Kuran'dan Uzak Durmanın Bedeli

İslam, akıl ve bilimle uyum içinde olmamız gerektiğini ön gören bir fıtrat dinidir. İki gününü birbirine eşit geçiren insanı aldanmış kabul eden Peygamber Efendimiz(s.a.v), orta çağda yaşamış olsa da düşünce itibariyle en ileri çağların insanıdır. Tarihte en büyük devrimi yapmış, köhne kuralları yıkmış, insanı insanın kölesi olmaktan, yaratıklara tapmaktan kurtarıp özgürlüğe kavuşturmuş, kralla efendiyi insanlık açısından bir saymış, her türlü hurafeyi ortadan kaldırmanın savaşını vermiştir. Onun bu akılcı, ilerici mesajı istikametinde yürüyen ilk müslümanlar bilimin her alanında büyük gelişme göstermişler, tarihin, metodolojinin, deney ve gözlem metodunun temellerini atmışlar, yeni yeni bilimsel disiplinler geliştirmişlerdir.

Ancak ne yazık ki, o dönemlerde karanlık çağı yaşayan Avrupa'ya bile bilim ve medeniyette ışık tutarak çağ atlatan İslam dünyasının günümüzdeki içine düştüğü içler acısı durumun giderek daha da kötüleştiğine şahit olmaktayız. Bu geri kalmışlığın altında yatan esas neden rönesans ve ardından gelen reformlarla statükocu zihniyetten bilimsel zihniyete geçen batılıların tersine İslam aleminin statükoculuğu tercih etmiş olmasıdır. Ayrıca İslam'ın getirdiği istişare kültürü ve demokrasiden vazgeçilerek krallık sistemine geçilmesi de akla dayalı düşüncenin terk edilmesinde etkili olmuştur.

Böylece içtihat kapısının kapatılmasıyla durağanlık başlamıştır. Skolastik zihniyetin tutkunu bazı insanlar, akıl ve bilim yolunda ilerleyip yeni bilimsel eserler, keşif ve icatlar yapmak ve orijinal eserler üretmek yerine asırlarca ayrıntılar ile uğraşıp durmuşlardır. Metinlere şerhler, şerhlere dip notlar yazarak, ciltler dolusu fıkıh, rivayet ve yorumlar üzerinde düşünerek vakit kaybetmişlerdir. Öyle ki bu süreçte Kur'an'da olmayan yeni haram ve yasaklar ortaya konmuş, hatta rivayetleri esas alarak bazı ayetlerin "nesh" yani iptal edildiğini söyleyecek kadar ileri gidilmiştir. Bu şekilde hurafelerle, gereksiz detay ve teferruatlarla din hak etmediği şekilde zorlaştırılmıştır.

Cahiliye döneminin kırılıp yok edilen putları değişik isim ve versiyonlar altında yeniden hortlatılmış, ortaya çıkan mezhepler, tarikatlar ve cemaatler vasıtasıyla gelişen biat kültürü İslam toplumuna giderek egemen olmuştur. Peygamber Efendimiz(s.a.v) ve sahabe döneminde olmayan bu yeni oluşumların önderlerine bağlanan insanlar, akıllarına ipotek konarak adeta köleleştirilmiştir. Bunun neticesinde Allah(c.c)'ın sıkı sıkıya sarılmamızı emrettiği Kur'an'dan giderek uzaklaşılarak, ümmetin bölünüp parçalanmasının önü açılmıştır.

"De ki: Allah'ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz."(Araf-32)

TEFSİR:...Hakkında yasaklayıcı hiçbir delil bulunmayan fiiller mübah ve helal kabul edilir. Bir fiilin helal kabul edilmesi için dini kaynaklarda bu yönde bir açıklama bulunması gerekli değildir. Çünkü "eşyada hasıl olan mubah olmasıdır." Buna göre ölçüsüz dindarlık duygusu, şahsi tercihler ortalıkta görülen mücadele arzusu gibi-iyi niyetli de olsa kişisel hassasiyetlerin etkisiyle dinin izin verdiği alan içerisinde kalan tutum ve davranışları, yiyecek, içecek, giyecek gibi nesneleri haram, sakıncalı ve günah olarak nitelendirmek bu ayetin hükmüne aykırı ve yanlıştır. Hatta müfessirler ayetin "...De ki: O nimetler dünya hayatında müminlere yaraşır" mealindeki kısmından hareketle, bunların esas itibariyle müminlere lütuf olmak üzere yaratıldığını ve onlar sayesinde bu nimetlerden herkesin yararlanmalarına imkan verildiğini belirtirler. Ayetin anlatımına göre manevi kemal ve güzellikler gibi birey ve toplumun refah, sağlık, güvenlik ve esenliğine katkıda bulunacak her türlü maddi imkanlar da öncelikle müminlere yaraşır. Bu imkanlardan geri olan bir toplum, Kur'an bakımından ideal bir toplum değildir. Zühde ve kanaate teşvik eden açıklamalarla bu yöndeki uygulamalar ise, dünya nimetlerini araç olarak görmek yerine amaç kılmayı hedefleyen eğilimleri önlemeye yöneliktir.(Diy.İşl.Bşk.lığı Tefsiri)

Allah(c.c)'ın helal kıldığını haram kılmanın kendini Allah(c.c)'ın yerine koymak ve Allah(c.c)'a iftira atmak olduğu çok açık bir biçimde şu ayette buyruluyor. işte ayeti kerime:

"Deki Allah'ın size indirdiği rızıktan bir kısmını helal bir kısmını da haram kılıyorsunuz. Deki Allah mı? size izin verdi. (siz Allah'ın elçisi misiniz) Yoksa Allah'a iftira mı? atıyorsunuz." (Yunus-59)

Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in de Allah (c.c)'ın kullarına helal kıldığı dünya nimetlerinden kendisini mahrum etmemesi emredilmiştir. İşte ayeti kerime:

"...Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin sen kendine haram kılıyorsun? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir."(Tahrim-1)

Müslümanları birbirine düşürebilecek kadar gözleri ve gönülleri kör edip, akılları baştan alan her türlü hizipcilik bir tür şirktir. Mezhep, tarikat, cemaat, parti, ekol, doktrin ve düşünce sistemi gibi tüm dini, felsefi, siyasi ve sosyal oluşumların zemin oluşturduğu kavgalar ve diğer iç çekişmeler, Allah(c.c)'ın  Ali İmran Suresinin 103 ncü ayetinde bildirilen "Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız." ve Hucurat  Suresinin10 ncu ayetinde bildirilen "Şüphesiz müminler birbiri ile kardeştirler; öyle ise dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin; Allah'tan sakının ki size acısın." emirlerine itaatsizliğin sonucudur.

En Doğrusunu Allah (c.c) Bilir.

OKU

Yararlanılan Kaynaklar: Kur'an ve Hadis Tefsir ve Mealleri, Sosyal Medya

EN ÇOK OKUNAN YAYINLARIMIZ: