmayacağı gibi geriye bırakılmayacağı da haber verilmiştir (Araf/34; Yunus/49; Hicr/5).

 Ölüm Anı

Takva sahibi müminlerin ölümlerinin hoş ve rahat olacağı "Takva sahipleri o kimselerdir ki, melekler, canlarını hoş ve rahat halde alırlar. 'Selam size, yapmış olduğunuz güzel işlerin mükafatı olarak girin cennet'e...' derler." (Nahl/32); inkar edenlerin ise azap edilerek, canlarının alınacağı haber verilmiştir."Melekler o kafirlerin yüzlerine ve arkalarına vurarak 'Tadın bakalım cayır cayır yanmanın acısını!' diyerek canlarını alırken bir görmeliydin!" (Enfal-50).


KABİR HAYATI

Ölümle başlayıp yeniden dirilmeye kadar devam edecek hayata kabir hayatı denilir. Kabir hayatı; ölümden sonra insan ruhunun yüce Allah katında farklı bir boyutta, bir nevi uyku halinde kıyamete kadar yaşadığı bir hayattır. Berzah diye de adlandırılan bu sürece, genellikle insanlar ölünce kabre konulduğu için kabir hayatı denmiştir. Yoksa bu sürecin ölen insanın bedeniyle herhangi bir ilgisi yoktur.

Kader, ölüm ve ahiret konuları ile ilgili ayetleri sadece içinde bulunduğumuz zaman ve mekan boyutu içerisindeki algılarımızla değil, zamansızlık ve mekansızlık boyutunu göz önünde bulundurarak anlamaya çalışmalıyız. Zaman ve mekandan münezzeh olan Allah(c.c) Katında geçmiş, gelecek ve şu an hepsi birdir; O, dünya ve ahiret hayatımızın tamamını aynı anda görür ve bilir. Bundan dolayı Kur’an’da gelecek zamanla ilgili bazı olaylar, kıssalar, cennet, cehennemle ilgili bazı ayetler şimdiki bazen de geçmiş zaman kipiyle anlatılır.

Bir mübarek ayette "...(Sizin için) bir kalma yeri, bir de emanet olarak konulacağınız yer vardır..." (Enam/98) diye haber verilmiştir. Ölüm neticesinde bir ruh zaman ve mekan dışı boyuta ne kadar önceden konup bekletilirse beklesin, kabre konduğu andan itibaren onun için zaman artık durmuş olur. Bu nedenle ne kadar farklı zamanlarda olursa olsun, kabre girecek olan tüm ruhların bekleme durumları aynı yani eşit olacaktır.

Kur'an'da ölen kimsenin diriltilme gününe kadar, arkalarında geri dönüşlerine imkan vermeyen bir engel (berzah) olduğu bildirilmiştir. "Nihayet onlardan birine ölüm gelince, “Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım” der. Hayır! Bu, sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır." (Müminun/99-100).

KABİR AZABI

Kur'an-ı Kerim'de şehitler hakkında "Allah yolunda öldürülenlere 'ölüler' demeyin. Bilakis onlar diridirler, lakin siz anlayamazsınız." (Bakara/154) buyrulmuş ve yine benzer bir ayette ise, şehitlerin diri olup Rableri katında rızıklandırılmakta oldukları haber verilmiştir (Ali İmran/169). Buna karşılık Allah(c.c)'a düşmanlık edip, peygamberine savaş açmış olan firavun ve ailesi hakkında ise; "(Öyle bir) ateş ki, onlar sabah akşam ona sunulurlar. Kıyametin kopacağı günde de, 'Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun' denilecektir." (Mümin/46) buyrulmuştur.

Bu ayetlerde ruhun, bedenden ayrı ölümsüz bir varlık olduğuna ve ruhun ölümden sonra kıyamete kadar duyarlı bir halde kabirde (Berzah Alemi) bekleyeceğine dair işaret vardır. Yani ölen ruh değil bedendir. Ölümden sonra iyilerin ruhları ahiretteki güzel makamlarını görerek sevinip, mutlu olurlarken; kötülerin ruhları da cehennemdeki yerlerini görerek üzülüp, sıkıntı duyarlar. Kabirdeki bu tarz ödüllendirme ve cezalandırmaya misal olarak uyurken görülen iyi veya kötü rüyalar verilebilir. Nitekim ölümün bir çeşit uyku haline benzediğini işaret eden ayetlerde (Zümer/42; ayrıca bkz. Enam/60), bu yorumlarla örtüşmektedir.

Bir hadiste "Kabir, ahiret duraklarının ilkidir. Bir kimse eğer o duraktan kurtulursa sonraki durakları daha kolay geçer. Kurtulamazsa, sonrakileri geçmek daha zor olacaktır" (Tirmizi, Zühd, 5; İbn Mace, Zühd, 32) denilerek ölümle ahiret hayatının başladığı ifade edilmiştir. Başka bir hadiste ise, "Sizden biri öldüğünde, gideceği yer sabah akşam kendisine gösterilir. Eğer cennet ehlinden ise, cennet ehli arasında, cehennem ehlinden ise cehennem ehli arasında yerini görür. Kendisine de Allah Teala’nın insanları yeniden dirilteceği zamana kadar senin yerin işte burasıdır denilir." (Buhari, Cenaiz, 89; Müslim, Cennet, 17) buyrulmuştur.

KIYAMET

Öncelikle şunu belirtelim ki; kıyametin nasıl kopacağına dair çeşitli senaryolar ileri sürülüyor olsa da, bu hususta Kur’an’ın verdiği bilgiler dışında açıklama getirme imkanımız yoktur. Müslümana düşen görev; yüce Allah’ın Kur’an’da bildirdiklerini şeksiz şüphesiz kabul etmekten ibarettir. Şu halde müslüman için asıl önemli olan, kıyametin nasıl kopacağının detayların merak edip öğrenmek değil, gerçekleşmesinde kuşku bulunmayan ahiret için hazırlıklı olmaktır.

Kur'an'da kafirlerin Hz. Peygamberden bir mucize istemeleri üzerine ayın ikiye bölündüğü hadise ile yaklaştığı bildirilen (Kamer/1) kıyametin; bir göz kırpmasından daha az bir zaman içerisinde ansızın kopacağı ve bunun saati ile ilgili bilginin sadece yüce Allah katında olduğu bildirilmiştir. "Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. De ki: Onun bilgisi ancak Rabbimin katındadır. Onu vaktinde ancak O (Allah) ortaya çıkaracaktır. O göklere de, yere de ağır basmıştır. O, size ancak ansızın gelecektir.'Sanki senin ondan haberin varmış gibi sana soruyorlar. De ki: Onun bilgisi sadece Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar."

Allah'ın takdir ettiği gün gelince"(Artık kıyamet kopması için, İsrafil tarafından birinci defa) Sur'a üflenir. Allah'ın dilediği müstesna olmak üzere göklerde ve yerde kim varsa hepsi ölür..." (Zümer/68). "O gün gökleri, kitap sahifeleri dürer gibi dürüp bükeceğiz ve kainatı ilk kez nasıl yarattıysak, onu yeniden yine öyle tekrar yaratacağız..." (Enbiya/104). Böylece yeni bir hayatın şartlarına uygun olarak; "O gün yer başka bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülür..." (İbrahim/48)

DİRİLTİLME

"(O inkarcılar) diyorlar ki: Çürümüş kemik haline geldikten sonra mı biz eski durumumuza getirileceğiz?" (Naziat/10-11). "Evet, değil kemiklerini, parmak uçlarını bile düzüp koşmaya gücümüz yeter." (Kıyamet/3-4). "Allah sizi yerden bir bitki (gibi) bitirdi." (Nuh/17). "Sizi topraktan yarattık, yine ona döndüreceğiz ve yine sizi ondan bir kere daha çıkaracağız." (Taha/55). "Allah O'dur ki rüzgarları gönderir, onlar bir bulutu kaldırırlar; ardından onu ölü bir beldeye iletiriz ve böylece onunla ölümünden sonra yeri diriltiriz. İşte yeniden diriliş de böyledir." (Fatır/9).

Ölümle bedenden ayrılan ruh, İsrafil(a.s)'ın sura ikinci defa üflemesiyle birlikte; mahşerde yeniden yaratılacak olan bedenle tekrar birleştirilerek dirilme gerçekleşir (Tekvir/7). "...Sonra Sur'a tekrar (ikinci defa) üflenir. Bir de bakarsın bütün insanlar, kabirlerinden ayağa kalkmış, etrafa bakınıp duruyorlar!" (Zümer/68)

"...işte o gün, günahkarların zincirlere vurulmuş olduğunu görürsün." (İbrahim/49). "Vay başımıza gelenler! diye bağrışacaklar, Kim bizi ölüm uykumuzdan uyandırdı? Eyvahlar olsun, diyecekler; demek Rahman’ın vaadettiği şey buymuş; meğer Elçiler doğru söylemiş!" (Yasin/52). "Gözleri dalgın dalgın, çekirgeler gibi yayılmış, o çağırana koşarak kabirlerden çıkarlar. İnkarcılar: 'Bu, zorlu bir gündür' derler." (Kamer/7-8) "Kıyamet gününün meydana getireceği, o benzeri olmayan büyük korku bile, o müminleri kaygılandırmayacak. Çünkü melekler böyle kimseleri: 'Size söz verilen mutlu gün, işte bu gündür!' sözleriyle karşılayacaklar." (Enbiya/103). "Fakat melekleri görecekleri gün, işte o gün suçlulara hiçbir müjde yoktur. 'Eyvah! Biz Allah’ın rahmetinden tamamen uzaklaştırılmışız' diyecekler." (Furkan/22)

MAHŞERDE TOPLANMA (HAŞR)

Haşr; insanların bulunduğu yerden alınarak, hesap vermek üzere yüce Allah'ın huzuruna getirilmesidir. Mahşer ismi verilen bu çok büyük meydanda yaratılmış tüm şuurlu varlıklar hesaba çekilir.

"O gün, Sur'a üflenir ve siz (kabirlerinizden kalkıp mahşere) gruplar halinde gelirsiniz." (Nebe/18). "...suçluları, gözleri körlükten masmavi olmuş olarak hasrederiz." (Taha/102). "O gün dağları yerinden ayırıp yürütürüz de, yeryüzünü düz ve pürüzsüz görürsün; o gün kimseyi bırakmaksızın herkesi diriltip, mahşer alanına toplayacağız." (Kehf/47). "Toplanma günü için, sizi bir araya getirdiği zaman, işte o, kimin aldandığının ortaya çıkacağı gündür..." (Tegabun/9)

YÜCE ALLAHA ARZ OLUNMA

İnsan bir hiç iken kendisini var etmiş; kendisine sayısız nimetler bahşetmiş olan gerçek sahibinin huzuruna, tek başına sorguya çekilmek üzere arz edilir. (Meryem/95)

"İşte o gün sevkiyat, Rabbinin huzuruna olacaktır." (Kıyamet/30). "O gün (hesap için Allah’a) arz olunursunuz. Hiçbir sırrınız gizli kalmaz." (Hakka/18). "O Gün her insan, yanında meleklerden bir sevk memuru ve bütün yapıp ettiklerini kaydeden bir tanık ile birlikte hesap vermek üzere Rabb’inin huzuruna gelecektir." (Kaf/21). "Onları, Rablerinin huzuruna çıkarıldıkları zaman bir görsen! Allah: 'Bu gerçek değil mi?' der; onlar, 'Evet, Rabbimiz hakkı için gerçektir' derler. Allah da 'Öyleyse inkar etmenizden ötürü azabı tadın' der." (Enam/30)

AMEL DEFTERLERİNİN VERİLMESİ

 Amellerin Kaydedilmesi

Kur'an'da insanın yaşamı süresince yaptığı tüm fiil ve davranışlarının, görevli melekler tarafından anbean kaydedildiği bildirilmiştir. Kiramen Katibin adı verilen melekler tarafından tutulan bu kayıtlar, büyük mahkemede sorgulananların önüne delil olarak konacaktır.

"Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız. İki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar. İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın." (Kaf/16-18). "Her insanın tairini (uçup gider sandığı işlerini) boynuna bağladık. (Mezardan) kalkış günü ona ait bir defter çıkarırız. Açılmış bir şekilde onu karşılar." (İsra/13). "Amel defteri ortaya konunca, suçluların, onda yazılı olanlardan korktuklarını görürsün, 'Vah bize, eyvah bize! Bu defter nasıl olmuş da küçük büyük bir şey bırakmadan hepsini saymış!' derler. İşlediklerini hazır bulurlar. Rabbin kimseye haksızlık etmez." (Kehf/49)."O gün her ümmeti diz çökmüş görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağrılır. (Onlara şöyle denilir:) Bugün (yalnızca) yaptıklarınızın karşılığı verilecektir. İşte kitabımız, size karşı gerçeği söylüyor. Çünkü biz yapmakta olduklarınızı kaydediyorduk." (Casiye/28-29).

Eser sahiplerinin amel defterleri öldüklerinde kapanmaz. Bu kişilerin geride bıraktıklarından kaynaklanan iyilikler ve kötülükler hanelerine işlenmeye devam eder. "Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız..." (Yasin/12). "Kim güzel bir (işte) aracılık ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır. Kim de kötü bir (işte) aracılık ederse, ona da o kötülükten bir pay vardır..." (Nisa/85). Bununla ilgili bir hadisde şöyle buyrulmuştur: "İnsanoğlu öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i cariye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat." (Müslim, Vasiyyet 14. Ayrıca bkz. Ebu Davud, Vasaya 14; Tirmizi, Ahkam 36; Nesai, Vasaya 8).

Aynı şekilde iyi veya kötü işte önderlik edenlerin amel defterleri de kapanmaz. Kur'an'da sapkınlıkta önder olanlar hakkında, "Onlar mutlaka kendi günah yükleriyle birlikte, saptırdıkları kimselerin günah yüklerini de taşımak zorunda kalacaklardır..." buyrulmaktadır (Ankebut/13; ayrıca bkz. Nahl/25). Bu konuya açıklık getiren bir hadis şöyledir: "Dinimizde iyi bir çığır açana, bunun sevabı ile bununla amel edenlerin sevabı verilir, o çığırda (o yolda) gidenlerin sevabından da hiçbir şey eksilmez. Dinimizde kötü bir çığır açana da, bunun günahı ile, bununla amel edenlerin günahı verilir, o kötü yolda gidenlerin günahından da hiçbir şey eksilmez." (Müslim, Zekat 69; ayrıca bkz. Nesai, Zekat 64).

Kur'an'a göre hem kötü işte önderlik edenler ve hem de onlara uyanlar iki kat azap göreceklerdir. Saptırılanlara da iki kat ceza verilmesinin nedeni, Allahu alem hem saptıranlara uydukları ve hem de onları destekleyip ideolojilerini yaşatarak sonrakilere kötü örnek oldukları içindir. "... Her topluluk (cehenneme) girdikçe; (kendisine uyduğu) yoldaşına lanet eder. Nihayet hepsi peş peşe orada toplanınca; sonrakiler öncekiler için derler ki: 'Rabbimiz! İşte bizi bunlar saptırdı. Onlara bir kat daha ateş azabı ver.' Allah, da: 'Her biriniz için bir kat daha fazla azap vardır. Fakat bilmiyorsunuz.' der" (Araf/38; ayrıca bkz. Araf/67-68 ve Fussilet/29).

 Tövbe Edilen Günahların Silinmesi

Kur'an'da, büyük günahlardan kaçınılması halinde küçük günahların örtüleceği müjdelenmiş (Nisa/31); tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenlerin kötülüklerinin iyiliğe çevrileceği (Furkan/70), kötülükten sakınan müttaki kulların günahlarının hem bağışlanıp ve hem de örtüleceği bildirilmiştir (Zümer/35). Yine başka bir ayette ise, iyiliklerin kötülükleri gidereceği buyrulmuştur (Hud/114). Bu ayetlerden ahirette günahları affedilmiş olanların günahlarının silinip, yüzlerine vurulmayacağı anlaşılmaktadır. Muhakkak ki yüce Allah; affettiği kulunu utandırıp, rezil etmez. "Ey iman edenler! Allah’a içtenlikle tövbe edin. Umulur ki, Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter, peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar..." (Tahrim/8).

Bu ayetlerin tefsiri niteliğinde olan bir hadiste; "Kul tövbe ettiğinde, Allah onun günahlarını hafaza meleklerine unutturur. Aynı şekilde onun organlarına unutturur. İşlediği yerdeki izlerini de yok eder. Ta ki, Allah’ın huzuruna vardığında, günah işlediğine dair aleyhinde şahitlik edecek bir şey bulunmasın!" (Suyuti, Camiü’s-Sağir, 1/168) denmiş; Buna benzer başka bir hadiste ise, "Allahü teala, tevbe edenin günahlarını, yazıcı meleklerine unutturduğu gibi, kulun kendi organlarına ve dünyada bunu bilenlere de, unutturur. O kimse, Allahü tealaya kavuşunca, artık günahı sebebiyle aleyhine şahitlik edecek kimse kalmaz." (İ.Asakir) buyrulmuştur. Ayrıca bu hadisler, cennet ehli arasında dünya hayatıyla ilgili kin ve husumet olmayacağını bildiren ayetle de örtüşmektedirler. "Onların kalplerindeki kini söküp çıkarmışızdır. Dost ve kardeş olarak, divanlar üzerinde karşı karşıya otururlar." (Hicr/47).

 Kafirlerin Yaptığı İyiliklerin Silinmesi 

Kur'an'da, "Suçlular, simalarından tanınır, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar." (Rahman/41) buyrulmuştur. Kafirler, dünyada yaptıkları iyi şeyler dikkate alınmadığı için; ahirette sadece günahlarıyla baş başa kalacaktır. "De ki: Amelleri en çok boşa gidenleri size bildirelim mi? Onların dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar güzel işler yaptıklarını sanıyorlardı. Onlar, Rab’lerinin ayetlerini ve O’na kavuşacaklarını inkar eden, böylece amelleri boşa çıkan, o yüzden de kıyamet gününde amelleri için bir terazi kurmayacağımız kimselerdir." (Kehf/103-105; ayrıca bkz. Bakara/217; Araf/147; Nur/39)

 Amel Defterlerinin Verilmesi

İnsanlar hesaplarının görülmesi için toplandıktan sonra, kendilerine hayattayken yaptıkları tüm işlere ait kayıtları içeren amel defterleri dağıtılırak; "Oku kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter" denilecektir. (İsra/14). Amel defterleri cennetliklere sağdan, cehennemliklere soldan veya arkadan verilir. Defteri sağdan verilenlere ashab-ı yemin, soldan veya arkadan verilenlere ise, ashab-ı şimal adı verilir. Defterin sağdan verilmesi bir müjde, soldan verilmesi ise azabın habercisidir.

"Kitabı sağ tarafından verilenler, 'Alın kitabımı okuyun, doğrusu ben hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum' diyecek. Artık o hoşnut(luk verici) bir hayat içindedir." (Hakka/19-21; ayrıca bkz. İnşikak/7-9). "Amel defteri kendisine sol tarafından verilen ise şöyle der: Keşke defterim bana verilmeseydi. Hesabımın da ne olduğunu bilmeseydim." (Hakka/25-26). "Kitabı arka tarafından verilen kimse ise, 'yetiş ey ölüm!' diye bağıracak ve alevli ateşe girecektir. (İnşikak/10-12). "...'Vah bize, eyvah bize! Bu defter nasıl olmuş da küçük büyük bir şey bırakmadan hepsini saymış!'..." (Kehf/49). "...(pişmanlıktan) ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o peygamberle birlikte bir yol tutsaydım! Yazık bana! Keşke filancayı dost edinmeseydim!" (Furkan/27-28). "Böylece günahlarını itiraf ederler..." (Mülk/11) "İşte O gün insana, yaptığı ve yapması gerektiği halde yapmadığı iyi-kötü her şey haber verilecektir. Artık insan, kendi kendinin şahididir." (Kıyamet/13-14).

SORGULANMA

İnsanlar amel defterlerini ellerine aldıktan ve yaptıklarının en ince detayına kadar yazıldığını gördükten sonra, Allah Teala tarafından hesaba çekileceklerdir. Ayette "Kendilerine peygamber gönderilmiş olanlara da, peygamber olarak gönderilenlere de soracağız." (Araf/6) buyrularak peygamberler de dahil olmak üzere istisnasız herkesin sorgulanacağı bildirilmiştir. Ayrıca bazı ayetlerden meleklerin de sorgulamaya dahil olduğu anlaşılmaktadır. (bkz. Sebe/40-41). Peygamberlerin ve meleklerin sorgulanması, kendileriyle ilgili değil; insanlarla ilgili olacaktır. "Allah, kıyamet günü şöyle diyecek: 'Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara, Allah’ı bırakarak beni ve anamı iki ilah edinin, dedin?'..." (Maide/16). "(Allah) o gün, onların hepsini bir araya toplayacak, sonra da meleklere: "Bunlar mı size tapıyorlardı?” diye soracak." (Sebe/40).

Zuhruf Suresi'nin 44 ncü ayetinde sorgulamada ahir zaman ümmetinin Kur'an'dan hesaba çekileceği bildirilmiş; "Doğrusu o Kur'an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz." (Zuhruf/44). Hesap günü zerre ölçüsü hayır işleyenin mükafatını, kötülük işleyenin cezasını göreceği ve sorgu ve hesap sırasında hiçbir adaletsizliğin söz konusu olmayacağı bildirilmiştir. "Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür." (Zilzal/7-8). Sorgu ve sual aşamasında insanlara şu beş şey sorulacaktır; ömrünü nerede tükettiği, gençliğini nasıl geçirdiği, malını nerede kazandığı, nereye harcadığı, bildiklerini uygulayıp uygulamadığı (Tirmizi, Kıyamet, 1). Çeşitli hadislerde de bütün insanların, aracı olmaksızın yüce Allah tarafından hesaba çekileceği, müminler sorulan sorulara kolaylıkla cevap verirlerken, kafirlerin ince ve titiz bir hesap ve sorgulamadan geçirilecekleri haber verilmektedir (Buhari, Rikak, 49; Mezalim, 2; Müslim, Zekat, 20; Cennet, 18).

İnsan dünyaya yalnız ve tek geldiği gibi, ahirete de yalnız ve tek olarak intikal edecek; hesap gününde de kimseden yardım almadan tek başına yalnız olarak hesap verecektir.

"Ne yakın akrabalarınız, ne çocuklarınız kıyamet günü size bir yarar sağlayamaz. (Allah) Sizin aranızı ayıracaktır..." (Mumtehine/3) "İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar." (Abese/34-36) "...o gün kimse, kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez ve ona şefaat de fayda vermez, hiçbir taraftan yardım da görmezler." (Bakara/123 ) "Gerçekten hiçbir günahkar, başkasının günah yükünü yüklenemez. Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur." (Necm/38-39)

Hesap ve sorgulama sırasında amel defterlerinden başka, insanın organları ve yeryüzündeki mevcudat da insanın yaptıklarına şahitlik edecektir.

 Yeryüzünün Şahitliği

Allah(c.c) yere bir çeşit konuşma ve anlatma yeteneği verir, o da üzerinde olup bitenleri ve kimin ne yaptığını açık açık anlatır. Nitekim bir hadiste de kıyamet gününde arzın dile gelerek konuşacağı bildirilmiştir (İbn Mâce, Zühd, 31). O gün yüce Allah’ın hükmü uyarınca arz, üstünde olup bitenleri tek tek sayıp dökercesine insanların orada yaptıkları her şeyi açığa çıkarır.

"(Kıyametin kopacağına dair) o söz başlarına gelince, onlar için yerden kendilerine bir dabbe (canlı bir yaratık) çıkarırız. O, onlara insanların ayetlerimize kesin olarak inanmadıklarını söyler." (Neml/82). "İşte o gün yer, üstünde olan biten her şeyi anlatır:" (Zilzal/4).

 Organların Şahitliği

Hesap günü; günahkarların bizzat iyi veya kötü eylemi yapan organları da, yüce Allah tarafından verilen bir tür ifade kabiliyetiyle veya işledikleri günahların onlarda bıraktığı izler vasıtasıyla, onların aleyhlerinde şahitlik edeceklerdir.

"O gün dilleri, elleri ve ayakları, yapmış olduklarından dolayı aleyhlerinde şahitlik edecektir." (Nur/24). "O gün onların ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bize elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder." (Yasin/65). "Allah'ın düşmanları, ateşe sürülmek üzere toplandıkları gün, hepsi bir araya getirilirler. Nihayet oraya geldikleri zaman kulakları, gözleri ve derileri, işledikleri şeye karşı onların aleyhine şahitlik edecektir. Derilerine: Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz? derler. Onlar da: Her şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu. İlk defa sizi o yaratmıştır. Yine O'na döndürülüyorsunuz, derler. Siz (günahları işlerken) kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin, aleyhinize şahitlik etmesinden sakınmıyordunuz. Lakin, yaptıklarınızın çoğunu Allah’ın bilmediğini sanıyordunuz." (Fussilet/19-22)

MİZAN

Sözlükte terazi anlamına gelen mizan, ahirette hesaptan sonra herkesin amellerinin tartıldığı ilahi adalet ölçüsüdür. Mahiyeti bizce bilinemeyen mizan, dünyadaki ölçü aletlerinin hiçbirine benzemez. Tartıda iyilikleri kötülüklerinden ağır gelenler kurtuluşa erecek, hafif gelenler ise cehenneme gideceklerdir. Mizan hakkında Kur'an'da şöyle buyurulur: "Biz kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak (herkese) yeteriz" (Enbiya/47).

SIRAT

Sırat cehennemin üzerine uzatılmış bir yoldur. Herkes buradan geçecektir. Müminler yaptıkları amellerine göre kimi süratli, kimi daha yavaş olarak bu yoldan geçecek, suçlular ise ayakları sürçerek cehenneme düşeceklerdir.

Kur'an'da mealen; "Bu, yalanlamakta olduğunuz hüküm günüdür. Toplayın mahşere o zulmedenleri, eşlerini ve Allah'tan başka taptıkları şeyleri. Toplayın da götürün onları sırata (cehennem köprüsüne) doğru." (Saffat/22-23) buyrulmuştur. Sıratla ilgili olduğunu düşündüğümüz bu ayetlerle örtüşen bir hadiste Peygamberimiz(s.a.v); cehennemin üzerine kurulacak sırattan ilk geçenin kendisi ve ümmeti olacağını, insanların iyi amelleri sayesinde oradan süratle geçeceklerini bildirmiştir (Buhari, Ezan, 129; Rikak, 48-52; Müslim, İman, 81; İbn Mace, Zühd, 33).

CEHENNEMİN GÖRÜLMESİ

Kur'an'da istisnasız olarak herkesin cehenneme varacağı ve herkesin cehennemi göreceği haber verilmiştir.

"İçinizden hiçbiri istisna edilmemek üzere mutlaka herkes cehenneme varacaktır. Bu, Rabbinin katında kesinleşmiş bir hükümdür." (Meryem/71). "And olsun ki, cehennemi göreceksiniz. Sonra yine andolsun ki, onu yakın gözüyle göreceksiniz." (Tekasur/6-7; ayrıca bkz. Naziat/36 ).

KEVSER HAVUZU

Kıyamet gününde peygamberlere ihsan edilecek havuzlar bulunacaktır. Müminler bunların tatlı ve berrak suyundan içerek susuzluklarını gidereceklerdir. Kur'an'daki "Kuşkusuz biz sana kevseri verdik" (Kevser/1) ayetinde geçen kevser, genellikle havuz olarak anlaşılmıştır. Bu sebeple Hz. Peygamber'in kıyametteki havuzu için "havz-ı kevser" denilmiştir.

Hadislerde bildirildiğine göre kıyamet günü her peygamberin bir havuzu olacaktır. Bu havuzdan o peygamberin kendisi ve ümmeti içecektir. Ayrıca peygamberlerin havzın başına gelecek ümmetlerinin çokluğu ile övüneceklerini, Hz.Peygamber’in de, kendi havzına gelecek ümmetinin diğerlerininkinden fazla olacağını ümit ettiğini haber veren rivayetler de bulunmaktadır (Tirmizi, Ṣıfatü’l-ḳıyame, 14; Taberani, VII, 212). Peygamber'in havuzu çok geniş, suyu sütten daha beyaz, kokusu miskten daha güzel, kadehlerinin sayısı da gökteki yıldızlardan daha çoktur. Ondan bir kere içen bir daha ebediyen susamayacaktır (Buhari, Rikak, 53; Fiten, 1; Müslim, Fezâil, 9; Tirmizi, Kıyamet, 14, 15).

Yine bazı rivayetlere göre, Hz.Peygamber mahşer gününde herkesten önce geleceği havzın başında ümmetini beklerken dünyada tanıdığı ve sohbet ettiği bazı insanların cehenneme doğru götürüldüğünü görecek; onları "ashabım" veya "ümmetim" diyerek yanına çağıracak; ancak görevli bir melek yaklaşmalarına izin vermeyecek; Hz.Peygamber bunun sebebini sorduğunda melek veya bizzat Allah Teala ona; kendisinin vefatından sonra onların birtakım kötülüklere saptıklarını, yıkıcı faaliyetlere giriştiklerini ve nihayet bu kişilerin irtidad ettiklerini haber verecektir. Bunun üzerine Resulullah(s.a.v), "Aralarında bulunduğum sürece ben de onların üzerine gözetleyici idim; beni vefat ettirince artık onların üzerine gözetleyici yalnız sen oldun" (Maide/117) mealindeki ayeti okuyacak ve bu kişilerin havza yaklaşmalarına izin vermeyecektir (Buhari, Fiten, 1, Riḳaḳ, 45, 53, Tefsir, 5/14, 21/2, Müsaḳat, 10, Enbiya, 48; Müslim, Ṭaharet, 37, 39, Ṣalat, 53, Fezail, 26-29, 32, 38, 40; İbn Mace, Zühd, 36, Menasik, 76).

ŞEFAAT

 Şefaatin Tanımı

Peygamberlerin, meleklerin ve diğer tüm inanan kulların; günahı olan müminlerin günahlarının bağışlanması, günahı olmayanların ise daha yüksek derecelere erişmeleri için; yüce Allah'a yalvarmaları ve dua etmelerine şefaat denir. Bu bağlamda bir müminin, hayatta olan veya ölmüş olan bir mümin kardeşinin günahlarının affı için ettiği duasının; Allah(c.c) katında kabul edilmesi, dua edilen için bir tür şefaattir. Örneğin Peygamberimiz(s.a.v)'in hayatta iken ümmetinin bağışlanması için dua ederek, müminlere şefaatte bulunduğu hadislerle sabittir.

 Amel Defterinin Değişmezliği

Kuran'da hesap günüyle ilgili ayetlerden, o gün amel defterlerinde hiçbir değişikliğin ve alışverişin olmayacağı anlaşılmaktadır. "Amel defteri ortaya konunca, suçluların, onda yazılı olanlardan korktuklarını görürsün, 'Vah bize, eyvah bize! Bu defter nasıl olmuş da küçük büyük bir şey bırakmadan hepsini saymış!' derler. İşlediklerini hazır bulurlar. Rabbin kimseye haksızlık etmez." (Kehf/49; ayrıca bkz. İsra/13; Yasin/12). "Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez. Hiçbir kimseden herhangi bir şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz. Onlara yardım da edilmez." (Bakara/248; ayrıca bkz. Bakara/123; Bakara/254; İbrahim/31 ).

Hesap günü herhangi bir yardımlaşma veya alış verişin olmayacağını bildiren ayetlerle ilgili; Peygamber Efendimiz(s.a.v)’in o gün kızı dahil, en yakınlarına dahi faydası olamayacağını vurgulayan hadisler de mevcuttur. Bu hadislerden birinde;

"Ey kızım Fatıma! Babam Peygamber diye sakın güvenme. Rabbine karşı kulluk vazifeni yap. Eğer Allah’tan nefsini satın alamazsan vallahi ben bile seni kurtaramam." (Müslim, İman 89, Hadis no:351) buyrulmuştur.

Ebu Hureyre’nin bildirdiği diğer bir hadis ise şöyledir;

"Kabilenin en yakınlarını uyar" (Şuara/214) ayeti inince, yüce Allah’ın elçisi şöyle bir konuşma yapmıştı:

"Ey Kureyş topluluğu! Kendinizi kurtarmaya bakın; Allah’ın yanında size bir faydam olmaz. Ey Abdumenaf oğulları! Allah’ın yanında size faydam olmaz. (Amcam) Abdulmuttalib oğlu Abbas! Allah’ın yanında sana faydam olmaz. (Halam) Safiyye! Allah’ın yanında sana faydam olmaz. Ey kızım Fatma! Benim malımdan dilediğini iste. Ama Allah’ın yanında sana faydam olmaz." dedi. (Buhari, Vesaya, 11)

 Kur'an'da Şefaat

Şefaatten bahseden ayetlerde ise, şefaatin tümüyle Allah(c.c)’a ait olduğu; yüce Allah'ın huzurunda toplanacak olanlar için, hiçbir dost ve hiçbir şefaatçi olmayacağı bildirilmiştir. "Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları Kur'an'la uyar. Öyleki, kendileri için O'nun huzurunda ne bir dost ne de bir şefaatçi vardır..." (Enam/51; ayrıca bkz. Bakara/255; Enam/70). Bununla birlikte bazı ayetler de, Allah(c.c)'ın izni olmadan kimsenin şefaat edemeyeceği; O'nun izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının, şefaatinin fayda vermeyeceği; meleklerin O’nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmedikleri ve ancak bilerek hakka şahitlik edenlerin şefaat edebileceği haber verilmektedir. "...İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir?" (Bakara/255; ayrıca bkz. Yunus/3; Sebe/23;). "O gün, Rahman’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez." (Taha/109) "Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah’ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar." (Necm/26; ayrıca bkz. Enbiya/28).  "...Ancak bilerek hakka şahitlik edenler şefaat edebilir." (Zuhruf/86)

Sonuç olarak; ahirette herhangi bir yardımlaşmanın olmayacağını bildiren ayet ve hadislerin ışığında, Kur'an'da bahsi geçen şefaati; müminlerin bağışlanması veya derecelerinin yükseltilmesi hususunda duaları dünyadayken kabul olanların, hesap gününde dualarının kabul olduğunu muhataplara müjdelemeleri şeklinde açıklanabilir. "O’nun nezdinde, kendisi lehine izin verdikleri dışında hiç kimse için şefaat fayda vermez. Nihayet (kıyametin) dehşeti (ödül tevdi edeceklerin) kalplerinden giderilince (ödüllendirilenler) soracaklar: 'Rabbiniz (sizin hakkınızda) ne buyurdu?' Berikiler 'Hak neyse onu: zaten mükemmel olan da, büyük olan da sadece O’dur' diyeceklerdir." (Sebe/23)

 Dua ve Şefaat İlişkisi

Yüce Allah(c.c), Rasulüne dünyadayken mümin erkekler ve mümin kadınların günahlarının affı için bizzat af dilemesini emretmiştir. "...Hem kendi günahın için, hem de mümin erkekler ve mümin kadınlar için Allah'tan bağışlanma dile..." (Muhammed/19). Dünyada iken Hz.Peygamber (s.a.v.)'in müminlere duası, onlara bir çeşit şefaatidir. "...Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan günahlarının bağışlamasını dileseler ve Peygamber de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah’ı tövbeleri çok kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı." (Nisa/64).

Hz.Peygamber, dünyada hayatta iken müminlere dua ederek şefaatte bulunmuştur. Nitekim Hz.Aişe Validemizin naklettiğine göre, Rasulullah(s.a.v.) çok defa geceleri yatağından kalkar, mümin ölülere yüce Allah'tan mağfiret istemek için "Bakiu'l-Ğarkad" mezarlığına giderdi (Müslim, Cenaiz, 35).

Sahihi Müslim ve Buhari'de Resulüllah'ın şöyle bir buyruğu yer almıştır:

"Ezan okuyan bir müezzinin ezanını duyduğunuz zaman, siz de müezzinle birlikte dediklerini tekrarlayın. Sonra da üzerime salat okuyun. Kim bana bir salat okursa, Allan ona on rahmet gönderir. Sonra Allah'tan benim için vesile isteyin. Vesile cennette bir mertebedir. Allah'ın kullarından bir kula nasip olacaktır. Ümit ediyorum ki ben o kul olayım. Kim Allah'tan benim için bir vesile isterse, kıyamette şefaatim ona helal olur" (Buhari, Ezan: 8; Müslim, Salat: 11; Ebu Davud, Salat: 36)

Ömer (r.a.) Umre haccı yapmak üzere Resulullah(s.a.v) ile vedalaşırken, Resulullah(s.a.v) ona şöyle söylemişti:

"Ey kardeşim, beni de duadan unutma!" (Ebu Davud, Vitir: 23; Tirmizi, Deavat: 199; İbn Mace, Menasik: 5)

Anlaşılıyor ki, Allah(c.c)'ın Resulü(s.a.v) ümmetinden kendisi için dua etmesini istemiştir. Bir müminin diğer mümin kardeşi için yaptığı hayırlı dua, hem ona hem de kendisine fayda verir. Bununla ilgili bir hadiste Allah(c.c)'ın Resulü(s.a.v) şöyle buyurmaktadır:

"Bir insan yanında olmayan bir kardeşine hayırlı bir dua ederse, Cenab-ı Hak ona muhakkak bir melek tayin eder ve yanına arkadaş olarak koyar ki, her dua edişte o görevli melek 'Amin, bir o kadar da senin için' der" (Müslim, Zikr: 87)

Başka bir hadiste ise şöyle buyrulmuştur:

"En çok kabul edilen dua, birbirinden uzak olan kişilerin birbirlerine ettiği duadır." (Buhari, Mezalim: 9; Müslim, Zikr: 88 Ebu Davud, Salat: 364; Tirmizi, Birr: 88)


Bir gün Aişe Validemiz, Rasulullahʼı çok huzurlu tebessüm halinde görüyor Aişe Validemiz, bunu bir fırsat olarak görerek Efendimizʼe diyor ki:

"‒Ya Rasulallah, benim için dua ediversene ne olursun!" diyor.

Rasulullah Efendimiz buyuruyor ki:

"‒Allâhʼım! Aişeʼnin geçmiş ve gelecek, gizli ve açık bütün günahlarını mağfiret eyle!" diye dua ediyor.
Aişe Validemiz de o kadar çok tebessüm ediyor ki sevincinden başı önüne düşüyor.

Efendimiz buyuruyor ki:

"‒Dua etmem seni sevindirdi mi Aişe?" diyor.

"‒Yâ Rasulallah! Senʼin duan beni sevindirmez mi hiç!" diyor.

Bunun üzerine sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz:


"‒Vallâhi! bu benim, ümmetim için her namazda yaptığım duadır." buyuruyor. (Heysemi, IX, 243; İbn-i Hibban, Sahih, XVI, 47/7111)

MAHŞERDE OLUŞTURULACAK SINIFLAR

 Araftaki Cennetlikler (Sabikune)

"Dağ ve tepenin yüksek kısımları” anlamına gelen araf, cennetle cehennemin arasında bulunan surun ve yüksek kısmın adıdır. Kur'an'da arafta bulunanlarla ilgili olarak şöyle buyrulur;

"Cennetliklerle cehennemlikler arasında bir perde vardır. Araf üzerinde de, her iki taraftakileri simalarından tanıyan kişiler vardır. Bunlar cennetliklere: 'selam olsun size' diye seslenirler. Bunlar henüz cennete girmemiş, fakat girmeyi arzu eden kimselerdir. Gözleri cehennemliklerin tarafına çevrildiği zaman: 'Ey Rabbimiz! Bizi zalimler topluluğu ile birlikte bulundurma' derler. Araftakiler, simalarından tanıdıkları birtakım adamlara da seslenir ve şöyle derler: 'Ne çokluğunuz, ne de taslamakta olduğunuz kibir size bir yarar sağladı! Sizin, Allah bunları rahmete erdirmez diye yemin ettikleriniz şunlar mı?' (Sonra cennetliklere dönerek) 'Haydi, girin cennete. Size korku yok. Siz üzülecek de değilsiniz' derler." (Araf/46-49). Ayetlerdeki ifadelerden mahşer yerindekilerin; cennete girmeyi bekleyenler, cehenneme girmeyi bekleyenler ve araftaki cennete girmeyi bekleyenler olmak üzere üç sınıfa ayrıldığı anlaşılmaktadır. Arafta olanların iyileri ve kötüleri simalarından tanıyıp şahitlik edecek düzeyde yetkinlik sahibi olmaları, onların dereceleri yüksek kimseler olduğuna işaret etmektedir.

 Cennetlikler (Ashab-ı Meymene) ve Cehennemlikler (Ashab-ı Meş'eme)

Kur'an'da bu sınıflandırmayla ilgili olarak Vakıa Suresinde de; "...sizler üç sınıfa ayrılırsınız. Sağdakiler, ne mutlu o sağdakilere! Soldakiler, ne bahtsızdırlar onlar! (İman ve amelde) öne geçenler ise (Ahirette de) öne geçenlerdir." (Vakıa/7-10) buyrulmuştur. Hesaba çekilenlerin üç sınıfa ayrılacağı hususunu netleştiren bu ayetlerden, "ashab-ı meymene" (sağdakiler) den farklı olarak; "sabikune" (öne geçenler) olarak adlandırılan ikinci bir cennetlik grubun daha varlığını öğrenmekteyiz. Bu gruptakilerin özellikleri, Araf Suresinde bahsedilen araf ehlinin özellikleriyle örtüşmektedir.


Bu üçlü sınıflamaya cinleri de dahil ettiğimiz zaman; insanların ve cinlerin "sağdakiler" grubunda olanları için iki cennet ve "öndekiler" grubunda olanları için de iki cennet olmak üzere, ahirette toplam dört cennet var demektir. Nitekim Rahman Suresi'nin 46 ncı ve 62 nci ayetleri de bunu doğrulamaktadır. "Rabbinin makamından korkan kimselere iki cennet vardır." (Rahman/46). "Bu ikisinden başka iki cennet daha vardır." (Rahman/62).

CEHENNEM

 Cehennem Nedir?

Kelime olarak “derin kuyu” anlamına gelen cehennem, ahirette kafirlerin sürekli olarak, kalacakları azap yeridir. Kur'an'da cehennem için yedi isim kullanılmıştır: Cehennem (derin kuyu), nar (ateş), cahim (son derece büyük, alevleri kat kat yükselen ateş), haviye (düşenlerin çoğunun geri dönmediği uçurum), sair (çılgın ateş ve alev), leza (dumansız ve katıksız alev), sakar (ateş), hutame (obur ve kızgın ateş). Bu yedi ismin, cehennemin yedi tabakası olduğu düşünülmektedir.

Allah(c.c)'ı görmekten mahrum kalacak inkarcılara (Mutaffifin/15) yüce Allah rahmet etmeyecek (Nisa/137, 168), cehennem azabı ise onları ebedi olarak kuşatacaktır. Ahiret hayatının her devresinde olduğu gibi cehennem azabını ruh, beden ile birlikte çekecektir. Ancak cehennem hayatında sözü edilen, acı, ıstırap, azap, ateş gibi şeyler bu dünyadakilere benzetilemez. Bunların iç yüzünü ancak Allah(c.c) bilir.

 Cehennem Kafirler İçin Hazırlanmıştır ve Oradan Ebedi Çıkış Yoktur

"Bedbaht olanlar ateştedirler. Onların orada korkunç çığlıkları ve inlemeleri vardır. Onlar, gökler ve yerler durdukça orada ebedi olarak kalacaklardır. Ancak Rabbinin dilemesi başka. Şüphesiz Rabbin istediğini yapandır." (Hud/106-107) Ayetteki, "Rabbinin dilemesi başka..." şeklindeki ifade, bize göre her şeyin Allah(c.c)’ın dilemesi sonucu olduğunu açıklamaya yöneliktir. Burada ayeti, cehenneme girecek olanların orada ebedi kalmaları Allah(c.c)’ın dilemesine bağlı olarak böyledir; şeklinde anlamak mümkündür.

Bismillahirrahmanirrahim.

Bakara-24 "...yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten sakının. O ateş kafirler için hazırlanmıştır."

Bakara (80-81) "Ateş bize sadece sayılı birkaç gün değecektir, derler; sor, Allah katından siz söz mü aldınız?, eğer öyle ise Allah sözünden caymayacaktır. Yoksa Allah'a karşı bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz? Hayır! Kim bir kötülük eder de kötülüğü kendisini çepeçevre kuşatırsa; işte onlar cehennem halkıdırlar. Onlar, orada ebedi kalacaklardır."

Ali İmran-116 "İnkar edenlerin ne malları ne evlatları, onlara Allah’a karşı bir yarar sağlar. İşte onlar cehennemliktirler. Onlar orada ebedi kalacaklardır."

Ali İmran-131 "Kafirler için hazırlanmış ateşten sakının."

Tevbe-68 "Allah, erkek münafıklara, kadın münafıklara ve kafirlere, içinde ebedi kalmak üzere cehennem ateşini vadetti. O, onlara yeter. Allah, onlara lanet etmiştir. Onlar için sürekli bir azap vardır."


İsra-8 "Umulur ki Rabbiniz size merhamet eder. Eğer yine eski duruma dönerseniz, biz de (cezaya) döneriz. Biz cehennemi kafirlere bir zindan yapmışızdır."

Kehf-102 "İnkar edenler, beni bırakıp da kullarımı dost edineceklerini mi sandılar? Biz cehennemi kafirlere konak olarak hazırladık."

Muminun (102-103) "Artık kimin terazide tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin kendileridir. Kimin de terazide tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerine zarar verenlerdir; Cehennem'de devamlı kalıcılardır."

Ahzap (64-65) "Allah kafirlere lanet etmiş (rahmetinden kovmuş) ve onlara alevli bir ateş hazırlamıştır. Onlar, orada (cehennemde) ebedi olarak kalacaklar ve hiçbir dost, hiçbir yardımcı bulamayacaklardır."

Cin (22-23) "De ki: Gerçekten beni Allah’a karşı hiç kimse asla koruyamaz ve yine asla O’ndan başka sığınacak kimse de bulamam. Ancak Allah’tan gelenleri tebliğ edebilirim ve O’nun vahiylerini açıklayabilirim. Kim Allah’a ve Resulüne karşı gelirse, şüphesiz onlar için, içinde ebedi kalacakları cehennem ateşi vardır."


Şüphesiz Allah(c.c) Doğruyu Söyledi.

 Cehennem Görevlileri

Kur'an'da cehennem görevlisi melekler olacağı; cehennemliklerin zincirler ve demir halkalarla direklere bağlanıp, üzerlerine kapıların kapatılacağını bildiren ayetler mevcuttur. "Çünkü biz, kafirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırlamışızdır." (İnsan/4). "Cehennemlikler, dikilmiş direklere bağlı oldukları halde, o ateşin kapıları üzerlerine kapatılacaktır." (Hümeze/8-9) "İşte ben onu Sekar'a sokacağım. Sekar'ın ne olduğunu nereden bileceksin? Bırakmayan ve terk etmeyen bir ateştir. İnsanın derisini kavurur; orada on dokuz bekçi vardır. Biz, cehennemin görevlilerini ancak meleklerden kıldık..." (Müddesir/26-31). "Cehennem bekçisine şöyle feryat ederler: Malik! Ne olur, tükendik artık! Rabbin canımızı alsın, bitirsin işimizi! O da: Ölüp kurtulmak yok, ebedi kalacaksınız burada! der." (Zuhruf/71)

⦁ Cehennem Hayatı

Kur'an'da cehennemdeki azabın, ayetlerdeki belirtilenlerden ibaret olmadığı; bunların haricinde, daha birçok farklı şekillerde azaplarında olacağı haber verilmiştir. (Bkz. Sad/58) Cehennem ve oradaki azap dolu hayat, Kur'an-ı Kerim'de şu şekilde tasvir edilir;

Suçlular cehenneme vardıklarında, cehennem onlara büyük kıvılcımlar saçar (Mürselat/32-33), uzaktan gözüktüğünde onun kaynaması ve uğultusu işitilir (Furkan/12). İnkarcılar için bir zindan olan cehennem (İsra/8), ateşten örtü ve yataklarıyla (Araf/40-41), cehennemlikleri her taraftan kuşatan (Kehf/29), yüzleri dağlayan ve yakan (İbrahim/50; Müminun/104), deriyi soyup kavuran (Mearic/16), yüreklere çöken (Hümeze/7), kızgın ateş dolu bir çukurdur (Karia/9-11). Yakıtı insanlarla taşlar olan cehennem (Tahrim/6), kendisine atılanlardan bıkmayacaktır (Kaf/33). İnsanın içine işleyen bir sıcaklık ve kaynar su içinde, serin ve hoş olmayan bir kara dumanın gölgesinde bulunacak cehennemliklerin (Vakıa/42-44) derileri, her yanışında, azabı tatmaları için başka deriler ile değiştirilecektir (Nisa/56). Onların yiyeceği zakkum ağacı (Saffat/64-66), içecekleri kaynar su ve irindir (Vakıa/53-55; Nebe/25). Orada serinlik bulamadıkları gibi içecek güzel bir şey de bulamayacaklardır (Nebe/24).

CENNET

 Cennet Nedir?

Sözlükte bahçe, bitki ve sık ağaçlarla örtülü yer anlamına gelen cennet, terim olarak çeşitli nimetlerle bezenmiş olan ve müminlerin içinde ebedi olarak kalacakları ahiret yurduna denir. Kur'an'da cennet için çeşitli isimler kullanılmıştır. Cennetin tabakaları olması ihtimali de bulunan bu isimleri şöyle sıralayabiliriz: Cennetü'l-me'va (şehid ve müminlerin barınağı ve konağı olan cennet), cennet-i adn (ikamet ve ebedilik cenneti), darü'l-huld (ebedilik yurdu), firdevs (her şeyi kapsayan cennet bahçesi), darü's-selâm (esenlik yurdu), darü'l-mukame (ebedî kalınacak yer), cennatü'n-naim (nimetlerle dolu cennetler), makamü'l-emin (güvenli makam).

Cennet ve oradaki hayat ebedidir. "Mutlu olanlara gelince, gökler ve yerler durdukça içinde ebedi kalmak üzere cennettedirler. Ancak Rabbinin dilemesi başka. Bu, onlara ardı kesilmez bir lütuf olarak verilmiştir." (Hud/108). Ayetteki, "Rabbinin dilemesi başka..." şeklindeki ifade, bize göre her şeyin Allah(c.c)’ın dilemesi sonucu olduğunu açıklamaya yöneliktir. Burada ayeti, cennete girecek olanların orada ebedi kalmaları Allah(c.c)’ın dilemesine bağlı olarak böyledir; şeklinde anlamak mümkündür. Zaten ayetin son cümlesi de, cennet nimetlerinin kesintisiz olduğunu ve cennete girenlerin oradan çıkarılmayacağını haber vermektedir.

 Cennet Takva Sahipleri İçin Hazırlanmıştır ve Oradan Ebedi Çıkış Yoktur

Bismillahirrahmanirrahim.

Bakara-177 "İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir."

Bakara-297 "...Siz ne hayır yaparsanız, Allah onu bilir. (Ahiret için) azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma)dır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının.

Ali İmran (131-136) “Kafirler için hazırlanmış bulunan ateşten sakının! Allah'a ve Resul'üne itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız. Rabbinizin bağışına ve takva sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun! O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever. Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler. İşte onların mükafatı, Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükafatı ne güzeldir!”

Nisa-131 "Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Sizden önce kendilerine kitap verilenlere de, size de 'Allah’a karşı gelmekten sakının' diye tavsiye ettik. Eğer inkar ederseniz, (bilin ki) göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Allah, zengindir, övülmeye layıktır."

Maide-55 "Sizin dostunuz ancak Allah’tır, Resulüdür ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekatı veren mü’minlerdir."

Araf-26 "Ey Adem oğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek ve süs olacak giysi indirdik; fakat takva elbisesi hepsinden hayırlıdır. İşte bu, Allah'ın ayetlerindendir. Gerek ki, düşünüp ibret alırlar."

Tevbe-71 "Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekatı verirler. Allah’a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir."

Yunus (62-63) "Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de. Onlar, iman edip de takvaya ermiş olanlardır."

Yusuf-57 "İman edip takva yolunu tutanlar için elbette ahiret mükafatı daha hayırlıdır."

Rad-35 "Takva sahiplerine va'dolunan cennetin misali şöyledir Altından ırmaklar akar, yemişleri devamlıdır, gölgesi de... İşte bu, takva yolunu tutanların akıbetidir. Kafirlerin sonu ise ateştir."

Hicr-45 "Elbette takva sahipleri, cennetlerde ve pınarlar içinde olacaklardır."

Nahl-30 "Takva sahiplerine 'Rabbiniz ne indirdi?' diye sorulunca, 'İyilik' diye cevap verirler. Bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Ahiret yurdu elbette daha hayırlıdır. Takva sahiplerinin yurdu ne hoştur! Onlar altından ırmaklar akan Adn Cennetlerine girerler; orada diledikleri her şey onlarındır. Takva sahiplerini Allah işte böyle ödüllendirir."

Meryem (59-63) "Onların ardından, namazı bırakan, şehvetlerine uyan bir nesil geldi. İşte bunlar azgınlıklarının karşılığını göreceklerdir. Fakat tevbe edip iman eden ve salih amel işleyen bunun dışındadır. Bunlar cennete girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır. O cennet, Rahman (olan Allah)ın kullarına görmedikleri halde vadettiği «Adn» cennetleridir. Şüphesiz O'nun vaadi mutlaka yerini bulacaktır. Onlar orada boş bir söz işitmezler. Ancak «Selam» işitirler. Orada sabah akşam rızıkları da hazırdır. İşte kullarımızdan takva sahibi olanlara vereceğimiz cennet budur."

Meryem (71-72) "(Ey insanlar!) Sizden cehenneme varmayacak hiç kimse yoktur. Rabbin için bu, kesin olarak hükme bağlanmış bir iştir. Sonra takva sahiplerini kurtarırız ve zalimleri diz üstü bırakırız."

Meryem (85-86) "O gün, takva sahiplerini, heyet olarak Rahman'ın huzuruna toplayacağız. Suçluları da susuz olarak cehenneme süreceğiz."

Meryem (96-97) "İman edip, salih amel işleyenler var ya, Rahman (olan Allah) onları (gönüllere) sevdirecektir. Biz, o Kur'an'ı sadece onunla takva sahiplerini müjdelemen ve inat edenleri de korkutman için senin dilinle kolaylaştırdık."

Taha-132 "Ailene namazı emret. Kendin de ona sabırla devam et. Biz senden rızık istemiyoruz. Seni biz rızıklandırıyoruz. Sonuç takva (sahipleri)nindir. "

Hacc-41 "Onlar (o müminler) ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek namazı kılar, zekatı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten nehyederler. İşlerin sonu Allah'a varır."

Mü'minun (1 -11) "Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir, Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler, Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler, Onlar ki, zekat (vazifelerini) yerine getirirler, Ve onlar ki, iffetlerini korurlar, Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (cariyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerinden dolayı) kınanmış değillerdir. Şu halde, kim bunun ötesine gitmeyi isterse, işte bunlar , haddi aşan kimselerdir. Yine onlar ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler, Ve onlar ki, namazlarını muhafaza ederler, İşte asıl onlar varislerdir. Ki, Firdevs'e varis olan bu kimseler orada ebedi kalırlar."

Furkan-15 "Deki “Bu cehennem ateşimi daha hayırlı? Yoksa sakınıp korunanlara vaat edilen, yaptıklarının karşılığında dönecekleri yer olan, sürekli kalacakları cennet mi daha hayırlı?"

Şuara (89-91) "Ancak Allah'a temiz bir kalple gelenler o günde (kurtuluşa erer). (O gün) cennet, takva sahiplerine yaklaştırılır. Cehennem de azgınlara apaçık gösterilir."

Kasas-83 "İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) akıbet, takva sahiplerinindir."

Zümer-10 "Tarafımdan söyle: «Ey iman eden kullarım, Rabbinize takva ile sığının. Bu dünyada güzellik yapanlara bir güzellik vardır. Allah'ın toprağı geniştir. Ancak sabredenler mükafatlarına hesapsız erdirilir.»

Zümer (33-35) "Doğruyu getiren ve onu tasdik edene gelince, işte onlar kötülükten korunan müttakilerdir. Onlara, Rablerinin yanında ne dilerlerse vardır. İşte bu, iyilik yapanların mükafatıdır. Çünkü Allah, onların önceden yaptıklarının en kötüsünü bile silip bağışlayacak ve yapmakta oldukları güzel amellerin en güzeline göre mükafatlarını kendilerine verecektir."

Zümer (55-58) "Siz farkında bile değilken, o azabın size ansızın gelmesinden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline (Kur’an’a) tabi' olun! Ta ki bir nefis: 'Allah hakkında işlediğim kusurlardan dolayı yazıklar olsun bana! Gerçekten (ben) alay edenlerdendim' demesin! Yahut: 'Doğrusu Allah beni hidayete erdirmiş olsaydı, elbette (ben de) takva sahiblerinden olurdum' demesi(nden) yahut azabı gördüğü zaman: 'Keşke benim için gerçekten bir kere daha (dünyaya dönüş) olsaydı da iyilik edenlerden olsaydım!' demesi(nden evvel Kur’an’a tabi' olun)"

Zümer-61 "Allah, takva sahiplerini esenliğe kavuşturup kurtuluşa erdirir. Onlara hiçbir fenalık dokunmaz. Onlar mahzun da olmazlar."

Muhammed-15 "Takva sahiplerine vaadedilen cennetin misali (şudur): İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır ve orda onlar için meyvelerin her türlüsünden ve rablerinden bir mağfiret vardır. Hiç (böyle mükafaatlanan bir kişi), ateşin içinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını 'parça parça koparan' kaynar sudan içirilen kimseler gibi olur mu?"

Hucurat-13 "Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışasınız diye sizi milletlere, kabilelere ayırdık. Haberiniz olsun ki, Allah katında en şerefliniz, en takvalınızdır. Muhakkak ki, Allah, bilendir, her şeyden haberdardır."

Kaf (30-34) "O gün cehenneme «Doldun mu?» deriz. O da «Daha var mı?» der. Cennet de takva sahiplerine yaklaştırılır; (onlardan) uzakta olmayacaktır. Onlara: 'İşte bu cennet, Allah'a yönelen, O'nun buyruklarına riayet eden; görmediği Rahman'dan korkan, Allah'a yönelmiş bir kalple gelen sizlere, hepinize söz verilen yerdir. Oraya esenlikle girin; işte sonsuzluk günü budur' denir."

Müddesir (39-47) "Ancak sağdakiler başka. Onlar cennetler içinde sorarlar. Günahkarların durumunu: "Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?" diye Onlar şöyle cevap verirler: Biz namaz kılanlardan değildik, Yoksulu doyurmuyorduk, (Batıla) dalanlarla birlikte dalıyorduk, Ceza gününü de yalan sayıyorduk, Sonunda bize ölüm geldi çattı."

Kıyamet (26-36) "Hayır hayır, ne zaman ki can köprücük kemiklerine dayanır, Tedavi edebilecek kimdir? denilir. Can çekişen bunun o ayrılık anı olduğunu anlar. Bacak bacağa dolaşır. İşte o gün sevk, ancak Rabbinedir. Fakat o, ne sadaka verdi, ne namaz kıldı. Ancak yalanladı ve yüz çevirdi. Sonra da çalım sata sata ailesine gitti. Gerektir o bela sana, gerek. Evet, gerektir o bela sana gerek. İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır?"

Şüphesiz Allah(c.c) Doğruyu Söyledi.

 Cennet Görevlileri

Bismillahirrahmanirrahim.

Rad (23-24) "... Melekler her kapıdan yanlarına girip: 'Sabretmenize karşılık size selam olsun; burası dünyanın ne güzel bir sonucudur!' derler."

Enbiya-103 "...melekler böyle kimseleri: “Size söz verilen mutlu gün, işte bu gündür!” sözleriyle karşılayacaklar.

Fussilet (30-32) "Şüphesiz 'Rabbimiz Allah’tır' deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) va’dedilmekte olan cennetle sevinin! Biz dünya hayatında da ahirette de sizin dostlarınızız. Çok bağışlayan ve çok merhametli olan Allah’tan bir ağırlama olarak, orada canlarınızın çektiği her şey var, istediğiniz her şey orada sizin için var."

Tur-24 "Hizmetlerine verilmiş, kabuğunda saklı inci gibi gençler etraflarında dönüp dolaşırlar."

Vakıa (17-21) "Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar."

İnsan-19 "Çevrelerinde, gördüğünde saçılmış inciler sanacağın, hep aynı gençlik ve güzellikte kalacak hizmetçiler dolaşır."

Şüphesiz Allah (c.c) Doğruyu Söyledi.

 Cennet Hayatı

Kur'an-ı Kerim'i incelediğimiz zaman onun cenneti ve cennetlikleri şu şekilde tasvir ettiğini görürüz;

Cennet, genişliği göklerle yer kadar olan (Ali İmran/133), yakıcı sıcağın da dondurucu soğuğun da görülmeyeceği bir yerdir (İnsan/13). Temiz su, tadı bozulmayan süt ve süzme bal ırmaklarının yer aldığı cennette (Muhammed/15), suyu zencefille kokulandırılmış tatlı su pınarı (selsebil) (İnsan/18) ve sonunda misk kokusu bırakan bir içecek de vardır (Mutaffifin/25-26). Cennet içeceği baş ağrıtmayan, sarhoş etmeyen, içenlere zevk bahşeden ve bembeyaz bir kaynaktan çıkan (Saffat/45-47) bir içecektir. İçildiği zaman sarhoş etmediği gibi ne baş dönmesi yapar (Vakıa/19), ne günah işlemeye iter, ne de saçmalatır (Tur/23). Cennette türlü meyveler, hurmalıklar, nar ağaçları (Rahman/68), bağlar (Nebe/32), dikensiz sedir ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçları (Vakıa/28-29), çeşit çeşit kuş etleri (Vakıa/21) bulunur.

Cennetliklerin elbiseleri ince ve kalın halis ipektendir (Kehf/31; İnsan 76/21), süsleri altındandır (Kehf/21; Hac/23; Fatır/33), evleri güzeldir (Tevbe/72). Cennettekilere hizmet etmek için ölümsüz gençler (vildan) dolaşır, onlar –güzelliklerinden dolayı– saçılmış birer inci sanılırlar (İnsan/19). Bunlar altın kadeh ve tepsiler dolaştırırlar, cennetliklerin canlarının istediği ve gözlerinin gördüğü her şey orada hazır bulunur (Zuhruf/71). Cennettekilere altlarından ırmaklar akan, üst üste bina edilmiş köşkler vardır (Zümer/20), cennetlikler için pek çok güzelliklerle nitelenmiş tertemiz eşler bulunacaktır (Bakara/25; Vakıa/35-38; Saffat/48-49; Nebe/33). Cennetliklerin hem kendileri hem de eşleri cennetin gölgelerinde tahtları üzerine kurulup yaslanırlar (Yasin/56). Allah tarafından kalplerinden kin sökülüp atılmış olan cennetlikler, kardeşler halinde, karşı karşıya tahtları üzerinde otururlar. Orada bunlara hiçbir yorgunluk ve zahmet yoktur (Hicr/47- 48). Cennette boş ve yalan söz de işitilmez (Nebe/35).

Cennet nimetlerinin insan akıl ve hayalinin alamayacağı güzellikte olduğunu Hz.Peygamber'e atfedilen bir hadiste şöyle açıklanmıştır: "Cenab-ı Hak buyuruyor ki: Salih kullarım için ben, cennette hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve insanın kalbinden bile geçmeyen nice nimetler hazırladım" (Buhari, Tefsir, sure 32; Müslim, Cennet, 1; Tirmizi, Tefsir, sure 32).

Şüphesiz cennetteki nimetlerin en büyüğü Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak ve Allah'ı görmektir. Bu konuda Kur'an'da şöyle buyurulmuştur: "... Allah'ın rızası ise hepsinden (bütün cennet nimetlerinden) daha büyüktür. İşte büyük kurtuluş ta budur" (Tevbe/72).

 Allah'ın Cennette Görülmesi (Rü'yetullah)

Müminler, ahirette, cennete girdikten sonra Allah(c.c)'ı göreceklerdir. Bu görmenin mahiyeti hakkında kesin bilgi yoktur Kur'an-ı Kerim'de "Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parlayacaktır. Rablerine bakacaklardır" (Kıyame/22-23) buyrularak, ahirette müminlerin yüce Allah'ı görecekleri haber verilmektedir. Peygamber Efendimiz(s.a.v)' atfedilen bir hadiste şöyle buyrulmaktadır: "Muhakkak ki siz şu ayı görüşünüz gibi, Rabbinizi de göreceksiniz. Ve o sırada izdihamdan ötürü birbirinize zarar vermiş de olamayacaksınız" (Buhari, Mevakit, 16; Tevhid, 24; Müslim, İman, 81; Tirmizi, Cennet, 15).

 Cennet Hayatı ve Ailemiz

Bismillahirrahmanirrahim.

Ra'd (23-24) "O güzel akıbet Adn cennetleri olup, onlar babalarından, eşlerinden ve nesillerinden iyi olanlarla birlikte o cennetlere girerler. Öyle ki melekler de her kapıdan yanlarına varıp: 'Sabretmenize karşılık size selamlar, selametler! Dünya diyarının ne güzel âkıbetidir bu!' diyecekler."

Hicr-47 "Onların kalplerindeki kini söküp çıkarmışızdır. Dost ve kardeş olarak, divanlar üzerinde karşı karşıya otururlar."

Yasin (55-56) "Şüphesiz cennetlikler o gün nimetlerle meşguldürler, zevk sürerler. Onlar ve eşleri gölgelerde koltuklara yaslanmaktadırlar."

Saffat (43-47) "Naim cennetlerinde, karşılıklı tahtlar üzerinde otururlar. Kaynağından taze doldurulmuş, berrak mı berrak, içenlere pek hoş gelen, içinde zararlı ve sersemletici şey olmayan, sarhoş da etmeyen içecekler, dolu dolu kadehlerle etraflarında fır dönen hizmetçiler tarafından ikram edilir."

Saffat-50 "O zaman (Cennet ehli) birbirlerine yönelerek karşılıklı soru sorarlar (sohbet ederler)."

Zuhruf (68-72) "Ey kullarım! Bugün size korku yoktur. Sizler üzülmeyeceksiniz de. Onlar âyetlerimize inanan ve müslüman olan (kullarım)idiler. Siz ve eşleriniz, ağırlanmış olarak cennete giriniz! Onlara altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canlarının istediği, gözlerinin hoşlandığı her şey vardır. Ve siz, orada ebedi kalacaksınız. İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur."

Tur-21 "(Dünyada) iman eden ve nesilleri de iman konusunda kendilerinin yoluna uyanlar var ya, işte biz onların nesillerini (ahirette) kendilerine kavuştururuz. Bununla beraber onların amellerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Her kişi, kendi kazandığına karşılık bir rehindir (ona göre muamele görecektir)."

Mutaffifin (22-23) "Şüphesiz iyiler mutluluk içindedirler. Koltuklarına kurulup neşe ile etrafa bakınırlar."

Şüphesiz Allah(c.c) Doğruyu Söyledi.

Peygamber Efendimiz(s.a.v)' atfedilen bir hadiste şöyle buyrulmaktadır;

"Kişi sevdiği ile beraberdir." (Buhari, Edeb, 96; Müslim, Birr, 165)

Ahiret hayatı ile ilgili ayet ve hadislerden anlıyoruz ki; bu dünya hayatından ayrılan herkes ister özürlü, güzellik yönünden kusurlu veya engelli, ister yaşlı veya hasta olsun; öteki dünyada artık imtihan olmayacağı için aynı yaşta, sağlıklı, genç ve güzel olarak yeniden yaratılacaktır.

Ahirette artık müstakil ve hür bireyler olarak yaşayacak olan insan için aile hayatı da, iş hayatı da, ana, baba, evlat, amir, memur ve işçi olma gibi dünya imtihanının gereği olan sınıfsal kavramlar da bitmiş olacaktır. Çünkü akrabalık ve diğer sosyal münasebetlerle ilgili bağlar bu dünya için geçerlidir. Cennet ehlinin dünya hayatındaki rolleri ister baba veya anne, ister evlat veya torun her ne olursa olsun; ilgili ayetler ve hadisler ışığında mümkündür ki, Cennette bir araya gelip dost ve arkadaş olarak neşe ve mutluluk içinde sohbet edebileceklerdir.

En Doğrusunu Allah(c.c) Bilir.

Yararlanılan Kaynaklar:
-Diyanet İşleri Başkanlığı İlmihali
-Diyanet İşleri Başkanlığı Tefsiri
-Kur'an-ı Kerim, Sünnet (tevatür yoluyla günümüze kadar taşınmış, Ümmetin malumu olan Peygamberimiz(s.a.v)'in uygulamaları), Sünnet'i teyit eden ve Kur'an'la çelişmeyen mütevatir hadisler ışığında hazırlanmıştır.

EN ÇOK OKUNAN YAYINLARIMIZ: