Kur'an Neden Topluca İndirilmedi?

Bismillahirrahmanirrahim.

Maide-101 "Ey iman edenler! Size açıklandığı takdirde, sizi üzecek olan şeylere dair soru sormayın. Eğer Kur’an indirilirken bunlara dair soru sorarsanız size açıklanır. (Hâlbuki) Allah onları bağışlamıştır. Allah, çok bağışlayandır, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)"

İsra-106 "Hem onu, bir Kur’ân olarak (âyet âyet) kısımlara ayırdık ki, insanlara onu (iyice anlayabilmeleri için) dura dura okuyasın! Çünki onu (hâdiselere göre, size bir ders olmak üzere) azar azar indirdik."

Furkan (32-33) "Allah'tan gelen gerçekleri örtbas edenler: 'Kur'ân O'na topluca indirilmeli değil miydi?' dediler. Biz O'nu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle, parça parça indirdik ve O'nu tane tane, ağır ağır okuduk. Bunun içindir ki, hangi soruyla karşına çıkarlarsa çıksınlar, biz sana mutlaka asıl doğru olan neyse, onu ve en güzel açıklamayı getirmekteyiz ve böylelikle de Kur'ân, parça parça indirilmiş olmaktadır."

Şüphesiz Allah(c.c) Doğruyu Söyledi.

OKU

Müminin Şan ve Şerefi Kur'an'dadır

Bismillahirrahmanirrahim.

Enbiya-10 "Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?"

Müminun (70-71) "Yoksa onda bir delilik olduğunu mu söylüyorlar? Aksine o, kendilerine hakkı getirmiştir. Halbuki onlar haktan hoşlanmamaktadırlar. Eğer hak onların arzularına uysaydı, gökler ile yer ve onlarda bulunanlar elbette bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şereflerini (Kur’an’ı) getirdik. Onlar ise bu şereflerinden yüz çeviriyorlar."

Şüphesiz Allah(c.c) Doğruyu Söyledi.

Enbiya-10 Tefsiri: Zikriniz bunda, yani muhtaç olduğunuz öğüt ve dillere destan olacak şan ve şerefiniz bundadır. (Elmalılı Hamdi Yazır)

"Öğüt" diye çevirdiğimiz zikir kelimesi, "şan, şeref, uyarı, vaad ve tehdit, din konusunda gerekli olan şeylerin açıklaması" (Râzî, XXII, 145); “kişinin elde ettiği bilgiyi zihinde koruma kabiliyeti, bir şeyin zihinde tutulması, hatırlatıcı, hatırlama, hâtıra, akılda tutulması gereken her şey” anlamlarına da gelmektedir (bk. Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “zkr” md.). İnsanlara indirilen kitaptan maksat da Kur’an’dır. Allah Teâlâ insanların şeref ve şanını koruyup yücelten, onları uyaran, öğüt veren ve dinleri konusunda gerekli açıklamaları yapan bir kitap indirdiğini belirtmiş ve insanların kitabı okuyup akıllarını da kullandıkları takdirde bu nimetlere kavuşacaklarına işaret etmiştir. Âyet aynı zamanda Hz. Peygamber’den mûcize isteyen müşriklere de cevap teşkil etmektedir; yani şöyle denmiş olmaktadır: Peygamber size bu özellikleri taşıyan bir kitap getirmiştir, bu sizin için yeterli değil mi ki başka mûcize istiyorsunuz?(Diy.İşl.Bşk.Lığı Tefsiri)

(Yemin olsun ki) mukaddes zatım hakkı için ki, Ey Kureyş cemaati! (size bir kitap indirdik ki) sizi irşat ve yüceltmek için Kur’an’ı Kerîm gibi yüce bir kitap ihsan eyledik ki, (sizin şeref iniz ondadır) sizin kadrinizi, adınızı yükseltecek hükümler onda yazılıdır, sizin dinî ve dünyevî muhtaç olduğunuz işlere dair malûmat onda anlatılmıştır. Bütün insanlık içinlâzım olan güzel ahlâka ait öğütler o ilâhî kitapta beyan buyurulmuştur. Artık bu kutsî kitabı size tebliğ eden Yüce Peygamber Hz. Muhammed Aleyhisselâm’a tâbi olmayacak mısınız? (Hâlâ) o Peygamberin dînindeki yüceliği (akıllıca düşünmez misiniz?) onun muhterem bir insan olmasının Peygamberliğine mâni olmayacağını güzelce düşünerek onun gösterdiği hidayet yolunu takibedip durmalı değil misiniz? Siz hiç inkârcı olan kavimlerin başlarına gelen felâketlerden haberdar bulunmuyor musunuz? İşte sizlere ihsan buyurulmuş olan o mukaddes kitap, o eski kavimlerin o müthiş tarihî hallerini sizlerin dikkat nazarlarına sunmak lütfunda bulunuyor. Artık uyanınız! (Ömer Nasuhi Bilmen)

En doğrusunu Allah (c.c) bilir.

OKU

Şan ve Şeref Yalnız Allah(c.c)'a Aittir

Bismillahirrahmanirrahim.

Nisa-139 "Onlar, mü’minleri bırakıp kâfirleri dost edinen kimselerdir. Onların yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? Hâlbuki bütün izzet ve şeref Allah’a aittir."

Fatır-10 "Her kim şan ve şeref istiyorsa bilsin ki, şan ve şeref bütünüyle Allah’a aittir. Güzel sözler ancak O’na yükselir..."

Münafikun-8 Derler ki, "Andolsun, Medine'ye bir dönecek olursak, gücü ve onuru çok olan, düşkün ve zayıf olanı elbette oradan sürüp çıkaracaktır." Oysa izzet (güç, onur ve üstünlük) Allah'ın, O'nun Resûlü'nün ve mü'minlerindir. Ancak münafıklar bilmiyorlar.

Şüphesiz Allah(c.c) Doğruyu Söyledi.

Fatır-10 Tefsiri: İzzet kelimesi “onur, saygınlık ve güçlü olma” anlamlarına gelir. “Kim izzet isterse bilmeli ki izzet tamamıyla Allah’a aittir” şeklinde çevirdiğimiz cümleye, bazı müfessirler, “Kim o sözde tanrılara ve putlara taparak bir izzet elde etmek istiyorsa bilsin ki izzet tümüyle Allah’a aittir”, bazıları “Kim izzet istiyorsa Allah’a itaat etsin, izzet bulsun”, bazıları da “Gerçek anlamda izzetin kime ait olduğunu öğrenmek isteyenler bilsinler ki, her yönden izzet Allah’a mahsustur” mânasını vermişlerdir (Taberî, XXII, 119-120). Şeref, onur, güç, pâye, üstünlük gibi anlamları olan “izzet”in bütünüyle Allah’a ait kılınması, bu kavramın insanlar açısından asla kullanılamayacağını değil, insanların elde edebilecekleri her türlü onur ve pâyenin Allah’tan olduğunu ve ancak O’nun hoşnutluğuna uygun olması halinde değer taşıyacağını ifade etmektedir. Nitekim başka bir âyette bu kavram Allah’a, resûlüne ve müminlere izâfe edilmiştir (bk. Münâfik-63/8). Âyetin devamında yer alan ve “Sinsi sinsi kötülük tasarlayanlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzakları altüst olur” şeklinde çevirdiğimiz cümle ile de, izzetin şeytanî düşünceleri geliştirmekle elde edilemeyeceğine bir telmihte bulunulduğu anlaşılmaktadır.

Birçok müfessir “güzel söz”den maksadın, başta kelime-i tevhid olmak üzere Allah’ı anma ve yüceltme mânası içeren her türlü tesbih, tehlil, Kur’an tilâveti, dua, istiğfar vb. sözler olduğunu kaydeder (meselâ Zemahşerî, III, 270). Fakat bunu belirli sözlerle sınırlandırmayıp iyiliği teşvik, kötülüğü engelleme gibi “iyi, temiz, güzel” vasfına uyan başka sözleri de bu kapsamda düşünmek uygun olur (Şevkânî, IV, 390). “O’na yükselir” ifadesinden maksat, Allah’ın bunları kabul etmesi, Allah katında makbul olması veya yazıcı meleklerin yazdıklarıyla yükselmeleridir (Şevkânî, IV, 390)... (Diy.İşl.Bşk.Lığı Tefsiri)

Her kim izzet istiyorsa, zillet ve hakaretten kurtulup şerefli, haysiyetli, kuvvetli olmak arzu ediyorsa bilsin ki, izzet tamamı ile Allah'ındır. Dünyada da Allah'ındır; ahirette de Allah'ındır; dolayısıyla izzet isteyen şuna buna tapmakla kendisini zelil etmemeli, hepsini geçip Allah'a yükselmelidir. Fakat O'na hoş kelimeler yükselir. Onu da salih amel yükseltir... (Elmalılı Hamdi Yazır)

(Her kim izzet) Kuvvet, şeref ve şân (istiyorsa) bilsin ki (bütün izzet) kuvvet ve hâkimiyet (Allah’ındır) öyle mahlûkattan olan putlara, insanlara tapınarak onlardan bir faide bekleyenler, aldanmış bulunmaktadırlar. Öyle müşrikce hareketlerde bulunan her şahıs,bilmelidir ki, bütün izzet,bütün hâkimiyet ve kuvvet, dünyevî ve uhrevî şeref ve yücelik Cenab-ı Hak’ka mahsustur. Artık izzeti, şeref ve lütfu o Yüce Yaratıcı’dan istirham etmelidir. O’na ibadette, dua ve niyâzda bulunmalıdır. (Pâk söz O’na) O Yüce Mabûd’un izzet dergahına (yükselir)... (Ömer Nasuhi Bilmen)

En doğrusunu Allah (c.c) bilir.

OKU

Lehvel Hadis Nedir?

Bismillahirrahmanirrahim.

Müminun-3 "
Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler."

Lokman-6 "İnsanlardan öylesi vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve o yolu eğlenceye almak için, eğlencelik asılsız ve faydasız sözleri satın alır. İşte onlar için aşağılayıcı bir azap vardır."

Asr (1-3) "Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka." 

Şüphesiz Allah(c.c) Doğruyu Söyledi.

Lokman Suresinin 6 nci ayetindeki "eğlencelik asılsız ve faydasız söz" şeklinde tercüme edilen kısmın metindeki orjinal karşılığı "lehvel hadis" dir.

Elmalılı Hamdi Yazır tefsirinde bunu şöyle açıklamıştır; Laf eğlencesi: Eğlencelik söz; insanı oyalayan, işinden alıkoyan sözler, asılsız hikayeler, masallar, romanlar ve tarih kılıklı efsaneler, güldürücü lakırdılar, gevezelikler, nağmeler gibi eğlendirici sesler.


İslam ve Bilim

Elinde henüz okuyacağı hiçbir metin olmadığı halde, Peygamber Efendimiz(s.a.v)'e ilk vahiy olarak "Oku" ayetinin indirilmesi, okumanın bildiğimiz anlamı dışında insanı ve kainatı da kapsayan daha genel bir anlamı olduğunu akla getirmektedir. Nitekim Kur'an'ın bütünlüğü bağlamında irdelediğimizde "Oku" emrinin, tüm varlıklarla beraber insanın içinde bulunduğu kainat kitabını da kapsadığı anlaşılmaktadır.

İslam, Allah(c.c)'ın sonsuz kudretinin delili olan tüm mevcudattaki hayranlık uyandıran sanatının tefekkür edilmesini, yaratılışın nasıl olduğunun anlaşılmaya çalışılmasını teşvik etmektedir. Denizlerde yüzen gemilerden, havada kuşların nasıl uçtuğundan bahseden ayetlerde olduğu gibi, Kur'an'da gerek bilimsel yasalara, gerekse teknolojiden yararlanılmasına dikkat çekilmiş; Bilenlerle bilmeyenlerin bir olamayacağı ve Allah(c.c)’a gereğince derin saygı duyanların ancak alimler olduğu  ifade edilmiştir.

Allah(c.c)'ın yaratmasını sebeplerin arkasında gizleyerek, imtihan ortamındaki insan aklının kabul edeceği kurallar zinciri içinde yaratmasına sünnetullah, sebeplerin insanlar tarafından keşfedilmesi faaliyetine ise bilim diyoruz. Bilim insanın evrendeki ilahi sanatın ve mesajın sahibini layıkıyla tanıyıp, ilahi kudretin büyüklüğünü layıkıyla takdir edebilmesinde ve devamında gelen teknoloji ile madde üzerindeki tasarruf gücünü daha etkin olarak kullanabilmesinde önemli rol oynar. Bunu layıkıyla yapamayan insan her şeyden önce akıl gibi büyük bir nimeti kullanamamış, dünyayı Allah(c.c) yolunda gereği gibi imar edememiş olur.

Suyun kaldırma kuvveti, yer çekimi kanunu gibi kesin olarak ispatlanmış bilimsel yasalar sürekli olarak geçerliliğini koruyup değişmezken, virüslerin bakterilerden, atom altı parçacıklarının atomdan sonra bulunması gibi yeni buluşlar nedeniyle eski keşiflerin içeriği gelişmekte; Hipotez ve kurama dayalı bazı bilimsel çalışmaların sonuçları ise zamanla değişebilmektedir; Çünkü gerek bireysel, gerekse evrensel anlamda sürekli bir tekamül söz konusu olduğundan, değişen idrak seviyelerini tatmin edebilecek şekilde bunların güncellenmesi gerekmektedir. Örneğin günümüzde kabul gören güneş merkezli evren modelinden önce, antik çağ'dan itibaren kabul görmeye başlayan ve orta çağa egemen olan yer merkezli evren modeli kabul görüyordu; Yani yıldızlar ve gezegenlerin dünyanın etrafında döndüğüne inanılıyordu. Bu durum bize Kur'an'daki ayetlerin anlaşılması ile ilgili muhkem ve müteşabih ayet farkını çağrıştırmaktadır.

Sonuç olarak; Bilimde yer merkezli ve güneş merkezli evren kuramları gibi birbirine zıt olgular dahi söz konusu olabiliyorken, Kur'an ayetlerinin hiç birisinin aksi ispat edilememekte; Evrendeki yaratılış yasalarını net bir şekilde ortaya koyan tüm bilimsel çalışmalar, istisnasız olarak Kur'an'la ittifak etmektedir. Bu nedenledir ki, Kur'an'a, akla ve yaratılışın yasalarına, yani fıtrata aykırı hiçbir bilgi İslami açıdan işlevsel olamayacağı için, bilimsel çalışmalar mutlaka Kur'an'ın rehberliğinde yürütülmelidir. Ayrıca bilim vasıtasıyla gerçekleştirilen her türlü keşif ve icatlarda hedef maddi kazanç veya menfaat değil, Allah(c.c)’ın rızası, hoşnutluğu ve dinine yardım olmalı; Allah(c.c)’ın yarattığını bozup değiştirerek doğaya, insanlığa zararlı sonuçları olabilecek, felaketlere yol açabilecek bilim ve teknolojiden uzak durulmalıdır.

En doğrusunu Allah (c.c) bilir.

OKU

Peygamber Gönderilmeyen Kavim Yoktur

Hz.Muhammed(s.a.v)'den önceki tüm peygamberler, kendi kavimlerine gönderilmiştir; (İlgili ayet ve hadisler için, "İslam Tüm İnsanlığa Gönderilmiştir" adlı yazımıza bakınız.) Bunun nedeninin dönemlerindeki ulaşım ve iletişim imkanlarının yetersizliğiyle ilgili olduğu kanaatindeyiz. Bilindiği üzere eskiden iletişim imkanları son derece kısıtlı idi. Aralarında bir dağ olan iki kavmin birbirinden haberi olamayabiliyordu. Bu nedenle aynı zamanda ve yakın mekanlarda bile aynı anda birden fazla peygamber görevlendiriliyordu. Bu nedenle bir kavme kısa aralıklarla gönderilen peygamberler baba-oğul ya da kardeş olabiliyorlardı. Bu durum Kuran'da sık sık ifade edilmiştir.

Ulaşım ve iletişim imkanlarının zamanla gelişmesi sonucunda dünyamız, küreselleşme sürecini tamamlayarak günümüzde adeta küçük bir kasaba haline dönüşmüştür. Bu açıdan Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in son peygamber olarak tüm insanlığa gönderilmiş olmasının da aynı zamanda bir mucize olduğuna şahit olmaktayız. Çünkü günümüzdeki ceplere kadar giren telefon, internet, basın, televizyon ve radyo gibi gerek iletişim ve gerekse hava, kara, deniz ve demir yolları gibi ulaşım imkanları, dünyanın neresinde olursa olsun her kesimden insanların kolaylıkla İslam'la tanışmalarına vesile olabilmektedir.

En doğrusunu Allah (c.c) bilir.

Bismillahirrahmanirrahim.

Enam-42 "Andolsun, senden önce birtakım ümmetlere de peygamberler gönderdik.."

Rad-38 "Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik..."

Rad-7 "...Her kavim için de bir yol gösteren vardır."

Hicr-10 "Andolsun, senden önce geçmiş topluluklara da elçiler gönderdik."

Nahl-36 "Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının” diye peygamber gönderdik..."

Nahl-44 "(O peygamberleri) apaçık belgeler ve kitaplarla gönderdik..."

Nahl-63 "Allah’a and olsun, senden önceki ümmetlere de (Peygamber’ler) göndermişizdir..."

Mü'minun-44 "Sonra arka arkaya peygamberlerimizi gönderdik..."

Furkan (51-52) "Dileseydik elbette her köye bir uyarıcı gönderirdik.(Fakat evrensel uyarıcılık görevini sana verdik.) O halde, kâfirlere boyun eğme ve bununla (Kur'an ile) onlara karşı olanca gücünle büyük bir savaş ver!

Rum-47 "Andolsun, senden önce biz nice peygamberleri kendi kavimlerine gönderdik..."

Mümin-78 "Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana anlattıklarımız da var, anlatmadıklarımız da var... "

Fatır-24 "Şüphesiz biz, seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın."

Zuhruf-6 "Sizden evvelki toplumlara da nice peygamberler gönderdik."

Şüphesiz Allah(c.c) Doğruyu Söyledi.

OKU

Günah İşleyen Müslümanın Durumu

Müslümanın günah işlediğinde nasıl davranması gerektiğine Hz.Adem(a.s)Hz Yunus(a.s) ve Hz.Musa(a.s)'ın tövbelerini konu alan ayetleri örnek olarak gösterebiliriz. Fatır Suresinin 32 nci ayetinde ise, Kur'an-ı Kerim'in Ümmet-i Muhammed'e miras olarak verildiği ve ümmetin bu sorumluluğun gereğini yerine getirme derecesi bakımından üç gruba ayrıldığı bildirilmektedir. Bu ayetteki "kendine zulmedenler" diye adlandırılan ilk grubun, işledikleri günahlar için henüz tövbe etmemiş veya tövbesine sadık kalmamış olan müminleri kapsadığı anlaşılmaktadır.

Zumer Suresinin 53-55 nci ayetlerinden, hayattayken tövbe edilmesi halinde şirk de dahil olmak üzere tüm günahların affedileceği; Enam Suresinin 158 nci ayetinden, imanıyla bir hayır kazanmamış olan kimseye imanının bir faydası olmayacağı ve Nisa Suresinin 48 nci ayetinden ise, şirk dışında kalan günahların tövbe edilmese dahi Allah(c.c)'ın dilemesi halinde bağışlanabileceğini anlamaktayız.

Dikkat edilirse Nisa Suresinin 48 nci ayetinde şirk dışındaki tövbe edilmemiş olan günahların bağışlanması kesin olarak ifade edilmeyip, Allah(c.c)’ın dilemesi şartına bağlanmıştır. Yani günah işleyen bir müminin, ölmeden önce tövbe etmediği için bağışlanmaması da ihtimal dahilindedir. Bu nedenle her mümin hesap günü yapılacağı bildirilen (Araf: 8-9) tartımda günahlarına karşılık sevaplarının hafif kalması neticesinde ebedi cehennem azabına maruz kalabileceğini (Müminun: 102-103) hiçbir zaman aklından çıkarmamalıdır. Günahı her ne olursa olsun, ölüm gelip çatmadan önce tövbeyle Allah(c.c)'a yönelip teslim olmalı ve son nefesine kadar Kur'an-ı Kerim'i kendine hayat rehberi edinmelidir.

En doğrusunu Allah (c.c) bilir.

Salih Amel İşleyen Müminlere Dünyada Güzel Bir Hayat Müjdeleyen Ayetler

Bismillahirrahmanirrahim.

Bakara (200-202) "... İnsanlardan, 'Ey Rabbimiz! Bize (vereceğini) bu dünyada ver' diyenler vardır. Bunların ahirette bir nasibi yoktur. Onlardan öylesi de vardır ki: 'Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik (ver) ve bizi ateşin azabından koru' der. İşte onlara kazandıklarından bir nasip vardır. Allah, hesabı pek çabuk görendir."

Ali İmran-148 "Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiretin güzel mükâfatını verdi. Allah, güzel davrananları sever."

Yunus (62 -64) "Açın gözünüzü! Allah'ın dostları üzerine ne korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar. Onlar ki, iman etmişler ve Allah'a karşı gelmekten sakınmışlardır. Onlara dünya hayatında da, ahiret hayatında da müjdeler vardır. Allah'ın sözlerinde değişiklik yoktur. İşte bu en büyük kurtuluştur."

Nahl-30 " (Allah'tan korkup fenalıklardan) sakınanlara, «Rabbiniz ne indirdi ?» denilince, «iyilik» derler. Bu dünyada güzel iş, hayırlı amelde bulunanlara iyilik ve güzellik vardır. Âhiret yurdu ise elbette daha hayırlıdır. Sakınanların yurdu ne güzeldir!"

Nahl-32 "Takva sahipleri o kimselerdir ki, melekler, canlarını hoş ve rahat halde alırlar. «Selam size, yapmış olduğunuz güzel işlerin mükafatı olarak girin cennet'e...» derler."

Nahl-97 "Kadın olsun erkek olsun, her kim mümin olarak sâlih amel işlerse, biz onu (dünyada) mutlaka çok güzel bir hayat ile yaşatırız. (Ahirette ise) mükâfatlarını yaptıklarının en güzeli ile ödeyeceğiz."


Secde (15-17) "Bizim âyetlerimize ancak o kimseler inanırlar ki, bunlarla kendilerine öğüt verildiğinde, büyüklük taslamadan secdeye kapanırlar ve Rablerini hamd ile tesbih ederler. Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için), vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar. Yaptıklarının karşılığında onlar için göz aydınlığı olacak ne ödüller saklandığını hiç kimse bilemez."

Zümer-10 "Tarafımdan söyle: «Ey iman eden kullarım, Rabbinize takva ile sığının. Bu dünyada güzellik yapanlara bir güzellik vardır. Allah'ın toprağı geniştir. Ancak sabredenler mükafatlarına hesapsız erdirilir.»

Şüphesiz Allah (c.c) Doğruyu Söyledi.

Nahl-30 Tefsiri: ...İslâm’ı doğru anlayıp inancıyla, ameliyle gerektiği şekilde uygulayan birey ve toplumların dünya hayatlarının da güzel, mutlu ve başarılı olacağı, onların zaman zaman yaşadıkları sıkıntıların ya kendi kusurlarından kaynaklandığı veya geçici bir imtihan olduğu muhakkaktır. Allah’ın müminlere âhiretteki ikramı dünyadakine göre her bakımdan daha üstün olacağı için 30. âyette “...âhiret yurdu ise daha da hayırlıdır” buyrulmuş, ardından özetle başlıca âhiret nimetleri zikredilmiştir.

Nahl-97 Tefsiri: ... "Hoş bir hayat" tabirindeki hayat kelimesiyle dünya hayatının kastedildiği hususunda hemen hemen görüş birliği vardır (meselâ bk. Taberî, XIV, 170-171; Zemahşerî, II, 343; İbn Atıyye, III, 419). “Hoş bir hayat” müjdesinin ardından ikinci bir müjde olarak zikredilen ecir ise âhiret mükâfatıdır. Böylece âyette dünya ve âhiret mutluluğunun birleştirildiği görülmektedir. Dünya ve âhiret mutluluğunun birlikte vaad edildiği, böylece Allah’ın en güzel nimetlerinin çok kapsamlı ve zarif bir üslûpla dile getirildiği bu âyet, hayatını güzel işlerle süsleyen müminlere eşsiz bir müjde olduğu kadar gerek müslüman bireyler gerekse müslüman toplumlar için son derece anlamlı bir uyarı ve bir irşad değeri taşımaktadır. Burada yüce Allah, hakkıyla mümin olup işlerini güzel yapanların, yaptığını doğru yapanların; iyi, hayırlı ve faydalı işler yapmayı hayatlarının yasası haline getirenlerin dünya hayatlarının da hoş olacağı, güzel ve mutlu kılınacağı (Taberî, XIV, 171) müjdesini vermekte; bu hususta son derece kesin ifadelerle vaadde bulunmaktadır. Kur’an Allah’ın asla sözünden dönmeyeceğini bildirir (Bakara 2/80), her mümin de buna böyle inanır (Âl-i İmrân 3/194). Buna göre eğer müslümanların dünya hayatları Allah’ın müjdelediği şekilde değilse bunun sebebini yanlış yerlerde aramamalıyız; dönüp kendimize bakmalı, yaptığımız işlerin ve kalplerimizin “sâlih” olup olmadığını kontrol etmeliyiz. Âyet, hayatın güzelleştirilmesinden erkekler kadar kadınların da güzel işler yaparak pay sahibi olmaları gerektiğine işaret etmesi bakımından ayrı bir önem taşımaktadır.(Diy.İşl.Bşk.Lığı Tefsiri)

En doğrusunu Allah (c.c) bilir.

OKU

Ücret Karşılığı Din Hizmeti Yapmak

Bismillahirrahmanirrahim.

Enam-90 "O peygamberler Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. O halde sen de onların gittiği doğru yolu tutup onlara uy, o yoldan yürü. De ki: 'Ben buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum.' Bu, âlemler için ancak bir öğüttür."

Hud (28-29) Nuh dedi ki: "Ey Kavmim! Söyleyin bakalım; şayet ben Rabbimden gelen apaçık bir delil üzerinde isem ve O, kendi katından bana bir rahmet vermiş de siz ona karşı kör kalmışsanız, o rahmeti istemediğiniz hâlde, biz sizi ona zorlayabilir miyiz? Ey kavmim! Buna karşı ben sizden herhangi bir mal da istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah’a âittir..."

Hud-(50-51) "Âd kavmine de kardeşleri Hûd'u (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Siz yalan uyduranlardan başkası değilsiniz. Ey kavmim! Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak beni yaratana âittir. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?"

Yusuf-104 "Sen bu(okudukları)na karşılık onlardan bir ücret istemiyorsun. O, sadece bütün âlemler için bir öğüttür."

Şuara (106-109) Kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: "(Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Bilin ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir."

Şuara (142-145) Kardeşleri Sâlih onlara şöyle demişti: "(Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir."

Şuara (161-164) "Kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir."

Şuara (177-180) Şuayb onlara şöyle demişti: "(Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız? Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir."

Yasin-21 "Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir."

İnsan-9 (Yedirdikleri kimselere şöyle derler:) "Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz."

Şüphesiz Allah (c.c) Doğruyu Söyledi.

Peygamber Efendimiz(s.a.v) buyuruyorlar ki;

"Kur'ân-ı Kerîm'i tilavet ediniz. Fakat karşılığında ücret alıp menfaat sağlamayınız." (Ahmed b. Hanbel, III, 428, İbn Ebî Şeybe, Musannef, II, 292)

Kur'an'a Göre İman Edenlerin Mertebesi Nedir?

Bismillahirrahmanirrahim.

Nisa-69 "Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddîklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır."

Yunus (62-63) "İyi bilin ki, Allah’ın velilerine korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir. Onlar iman etmiş ve Allah’a karşı gelmekten sakınmış olanlardır.

Hadid-19 "Allah’a ve O’nun peygamberlerine îmân edenlere gelince, işte onlar Rableri katında sıddîklar ve şehîdler (mertebesinde)dir. Kendileri için, hem mükâfâtları, hem nûrları vardır. İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar Cehennem ehlidirler."

Şüphesiz Allah (c.c) Doğruyu Söyledi.

OKU

Hadis Nedir? Hadisler Ne Zaman Kimler Tarafından Yazılmıştır?

Terim olarak hadis, Hz. Peygamber(s.a.v)'in söz ve fiillerinin sözlü ve yazılı rivayetleri, sünnet ise O'nun uygulana gelen söz ve fiilleridir. Kelimelerin lügat manalarına da uygun olarak İslam’ın ilk asırlarında yapılan bu tarif son zamanlarda değiştirilmiş, hadis ile sünnet ayni şeymiş gibi hadislere de sünnet denmeye başlanmıştır. Özetle Allah(c.c) Resulü(s.a.v)'in devamlı yaptığı, sahabenin de Ondan görerek uygulamaya devam ettiği, dinimizle ilgili kesinlik ifade eden uygulama ve fiillere sünnet denir. Sünnet tevatür olduğu için kesin ve güvenilirdir. Şöyle ki; Resulullah(s.a.v)'in zaman ve mekan sınırlarını aşan örnekliği olan sünnet, ümmetin ittifakıyla hiçbir değişikliğe uğratılmadan  günümüze kadar taşınmıştır. Bunlara ezan, kamet, abdestin nasıl alınacağı, namazın nasıl kılınacağı, namazın vakitleri ve rekatları, bayram namazları, domuz haricindeki hangi hayvanların etlerinin yenilebileceği gibi İslam toplumunda bireyin ve toplumun nesilden nesle daima ve alenen uygulayarak naklettiği pek çok uygulamayı, örnek olarak vermek mümkündür.

Öncelikle şunu belirtelim ki; hadisi sünnetle eşitleyemeyiz; Yani her sünnet hadistir; Ama her hadis sünnet değildir. Sünnet daha çok eylemle, hadis ise söylemle ilgilidir. Hadisler konusunda merak edilen konulardan en önemlisi hadislerin ne zaman yazıya geçirildiğiyle ilgilidir. İlk yıllarda Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in ayetlerle karışmaması için hadislerin yazılmasını yasakladığı herkes tarafından kabul edilmektedir. Ancak sonradan Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in hadislerin yazılmasına müsaade ettiğine dair rivayetler bulunmakla beraber, hadislerin O'ndan 150-200 sene sonra yazılmaya başlandığı görüşünü destekleyen deliller de öne sürülmektedir. Bize göre burada cevap aranması gereken asıl husus, hadislerin ne zaman yazıldığı değil; hadislerin yazılmasının Allah(c.c)’ın emriyle olup olmadığıdır. Kur'an'da yazmakla ilgili olarak, örneğin borcun kayıt altına alınması konusunun ayrıntılı bir şekilde açıklandığını görmekteyiz (Bkz. Bakara/282). Kuran’da bu konuya böylesi bir önem atfedilmiş olduğu halde, Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in vahiy dışındaki sözlerinin yazılmasını emreden herhangi bir ayete rastlamamaktayız. Ayrıca Allah(c.c) bize Kur'an’ın korunmasının garantisini verdiği halde, hadislerin korunacağıyla ilgili bir garanti de vermemiştir.

Tarihi kaynaklardan Peygamber Efendimiz(s.a.v)'den sonra dört halifenin de Kur'an dışında başka bir dini kaynakmış gibi algılanabileceği endişesiyle bırakın hadis yazdırmayı, kişilerin hadis nakletmelerini dahi engellemeye çalıştıkları anlaşılmaktadır. Üstelik bu mücadeleyi Peygamber Efendimiz(s.a.v)’in vefatından sonraki ilk yıllarda, yani uydurma hadislerin neredeyse hiç olmadığı bir dönemde vermişlerdir. Oysa Peygamber Efendimiz(s.a.v)’e çok yakın olan dört halife ve sahabe, eminiz ki gerek görselerdi daha güvenilir hadis kitapları oluşturabilirlerdi.

En doğrusunu Allah (c.c) bilir.

Hadislerin yazılmasının yasaklanması ve şifahen aktarılmasıyla ilgili, Peygamber Efendimiz(s.a.v)'den rivayet edilen bazı hadisler şunlardır;

"Benim üzerime söylenen yalan, bir başkası üzerine söylenen yalan gibi değildir. Öyleyse kim bile bile bana yalan nisbet ederse cehennemdeki yerini hazırlasın" (Buhari, Cenaiz 34; Müslim, Mukaddime 4, (4); Tirmizi, İlm 9, 2664)

"Benden birşey yazmayın kim benden Kur'andan başka bir şey yazdıysa onu imha etsin". (Muslim, Kit. Zuhd bab: 72 hn. 3004; Ebû Dâvûd Kit. İlim bab: 31ın. 3647, 3648, Dârimî Kit. Mukaddime bab: 47; Musned, İmam Ahıned, c. III sh. 12, 31)


Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve "Yazdığınız şey nedir?" dedi. "Senden işittiğimiz hadisler" dedik. Hz. Peygamber dedi ki: "Allah’ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah’ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar." (El Hatib, Takyid 33)

Şeddad, İbni Abbas’a "Hz. Peygamber bir şey bıraktı mı?" diye sordu. O da "Sadece Kuran’ın iki kapağı arasında olanları bıraktı." cevabını verdi. (Buhari, K. Fezailul Kuran; Müslim, K Fezailus Sahabe; Ebu Davud, K. Fiten; Tırmizi K. Fiten 43)

OKU

Kafirin Cezası Neden Ebedi Cehennem?

Kullar dünyadayken kendilerine ulaşan maddi ve manevi her türlü nimetten,(Bakınız: Nahl-33) hesaba çekilecektir.(Bakınız:Tekasur-8) Ve o gün nefsine zulmedenlerin işledikleri şeylerle ilgili vücut ve azalarının aleyhlerine şahitlik ettiği gibi,(Bakınız: Fussilet 19-20) yeryüzü de konuşarak aleyhlerine şahitlik edecektir.(Bakınız: Zilzal-4)

Bakara-29, Casiye-13, İbrahim-34 ve Nahl-18 nci ayetlerde insanın sonsuz celal ve ikram sahibi olan Allah(c.c) tarafından sonsuz nimetlere mazhar olduğu ve Yaratıcı Kudret tarafından bütün kainatın onun emrine verildiği bildirilmektedir. Eşyayı kullanabilme gibi muazzam yeteneklerle donatılan insan, Rabbinin yeryüzündeki halifesi olarak eşyalar üzerinde yönetim, tasarruf ve hakimiyet yetkisini elinde bulundurma onur, şeref ve üstünlüğüne de mazhar olmuştur. (Bakınız: Bakara-30, Bakara-34)

Maide Suresinin 98 nci ayetinde bağışlamasının ve merhametinin çokluğu gibi cezalandırmasının da çok şiddetli olduğunu haber veren Cenab-ı Allah(c.c), Şura Suresinin 40 ncı ayetinde "Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür..." buyurmaktadır. Buna göre, yer ile gökler ve arasındakiler, Allah(c.c)'ı övgü ile tespih ederek insanlığa hizmet görevlerini eda edip dururken,(Bakınız:İsra-44 ) insanın bütün bu sayısız nimetleri inkar edip, varlığı sonsuz olan yüceler yücesi Yaratanı(c.c)'na karşı nankörlük, saygısızlık ve edepsizlik etmesine denk olan ceza da doğal olarak sonsuz cehennem azabı olacaktır ki adalet tahakkuk etsin.

Kur'an'da tövbe etmeyip de kafir olarak ölen kimsenin tüm lanet ediciler tarafından lanetleneceği bildirilmiştir. (Bakınız: Bakara 159-162) Çünkü o suçun en büyüğünü işlemiştir. Ömrü boyunca kendisine birçok deliller gösterilmiş, peygamberler ve onlara indirilen kitaplar vasıtasıyla uyarı ve tebliğler yapılmış... fakat o İnkarında ve küfründe ısrar etmiş, İbadeti terk ederek Ahzap Suresinin 72 nci ayetinde kendi isteğiyle yüklendiği bildirilen emanete hıyanet edip kendi nefsine zulmetmiştir.Yine kafir, Araf Suresinin 32 nci ayetinde asıl olarak iman edenlerin hakkı olduğu bildirilen nimetleri, Allah(c.c)'ın rızasını gözeterek O'nun emrettiği ve belirlediği usul ve esaslara uygun olarak kullanmayıp günahlarına alet etmiştir.

En doğrusunu Allah (c.c) bilir.

Bismillahirrahmanirrahim.

Bakara-29 "O (Allah) ki, yeryüzünde bulunan bütün varlıkları sizin için yarattı (ve emrinize verdi). Sonra da plan ve tasarımını göklere uygulayıp onları yedi gök şeklinde düzenledi. O, (her şeyi) hakkıyla bilendir."

Kur'an-ı Kerim Kendi Kendini Açıklayan Bir Kitaptır

Bismillahirrahmanirrahim.

Ali İmran (23-24) "Kendilerine Kitap’tan bir pay verilenleri görmüyor musun ki, aralarında hüküm vermesi için Allah’ın Kitabına çağrılıyorlar da sonra içlerinden bir kısmı yüz çevirerek dönüp gidiyor. Bunun sebebi, onların, 'Bize, ateş sadece sayılı günlerde dokunacaktır.' demeleridir. Uydura geldikleri şeyler dinleri konusunda kendilerini aldatmıştır."

Ali İmran-71 "Ey Kitap ehli! Niçin hakkı batılla karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?"

Ali İmran-78 "Onlardan (Kitap ehlinden) bir grup var ki, Kitab’dan olmadığı hâlde Kitab’dan sanasınız diye (okudukları) Kitap’tanmış gibi dillerini eğip bükerler ve, 'Bu, Allah katındandır' derler. Hâlbuki o, Allah katından değildir. Bile bile Allah’a karşı yalan söylerler."

Ali İmran-99 De ki: "Ey kitab ehli! (Gerçeği) görüp bildiğiniz hâlde, niçin Allah’ın yolunu eğri ve çelişkili göstermeğe yeltenerek inananları Allah’ın yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir."

Ali İmran-187 "Hani Allah, kendilerine kitap verilenlerden, “Onu (Kitabı) mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz” diye sağlam söz almıştı. Fakat onlar verdikleri sözü, arkalarına atıp onu az bir karşılığa değiştiler. Yaptıkları bu alışveriş ne kadar kötüdür!"


Enam-114 "De ki: 'Allah’tan başka bir hakem mi arayayım? O size kitabı, detaylı/ayrıntılı olarak açıklayıp indirmiş iken!' Kendilerine kitap (Zebur, Tevrat, İncil) verdiğimiz kimseler; şüphesiz onun (Kur’an’ın), gerçekten Rabbinden indirilmiş olduğunu bilirler. O halde, kuşkulananlardan olma!"

Tevbe - 31 "Onlar, Allah'dan başka bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine Rab edindiler, Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah'dan başka hiçbir ilâh yoktur. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden de münezzehtir."

Hud (1-2) Elif Lâm Râ. Bu Kur’an; âyetleri, hüküm ve hikmet sahibi (bulunan ve her şeyden) hakkıyla haberdar olan Allah tarafından muhkem (eksiksiz, sağlam ve açık) kılınmış, sonra da Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayrı ayrı açıklanmış bir kitaptır. (De ki:) "Şüphesiz ben size O’nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim."

Zümer-23 "Allah, sözün en güzelini; ahenkli, ikişerli bir kitap halinde indirmiştir. Rablerinden korkanların ondan derileri ürperir. Sonra hem derileri hem de kalpleri Allah'ın zikrine karşı yumuşar. Bu, Allah'ın hidayet rehberidir, onunla istediğini hidayete eriştirir. Allah, kimi de saptırırsa ona bir daha yol gösteren bulunmaz."

Fussilet (2-4) "Bu Kur'ân Rahmân ve Rahîm olan Allah tarafından indirilmiştir. Bilen bir topluluk için ayetleri açıklanmış Arapça okunan bir kitaptır. Müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilmiştir. Fakat onların çoğu yüz çevirmiştir. Artık onlar işitmezler."

Kıyamet-19 "Sonra şüphen olmasın ki, onu açıklamak da bize aittir."

Kamer-17 "Andolsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?"

Şüphesiz Allah (c.c) Doğruyu Söyledi...

Dünya Azabı

Bismillahirrahmanirrahim.

Ali İmran-148 "Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiretin güzel mükâfatını verdi. Allah, güzel davrananları sever."

En'am-93 "...Ölümün şiddetleri içinde kıvranırken, ölüm meleklerinin de yakalarına yapışıp kendilerine: "Haydi, derhal ruhlarınızı çıkarıp teslim edin! Bugün zillet azabıyla cezalanacaksınız; çünkü Allah hakkında gerçek dışı şeyler söylüyordunuz ve çünkü kibirlenerek O’nun âyetlerinden yüz çeviriyordunuz!" diye haykırdıkları sırada sen o zalimlerin halini bir görsen!"

En'am-125 "Allah, her kimi doğruya erdirmek isterse, onun göğsünü İslâm’a açar. Kimi de saptırmak isterse, onun da göğsünü göğe çıkıyormuşçasına daraltır, sıkar. Allah, inanmayanlara azap (ve sıkıntıyı) işte böyle verir." 

Enfal-50 "Melekler o kâfirlerin yüzlerine ve arkalarına vurarak "Tadın bakalım cayır cayır yanmanın acısını!" diyerek canlarını alırken bir görmeliydin!"

Tevbe-101 "Çevrenizdeki bedevîlerden birtakım münafıklar vardır. Medine halkından da münafıklıkta direnenler var ki sen onları bilmezsin. Biz onları biliriz. Onlara iki defa azap edeceğiz. Sonra da büyük bir azaba itileceklerdir."

Yunus (62 -64) "Açın gözünüzü! Allah'ın dostları üzerine ne korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar. Onlar ki, iman etmişler ve Allah'a karşı gelmekten sakınmışlardır. Onlara dünya hayatında da, ahiret hayatında da müjdeler vardır. Allah'ın sözlerinde değişiklik yoktur. İşte bu en büyük kurtuluştur."

Rad-34 "Onlara dünya hayatında bir azap vardır. Ahiret azabı ise elbette daha çetindir. Onları Allah'dan koruyacak da yoktur."

Nahl-32 "Takva sahipleri o kimselerdir ki, melekler, canlarını hoş ve rahat halde alırlar. «Selam size, yapmış olduğunuz güzel işlerin mükafatı olarak girin cennet'e...» derler."

Nahl-97 "Erkek olsun kadın olsun, kim mümin olarak güzel işler yaparsa, elbette ona güzel bir hayat yaşatacak ve onları işledikleri en güzel işleri esas alarak ödüllendirecek, kötülüklerini bağışlayacağız."

Taha-124 "Kim de beni anmaktan (indirdiğim kitaptan) yüz çevirirse, şüphesiz ki onun için sıkıntılı bir geçim vardır, Kıyamet günü onu kör olarak haşrederiz."

Nur-19 " İnananlar arasında hayâsızlığın yayılmasını arzu eden kimseler var ya; onlar için dünya ve ahirette elem dolu bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz."

Secde (15-17) "Bizim âyetlerimize ancak o kimseler inanırlar ki, bunlarla kendilerine öğüt verildiğinde, büyüklük taslamadan secdeye kapanırlar ve Rablerini hamd ile tesbih ederler. Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için), vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar. Yaptıklarının karşılığında onlar için göz aydınlığı olacak ne ödüller saklandığını hiç kimse bilemez."

Secde (20-21) "0. Yoldan çıkanlar ise, onların varacakları yer ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde geri çevrilirler ve kendilerine: Yalandır deyip durduğunuz cehennem azabını tadın! denir. En büyük azaptan önce, onlara mutlaka en yakın azaptan tattıracağız; olur ki (imana) dönerler."

Fussilet-27 "İnkâr edenlere mutlaka şiddetli bir azabı tattıracağız ve onları yaptıklarının en kötüsü ile cezalandıracağız."

Tur (45-47) "Artık sen çarpılacakları günlerine kadar onları kendi hâllerine bırak. O gün tuzakları kendilerine hiçbir fayda vermeyecektir ve kendilerine yardım da edilmeyecektir. Şüphesiz zulmedenlere bundan önce de bir azap vardır; ancak onların çoğu bilmiyorlar."

Kıyamet-36 "İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanıyor?"

Şüphesiz Allah (c.c) Doğruyu Söyledi.

OKU

EN ÇOK OKUNAN YAYINLARIMIZ: