NAMAZ

Bilindiği üzere abdest, namaz, zekat, oruç ve hac gibi temel ibadetler tüm peygamberlerin ortak sünnetidir. Bu ibadetler en son Peygamber Efendimiz(s.a.v)’e, İbrahimi gelenekle birlikte intikal etmiştir. Bugün bilinen şekliyle beş vakit namaz ise, hicretten bir buçuk yıl kadar önce Mirac gecesinde farz kılınmıştır (Buhari, Bedül-ḫalḳ, 6; Müslim, İman, 259; Tirmizi, Salat, 213). Omurgası Kur’an’da olan namazın son şekli, hadis kaynaklarındaki mevcut bilgilere göre Cebrail(a.s) tarafından Peygamber Efendimiz(s.a.v)'e uygulamalı olarak öğretilmiştir (bkz. Necm/1-10; Tirmizi, Salat 1, 149; Ebu Davud, Salat 2, 393). Ayrıca Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in bu şekilde öğrendiklerini hayata geçirirken vahiy yoluyla herhangi bir ikaza maruz kalmamış olması da, namazla ilgili uygulamalarının İlahi onaydan geçtiğinin başka bir delilidir. O'nun bu uygulamaları, Ümmetin şahitliği ve ittifakıyla kesintisiz olarak tekrarlanarak, nesilden nesile aktarılması suretiyle hiç bozulmadan günümüze kadar gelmiştir.

Kur'an-ı Kerim'de cennetin takva sahipleri için hazırlandığı (Ali İmran/133), takva sahibi olmak içinse ibadet edilmesi gerektiği haber verilmektedir (Bakara/21). Yine Kur'anda en büyük ibadetin Allah(c.c)'ı anmak olduğu ifade edilmekte (Ankebut/45); başka bir ayette ise "...beni anmak için namaz kıl" (Taha/14) buyrulmaktadır. Bu ayetlerden dolaylı olarak kişiyi cennete ulaştıracak en önemli ibadetin namaz olduğu anlaşılmaktadır. İmandan sonra en faziletli amel sayılan (Müslim, İman,137-140) ve kelime-i şehadetten sonra İslam’ın en önemli şartı olan namaz özel rükünler, kıraat, dua ve tesbihlerle Allah(c.c)’ı anmanın en kapsamlı ve en güzel şeklidir. Nitekim Kur’an'da birçok ayette namaz kılanlardan övgü ile söz edilmekte (örneğin bkz. Bakara/177; Maide/55; Enam/92; Tevbe/71; Hac/41; Müminun/2, 9; Mearic/22,34), namazı terk edenler ile ciddiye almadan kılanlar ise yerilmektedir (örneğin bkz. Meryem/59; Müddesir/39-43; Kalem/42-43; Kıyamet/26-31; Maun/4-5).

Namazın dış görünüşü birtakım zikir ve şekillerden ibaretmiş gibi gözükse de asıl mahiyeti kişinin bedeniyle, diliyle, kalbiyle, kısaca tüm varlığıyla Allah(c.c)'ı anması (Taha/14), O'nunla yakınlaşması ve "...beni anın ki ben de sizi anayım..." (Bakara/152) ayetince de O'nun anmasına mazhar olunmasıdır. İşte bu sebepledir ki namaza müminin miracıdır denmiştir. Namaz aynı zamanda mükemmel bir dua niteliğinde olmasından ötürü diğer bütün ibadetlerin özü sayılmıştır (bkz. Tirmizi, Tefsir, Gafir, 2973; Ebu Davud, Salat 358, 1479). Amellerin en faziletlisinin vaktinde kılınan namaz olduğunu söyleyen (Buhari, Tevḥid, 48) Peygamber Efendimiz(s.a.v), başka bir hadisinde "Namaz dinin direğidir" (Müsned, V, 231, 237; Tirmizi, İman, 8) buyurmuş; namazın en önemli rüknü durumundaki secdeyi ise, kulun Allah(c.c)’a en yakın olduğu durum olarak nitelendirmiştir (bkz. Müslim, Salat, 215; Nesai, Mevaḳitus-salat, 35).

Allah(c.c)'a kulluk etmenin en anlamlı ifadesi olan namaz doğru ve şuurlu olarak layıkıyla eda edildiği taktirde, hem kişinin "...namaz insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar..." (Ankebut/45) ayetince günahlardan korunmasına ve hem de "...namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir..." (Hud/114) ayetince günahlarının affına vesile olur. Nitekim ikinci ayetin tefsiri niteliğinde olan bir hadiste, büyük günah işlenmedikçe beş vakit namazın aralarındaki günahlara kefaret olacağı müjdelenmektedir (Müslim, Taharet 14, 223; Tirmizi, Salat 160, 214). Buna benzer başka bir hadiste ise Peygamber Efendimiz(s.a.v) günlük farz namazları birinin kapısının önünden akan bir nehre, namaz kılmayı da bu nehirde her gün beş defa yıkanmaya benzetmiş; nehirde günde beş defa yıkanan kimsede kir kalmayacağı gibi, beş vakit namaz kılan kimsenin de günahlarının temizleneceğini haber vermiştir (Buhari, Mevakit 6; Müslim, Mesacid 282, 666; Tirmizi, Emsal 5, 2872; Nesai, Salat 7, 1, 231; Muvatta, Sefer 91, 1,174).

NAMAZIN FARZLARI

Namazın farzları namazı geçerli kılan temel unsurlardır. Bunlardan herhangi birinde namazın başından sonuna kadar eksiklik olmaması gerekir. Aksi halde namaz sahih olmaz. Bilindiği üzere geleneksel ilmihal kitaplarında namazın farzları, genellikle namazın şartları ve rükünleri olarak iki başlık altında açıklanmakta ve bizim namazın uygulaması ile ilgili farzlar diye adlandırdığımız hususlara ise, dağınık bir şekilde farklı başlıklar altında yer verilmektedir. Bu nedenle biz daha kolay anlaşılıp akılda kalıcılığını sağlamak için, namazın farzlarını üç gruba ayırarak anlatmayı daha uygun bulduk.

⦁ NAMAZIN DIŞINDAKİ FARZLAR (ŞARTLAR)


1. Abdest almak cünüp ise gusül etmek

"Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, bir de -yolcu olmanız durumu müstesna- cünüp iken yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız, veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince ya da eşlerinizle cinsel ilişkide bulunup, su da bulamazsanız o zaman temiz bir toprağa yönelip, (niyet ederek onunla) yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Şüphesiz Allah, çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır." (Nisa/43)

"Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi ve -başlarınıza meshedip- her iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz, iyice yıkanarak temizlenin. Hasta olursanız veya seferde bulunursanız veya biriniz abdest bozmaktan (def-i hacetten) gelir veya kadınlara dokunur (cinsel ilişkide bulunur) da su bulamazsanız, o zaman temiz bir toprağa yönelin. Onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin (Teyemmüm edin). Allah, size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez. Fakat O, sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz." (Maide/6)


2. Bedeni, elbiseyi ve namaz kılınacak yeri dinen pis sayılan şeylerden temizlemek

"...Elbiseni temiz tut. Pislikten sakın." (Müddesir/4-5)

Hani biz İbrahim'e Evin (Kabe'nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik:) "Bana hiç bir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükua ve sücuda varanlar için Evimi tertemiz tut." (Hac/26)

3. Avret yerini örtmek

"Ey Adem oğulları! Size avret yerlerinizi örten giysi ve giyinip süsleneceğiniz elbise indirdik..." (Araf/26)

"Mümin erkeklere söyle gözlerini (haramdan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu onlar için daha temizdir. Şüphesiz Allah onların yaptıklarından haberdardır. Mümin kadınlara da söyle gözlerini (haramdan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Kendiliğinden görünenler dışında süslerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar..." (Nur/30-31)

4. Kıbleye karşı dönmek

"(Ey Muhammed!) Biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. (Merak etme) elbette seni, hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. (Bundan böyle), yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Ey Müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü hep onun yönüne çevirin..." (Bakara/144)

"Her nereden (yola) çıkarsan çık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Şüphesiz bu, Rabbin tarafından bildirilen bir gerçektir. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. Evet, nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. (Ey inananlar! Siz de) nerede olursanız olun, yüzünüzü o yana çevirin..." (Bakara/149-150)

5. Namazı vaktinde kılmak

"...Namaz mü'minlerin üzerine belli vakitlerde yerine getirilmek üzere farz kılınmıştır." (Nisa/103)

6. Niyet etmek

De ki: "Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep alemlerin Rabbi olan Allah içindir." (Enam/162)

"...Her secde yerinde yüzlerinizi (O’na) doğrultun. Dini Allah’a has kılarak O’na ibadet edin..." (Araf/29)

"Oysa onlar dini yalnız O'na halis kılan hanifler olarak Allah'a kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekten başka bir şeyle emrolunmamışlardı..." (Beyyine/5)

⦁ NAMAZIN İÇİNDEKİ FARZLAR (RÜKÜNLER)

1. İftitah (başlangıç) tekbiri almak

"...Rabbini tekbir et (yücelt)..." (Müddesir/3)

2. Ayakta durmak

Hani biz İbrahim'e Evin (Kabe'nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik:) "Bana hiç bir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükua ve sücuda varanlar için Evimi tertemiz tut." (Hac/26)

"Onlar, Rablerine secde ederek ve kıyama durarak gecelerler." (Furkan/64)

"O, kıyam ettiğin zaman seni görmektedir." (Şuara/218)

"(Küfre sapan kimse,) Gece saatlerinde kalkıp da secde ederek ve kıyama durarak gönülden itaat (ibadet) eden, ahiretten sakınan ve Rabbinin rahmetini umut eden (kimse gibi) midir?..." (Zümer/9)

Açıklama: Hz.Aişe(r.a)'nin rivayetine göre "Hz.Peygamber(s.a.v) namaza başladığı zaman "Sübhanekellahümme ve bihamdike ve tebarekesmüke ve teala ceddüke vela ilahe gayruk" derdi." (Ebu Davud)

Kur'an'da mealen; Orada duaları: "Sübhanekeallahümme (Ya ilahi! Seni tesbih ve tehzih ederiz)"dir. Orada sağlık temennilleri de: "Selam! (Selamette olunuz!)" dur. Dualarının sonu da: "Elhamdülillahi Rabbi'l-alemin (Hamd alemlerin Rabbi olan Allah Teala'ya mahsustur)" demektir. (Yunus/10) buyrulmaktadır. Bu ayette süphaneke, fatiha ve selam gibi dualara işaret edildiği kanaatindeyiz.

3. Kur'an okumak

"Andolsun ki, sana namazlarda tekrarlanan yedi ayeti (Fatiha'yı) ve yüce Kur'an'ı verdik." (Hicr/87)

"Kitab'dan sana vahyedileni oku ve namazı kıl. Gerçekten namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Muhakkak ki Allah'ı anmak en büyük (ibadet)tir. Allah yaptıklarınızı bilir." (Ankebut/45)


⦁ Nasıl okunmalı?

"...Bundan böyle Kur'an'dan size ne kolay gelirse okuyun. Allah, içinizden hastalar, yeryüzünde gezip Allah'ın lütfunu arayan başka kimseler ve Allah yolunda savaşan daha başka insanlar olacağını bilmiştir. Onun için Kur'an'dan kolayınıza geldiği kadar okuyun..." (Müzemmil/20)

"...Namazında sesini çok yükseltme çok da kısma. Bu ikisinin arasında (orta) bir yol tut." (İsra/110)


Açıklama: Cemaatle kılınan sabah, cuma, bayram, teravih ve vitir namazlarının bütün rekatlarında, akşam ve yatsı namazlarının ise ilk iki rekatında kıraat sesli yapılır. Tek başına namaz kılan kişi sadece sabah, akşam ve yatsı namazları ile geceleyin kılacağı nafile namazlarda dilerse sesli okuyabilir. Bunun dışında eğer gizli okunması gereken yerlerde kıraati bilerek sesli yaparsa, namazını yeniden kılması gerekir; eğer bunu farkında olmadan yapmışsa namazın sonunda sehiv secdesi yapmalıdır.

4. Rüku etmek

"Hem namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, rüku edenlerle birlikte siz de rüku edin." (Bakara/43)

"Hani, biz Kabe’yi insanlara toplantı ve güven yeri kılmıştık. Siz de Makam-ı İbrahim’den kendinize bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail’e şöyle emretmiştik: Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rüku ve secde edenler için evimi (Kabe’yi) tertemiz tutun." (Bakara/125)

"Ey Meryem, Rabbine divan dur, secdeye kapan ve rüku edenlerle birlikte rüku et." (Ali İmran/43)

"Sizin asıl dostunuz Allah'tır, O'nun Resulüdür ve namazlarını kılan zekatlarını veren ve rüku eden müminlerdir." (Maide/55)

"Hani biz İbrahim'e Evin (Kabe'nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik:) "Bana hiç bir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükua ve sücuda varanlar için Evimi tertemiz tut." (Hac/26)

"Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar da kafirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükua varırken secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır..." (Fetih/29)

"O gün, yalanlayanların vay haline! Onlara: 'Rüku edin' denildiği zaman etmezler." (Mürselat/47-48)

⦁ Rükuda tesbihat nasıl Olmalı?

"O halde Rabbini, Azim ismi ile tesbih et, (Sübhane Rabbiyel Azim, de)." (Vakıa/74)

5. Secde etmek

"Hani, biz Kabe’yi insanlara toplantı ve güven yeri kılmıştık. Siz de Makam-ı İbrahim’den kendinize bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail’e şöyle emretmiştik: Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rüku ve secde edenler için evimi (Kabe’yi) tertemiz tutun." (Bakara/125)

"Ey Meryem, Rabbine divan dur, secdeye kapan ve rüku edenlerle birlikte rüku et." (Ali İmran/43)

" (Ey Muhammed!) Cephede sen de onların (mü’minlerin) arasında bulunup da onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında (bir rekat kıldıklarında) arkanıza (düşman karşısına) geçsinler. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin, seninle beraber kılsınlar..." (Nisa/102)

"Onlar, Rablerine secde ederek ve kıyama durarak gecelerler." (Furkan/64)

"Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar da kafirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükua varırken secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır..." (Fetih/29)


⦁ Secdede tesbihat nasıl olmalı?

"Rabbinin çok yüce adını tesbih et; (Sübhane Rabbiyel Ala, de)." (Ala/1)

6. Son oturuş

"Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar..." (Ali İmran/191)

⦁ Son Oturuşta neler okunmalı?

"Şüphesiz Allah ve melekleri Peygambere salat etmektedirler. Ey iman edenler! Siz de ona salat edin ve içtenlikle selam verin." (Ahzab/56)

"Onlardan, "Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru" diyenler de vardır." (Bakara/201)

"Ey Rabbimiz! Hesap görülecek günde beni, anamı, babamı ve bütün inananları bağışla." (İbrahim/41)

Açıklama: Peygamber Efendimiz(s.a.v) "Namaz ikişer ikişer kılınır. Her iki rekatta bir teşehhüd vardır... " (Tirmizi, Salat 283/385). buyurmuş, okunuş biçmini Kur'an'dan bir sure öğretir gibi ashabına öğretmiştir (İbn Mace, İkametüs salat/24). Kılınan namazın rekat sayısı ikiden fazla olması halinde ikinci rekatın sonundaki oturuş "ilk oturuş" olur. Bu oturuşta teşehhüde bir şey eklenmez.

⦁ Namazdan sonra neler yapılmalı?

"Gecenin bir kısmında ve secdelerin ardından da O’nu tespih et." (Kaf/40)

"Sabır ve namaz (dua) ile yardım dileyin. Hiç şüphesiz namaz, huşu duyanların dışındakilere ağır gelir." (Bakara/45)

"Ey iman edenler! Sabır ve namazla Allah'dan yardım dileyin. Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir." (Bakara/153)

Açıklama: İlk ayetteki "...Secdelerden ardın da onu tesbih et." ifadesini, namazdan sonra zikir ve tesbihat yapılması ya da secdelerden sonra oturup tahiyyat ve benzeri dualar okunması şeklinde anlamak mümkündür. Bu ifadenin aynı zamanda, farz namazlardan sonra kılınan nafile namazlara yahut vitir namazına işaret olabileceği de söylenmektedir.

İbn Mesud(r.a)'ın rivayetine göre "Resulullah(s.a.v) namazını tamamlayınca sağına ve soluna selam verirdi" (Ebu Davud, Salat 189/996; Tirmizi, Salat 221/295; Nesai, Sehiv 71/3, 63). Sevban(r.a)'ın rivayetine göre ise "Resulullah(s.a.v) selam verip (namazdan çıkınca) üç kere istiğfarda bulunup: Allahumme entes selam ve minkes seIam tebarekte ve tealeyte ya zel celali veI ikram derdi" (Müslim, Mesacid 135/591; Tirmizi, Salat 224/300; Ebu Davud, Salat 360/1513; Nesai, Sehv 80/3, 68).

İbn Mesud(r.a)'ın başka bir rivayetine göre "Resulullah(s.a.v) buyurdular ki: Mirac sırasında İbrahim(a.s)'la karşılaştım. Bana: Ey Muhammed, ümmetine benden selam söyle. Ve haber ver ki: Cennetin toprağı temiz, suyu tatlıdır. Burası (suyu tutacak şekilde) düz ve boştur. Oraya atılacak tohum da sübhanallah, velhamdülillah, ve lailahe illallah, vallahu ekber cümlesidir" (Tirmizi, Davat 60, 3458). Ayrıca hadis kaynaklarında Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in yatmadan önce ve namazlardan sonra Ayetel Kürsi okunmasını öğütlediği haber verilmiştir (Buhari, Vekalet, 10/2311; Tirmizi, Fezailül-Kur’an, 2/2879; Nesai, es-Sünenül-kübra, 9, 44/9848; Taberani, el-Mucemül-kebir, 8, 114/7532).

Peygamber Efendimiz(s.a.v)'e atfedilen bir hadiste de "...Ben size bir şey öğreteyim mi? Onunla sizi geçenlere yetişir, sizden sonrakileri de geçersiniz. Hem hiçbir kimse sizden daha faziletli olamaz; meğer ki sizin yaptığınız gibi yapmış olsunlar. Her namazdan sonra otuz üç kere Sübhanallah, otuz üç kere Elhamdülillah, otuz üç kere Allahu ekber derseniz tamamı doksan dokuz eder; yüzün tamamında da La ilahe illallah vahdehu la şerike leh, lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve ala külli şeyin kadir derseniz, günahlarınız denizin köpüğü kadar da olsa bağışlanır" buyrulmuştur (Müslim, Mesacid 146; Buhari, Ezan, 155; Tirmizi, Salat, 302; Nesai, Sehv, 91). Fadi İbn Abbas(r.a)'ın rivayetine göre ise Resulullah(s.a.v) namazın sonunda "...Ellerini, içleri kendi yüzüne dönük olarak Rabbine kaldırır, isteklerini (ısrarla tekrarla söyleyerek) istersin: Ya Rabbi! Ya Rabbi! Ya Rabbi!... Kim bunu yapmazsa namazı eksiktir" (Tirmizi, Salat 283/385) buyurmuştur.

NAMAZIN KILINIŞI İLE İLGİLİ FARZLAR

Kur'an-ı Kerim'de namazın huşu duyanların dışındakilere ağır gelen bir ibadet olduğu (bkz. Bakara/45), namazın gönülden boyun eğerek (bkz. Bakara/238; Ali İmran/43), huşu içinde (bkz. Müminun/2) ve dosdoğru bir şekilde hakkıyla eda edilmesi gerektiği (bkz. Bakara/110, 277; Maide/55; Enfal/3) vurgulanmaktadır. Bu ayetlerin tefsiri niteliğindeki hadislerde ise, namazda insan sözünden hiçbir şeyin caiz olmadığı; namaza uygun olan sözün tesbih, tekbir ve Kur'an kıraati olduğu ifade edilmiş (Müslim, Mesacid 33, 537; Ebu Davud, Salat 171, 930, 931; Nesai Sehv 20, 3, 14-1 8); Hz.Ali(r.a)'den rivayet edilen bir hadiste, "Namazın anahtarı temizliktir. (Namaz dışı şeylerle meşguliyeti) haram kılan sey iftitah tekbiridir; (namaz dışı meşguliyeti) helal kılan şey (de sondaki) selamdır." buyrulmuştur (Ebu Davud, Taharet 31, 61; Tirmizi, Taharet 3, 3). Kanaatimizce bu hadisteki "namazın anahtarı" olarak nitelenen temizliğin anlamı genel olup hem vücutun, elbisenin, namaz kılınacak yerin temizlenmesi ve abdest alınması suretiyle maddi temizliğe, hem de namazla ilgisi olmayan duygu ve düşüncelerden arınılması suretiyle manevi temizliğe işaret etmektedir. Bu hadiste namazın başından sonuna kadar bu şekilde iç ve dış temizliğin korunarak, namaz dışı meşguliyetlerden uzak durulması gerektiğine dikkat çekilmiştir.

Bu itibarla şartlarına uygun olarak namaza başlayan kişinin, bir taraftan namazın sonuna kadar rükünleri düzgün bir şekilde yapması (tadil-i erkan); diğer taraftan da konuşmak, gülmek, yemek, içmek, yürümek, kaşınmak, bir şey giymek veya çıkarmak gibi namazla bağdaşmayan her türlü meşguliyet ve davranıştan (amel-i kesir) kaçınması gerekir. Aksi halde bu tür fiil ve davranışlar namazının bozulmasına sebep olurlar. Ancak cana veya mala gelebilecek bir zararı önlemek ya da açılan avret yerini örtmek, huşuya mani olan kaşıntıyı gidermek, çalan telefonu kapatmak, rahatsızlık veren sinek ve benzeri şeyleri uzaklaştırmak gibi namazın sıhhatini koruma maksatlı fiiller maruz görülmüştür. Zira Kur'an'da Allah(c.c)'ın hiç kimseye taşıyabileceğinden daha fazlasını yüklemeyeceği (Bakara/286), O'ndan gücün yettiği kadar sakınılması gerektiği (Tegabun/16) buyrulmaktadır. Namazda yapılmak zorunda kalınan bu tür fiillerin, namazı bozacak düzeyde olup olmadığının taktiri ise namaz kılana aittir. Bu hususta karar verirken bizlere ışık tutacak bazı hadisler şöyledir;

Zeyd İbn Erkam(r.a) şöyle dedi:

Biz, namaz kılarken konuşurduk. Öyle ki herkes kendi yanındakine birşeyler söyleyebilirdi. Derken şu ayet nazil oldu: "Allah'ın divanına tam huşu ve taatle durun" (Bakara 238). Böylece sükut etmekle emrolunduk ve konuşmaktan men edildik (Buhari, Amel fi's-Salat 2, Tefsir, Bakara 43; Müslim, Mesacid 36, 539; Ebu Davud, 178, 949; Tirmizi, Salat 297 405; Nesai, Sehv 20)

İbn Mesud(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v)'a selam verirdik, O da bize mukabele ederdi. Necaşi'nin yanından döndüğümüz zaman O'na yine (namazda) selam vermiştik, bize mukabeleten selam vermedi. "Ey Allah'ın Resulü," dedik, "biz sana vaktiyle namazda selam verirdik, sen de selamımızı alırdın (şimdi niye almıyorsun)?" dedik. Bizi şöyle cevapladı: "Namazda meşguliyet var!" (Buhari, Amel fis's-Salat 2, 15, Fadailu'l-Ashab 37; Müslim, Mesacid 34, 538; Ebu Davud, 170, 923, 924; Nesai, Sehv 20, 3, 19)

Muaykib(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v)'a, musallinin secde edeceği yerdeki toprağın düzlenmesinden sual edildi... Tirmizi'nin bir rivayetinde hadis şöyledir: "Resulullah(s.a.v)'a namazda çakıllara dokunup (düzlemekten) sorulmuştu, şu cevabı verdi: "Mutlaka yapmak zorunda isen bari bir kere yap." (Buhari, Amel fi's-Salat 8; Müslim, Mesacid 46, 545; Ebu Davud, Salat 175, 946; Nesai, Sehv 8, 3, 7; Tirmizi, Salat 279, 380)

Ebu Zerr(r.a)'den rivayet edilen bir hadiste şöyle buyrulmuştur:

"Sizden kim namaza durursa, sakın çakıllara değmesin. Zira rahmet, ona karşıdan gelir." (Muvatta, Kasru's-Salat 43,1,157; Ebu Davud, Salat 175, 945; Tirmizi, Salat 279, 379; Nesai, Sehv 7, 3, 6)

Ebu Zerr(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) buyurdular ki: "Allah, kula namazda sağa sola iltifat etmedikçe rahmetiyle yaklaşmaya devam eder. İltifat etti mi ondan yüz çevirir" (Ebu Davud, Salat 165, 909; Nesai, Sehv 10, 3, 7).

Hz.Aişe(r.a) şöyle dedi:

Resulullah'a namazda sağa sola bakmak (iltifat) hususunda sordum. Şu cevabı verdi: "Bu bir kapıp kaçırmadır. Şeytan kulun namazından kapar kaçırır" (Buhari, Ezan 93, Bed'ü'l-Halk 11; Ebu Davud, Salat 165, 910; Nesai, Sehv 10, 3, 8).

Hz.Aişe(r.a) şöyle dedi:

"Bir gün dışardan geldim. Resulullah(s.a.v) odada namaz kılıyordu, kapı da üzerine kapalı idi. Açmasını istedim, ilerleyip bana açtı. Sonra gerisin geriye namazgahına döndü" (Hz.Aişe kapının kıble cihetinde olduğunu belirtti). (Ebu Davud, Salat 169, 922; Tirmizi, Salat 421, 601; Nesai, Sehv 14, 3, 11)

Abdullah İbn Muhammed İbn Ebi Bekr(r.a) şöyle dedi:

Hz.Aişe(r.a)'nin yanında idik. Yemeği getirildi. Derken Kasım İbn Muhammed namaza kalktı. Hz. Aişe: "Resulullah(s.a.v)'in şöyle söylediğini işittim" dedi. "Yemeğin yanında namaz kılınmaz, iki habisin (yani büyük ve küçük abdestin) sıkışmasında da kılınmaz" (Müslim, Mesacid 67, 560; Ebu Davud, Taharet 43, 89).

Ebu Hüreyre(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v): "Namazda iki siyahı yani yılan ve akrebi öldürün" buyurdu (Ebu Davud, Salat 169, 921; Tirmizi, Salat 287, 390; Nesai, Sehv 12, 3,10)

Namazın rükünleri namazı oluşturan ana unsurlardır. Bunlardan herhangi birinin yapılmaması halinde namaz bozulur; eksik veya yanlış yapılması halinde ise, namaz tam ve dosdoğru olarak kılınmış olmaz. Halbuki Yüce Allah(c.c), birçok ayette namazın dosdoğru kılınmasını emretmiş (örneğin bkz. Nisa/103) ve müminlerin sıfatlarını sayarken de onların namazlarını huşu içinde (bkz. Müminun/2), dosdoğru kılan kimseler olduklarını beyan etmiştir (bkz. Neml/3). Numan İbn Murre(r.a) tarafından rivayet edilen bir hadiste rükünleri gereği gibi yapmamak "namazdan çalmak" olarak nitelendirilmiştir. Hadis mealen şöyledir: Peygamber Efendimiz(s.a.v) "Hırsızın en kötüsü namazından çalandır" buyurmuş; ya Resulullah, "Kişi namazından nasıl çalar?" diye sorulunca "rüku ve secdesini tam yapmayarak" cevabını vermiştir (Muvatta, Kasrus-salat, 72, 1, 167). Ebu Mesud El-Bedri(r.a) tarafından rivayet edilen benzer bir hadiste ise Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "Sizden biri, rüku ve secdelerde belini (tam olarak) dogrultmadıkça namazı yeterli olmaz" (Ebu Davud, Salat 148, 855; Tirmizi, Salat 196, 265; Nesai, Iftitah 88, 2,183; Ibnu Mace, Ikamet 21, 22, 891-898) demiştir. Hadislerde özellikle rüku ve secdelere vurgu yapılmasının sebebi, Allahualem genelde bu iki rüknün aceleye getirilmesi olsa gerektir. Daha kıraati bitirmeden rükua gitmek, rükua tam eğilmeden doğrulmak, tam olarak ayakta durmadan secdeye varmak, secde için başı yere koyar koymaz kaldırmak namazdan çalmanın kapsamına girer.

Peygamber Efendimiz(s.a.v) namazın rükünlerini dosdoğru ve kıvamında yerine getirmeleri konusunda müminlere pek çok uyarıda bulunmuştur. Örneğin Rifaa İbn Rafi(r.a) tarafından rivayet edilen bir hadiste yanında gereklerine riayet etmeden namaz kılan bir şahsa "Dön ve namazını yeniden kıl, çünkü sen namaz kılmış olmadın" diyerek namazı üç defa tekrar ettirmiş, sonunda yine eksik kıldığını söylemesi ve bedevinin doğrusunu öğretmesini istemesi üzerine ona namazın kurallarına uygun kılınış biçimini şöyle tarif etmiştir: "Namaz kılacağın zaman (önce) tekbir getir. Sonra Kur’an’dan kolayına gelen yerlerden oku. Ardından rükua git ve yeterli olduğuna kanaat getirinceye kadar (mutmain oluncaya kadar) bekle. Sonra tam olarak ayağa kalk. Peşinden secdeye git ve yeterli olduğuna kanaat getirinceye kadar bekle. (Secdeden) kalktığında (belini) iyice doğrult ve yeterli olduğuna kanaat getirinceye kadar bekle. Sonra (tekrar) secdeye var ve yeterli olduğuna kanaat getirinceye kadar bekle. Sonra namazın bütününü bu şekilde kıl." (Buhari, Ezan, 95, 122; Tirmizi, Salat, 110)

NAMAZ VAKİTLERİ İLE İLGİLİ HUSUSLAR

⦁ Namaz Vakitleri İle İlgili Ayet ve Hadisler

Kur’an'da namaz vakitlerinden bazılarına doğrudan, bazılarına da dolaylı olarak değinilmiştir. Örneğin Kur’an'da sabah ve yatsı namazlarının adı açıkça zikredilirken (bkz. Nur/58), diğer vakitlereyse üstü kapalı bir şekilde işaret edilmiştir. Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in sözlü ve fiili sünneti Kur'an'ın bu üstü kapalı ayetlerini beyan ederek, namaz vakitlerinin sınırlarını net bir şekilde ortaya koymuştur.

Bakara Suresinin 238 nci ayetinde "orta namaz" ayrıca ifade edilmiş ona daha fazla ihtimam gösterilmesi istenmiştir. Kur'an vahyedildiğinde muhtemelen sahabe bu namazın hangisi olduğunu bildikleri için bu konuyu konuşup tartışmamışlardır. Biz bu ayetin başındaki "namazları..." ifadesinde tüm namazlar kastedilerek, üstü kapalı olarak nafile namazlara da işaret edildiği kanaatindeyiz. Bu itibarla "Vusta" kelimesinin "en üstün" anlamından hareketle beş vakit namazın farzlarının her birinin orta namaz olduğunu söyleyebiliriz.

Bismillahirrahmanirrahim.

"Namazları ve (özellikle) orta namazı koruyun ve gönülden boyun eğerek Allah'ın huzuruna durun." (Bakara/238)

"Namazı kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah’ı anın. Güvene kavuştunuz mu namazı tam olarak kılın. Çünkü namaz, mü’minlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır." (Nisa/103)

"Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namazı kıl. Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlara bir öğüttür." (Hud/114)

"Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl; bir de sabah namazını. Çünkü sabah namazı şahitlidir. Gecenin bir kısmında da uyanarak sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere teheccüd namazı kıl ki, Rabbin seni Makam-ı Mahmud’a ulaştırsın." (İsra/78-79)

"O halde, dediklerine sabret; güneşin doğmasından önce ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et. Gecenin bir kısım vakitlerinde ve gündüzün etrafında da tesbih et ki hoşnutluğa eresin." (Taha/130)

"Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlar (köleleriniz) ve sizden henüz buluğ çağına ermemiş olanlar, günde üç defa; sabah namazından önce, öğleyin elbiselerinizi çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza girecekleri zaman) sizden izin istesinler. Bu üç vakit sizin soyunup dökündüğünüz vakitlerdir. Bu vakitlerin dışında (izinsiz girme konusunda) ne size, ne onlara bir günah vardır. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz. Allah, ayetlerini size işte böylece açıklar. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Nur/58)

"O halde akşama girdiğiniz zaman da sabaha girdiğiniz zaman da Allah'ı tesbih edin. Göklerde ve yerde, ikindileyin ve öğleye erdiğiniz zaman da hamd O'na mahsustur." (Rum/17-18)

"O halde onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan önce de, batışından önce de Rabbini hamd ederek tespih et. Gecenin bir kısmında ve secdelerin ardından da O’nu tespih et." (Kaf/39-40)

Şüphesiz Allah (c.c) Doğruyu Söyledi.

Büreyde(r.a) şöyle dedi:

Bir adam Resulullah(s.a.v)'a namazların vaktinden sormuştu. Ona: "Şu (önümüzdeki) iki günde namazları bizimle kıl!" buyurdu. (O gün) güneş tam tepe noktasından (batıyor) kayınca ezan için Bilal'e emretti. O da öğle ezanını okudu. Sonra öğle için kamet okumasını emretti. Sonra güneş yüksekte, beyaz parlak iken emretti ve ikindi için kamet okudu. Sonra güneş batınca emretti, akşam için kamet okudu. Sonra ufuktaki aydınlık kaybolunca emretti, yatsı için kamet okudu. Sonra şafak sökünce emretti sabah için kamet okudu, ikinci gün olunca, Bilal'e ortalığın serinlemesini beklemeyi emretti. O da öğleyi, ortalık iyice serinleyinceye kadar geciktirdi. İkindiyi, güneş yüksekten, dünkü vakitten biraz sonra kıldı. Akşamı ufuktaki beyazlık kaybolmazdan az önce kıldı. Yatsıyı gecenin üçte biri geçtikten sonra kıldı. Sabahı ortalık iyice ağarınca kıldı. Sonra: "Namaz vakitlerinden soran kimse nerede?" diye sordu. Soru sahibi: "Benim ey Allah'ın Resulü!" dedi. "Namazlarınızın vakti" dedi, "gördüğünüz (iki vakit) arasındadır." (Müslim, Mesacid 176, 177, 613; Tirmizi, Salat 115, 152; Nesai, Mevakit 12, 1, 268)

Ebu Hüreyre(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) buyurdular ki; "Bilesiniz, namazın bir ilk vakti bir de son vakti vardır. Öğle vaktinin evveli güneşin tepe noktasından batıya meyil (zeval) anıdır. Son vakti de ikindinin girdiği andır, ikindi vaktinin evveli, vaktinin girdiği andır. Vaktin sonu da güneşin sarardığı andır. Akşam vaktinin evveli, güneşin battığı andır. Vaktin sonu da ufuktaki aydınlığın (şafak) kaybolduğu andır. Yatsı vaktinin evveli, ufuğun kaybolduğu andır. Vaktin sonu da gecenin yarısıdır. Sabah vaktinin evveli fecrin (aydınlığı) doğmasıdır. Vaktin sonu da güneşin doğmasıdır. (Tirmizi, Salat 114, 151; Müslim, Mevakit 6, 1, 249, 250)

Abdullah ibn Abbas(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) buyurdular ki: "Cibril(a.s) bana, Beytullah'ın yanında, iki kere imamlık yaptı. Bunlardan birincisinde öğleyi, gölge ayakkabı bağı kadarken kıldı. Sonra, ikindiyi her şey gölgesi kadarken kıldı. Sonra akşamı güneş battığı ve oruçlunun orucunu açtığı zaman kıldı. Sonra yatsıyı, ufuktaki aydınlık (şafak) kaybolunca kıldı. Sonra sabahı şafak sökünce ve oruçluya yemek haram olunca kıldı; ikinci sefer öğleyi, dünkü ikindinin vaktinde herşeyin gölgesi kendisi kadar olunca kıldı. Sonra ikindiyi, herşeyin gölgesi kendisinin iki misli olunca kıldı. Sonra akşamı, önceki vaktinde kıldı. Sonra yatsıyı, gecenin üçte biri gidince kıldı. Sonra sabahı, yeryüzü ağarınca kıldı. Sonra Cibril(a.s) bana yönelip: "Ey Muhammed! Bunlar senden önceki peygamberlerin(a.s) vaktidir. Namaz vakti de bu iki vakit arasında kalan zamandır!" dedi." (Tirmizi, Salat 1, 149; Ebu Davud, Salat 2, 393)

Abdullah bin Amr İbnü'l As(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) buyurdular ki; "Öğlenin (başlama) vakti, güneşin (tepe noktasından batıya) meylettiği zamandır. Kişinin gölgesi kendi uzunluğunda olduğu müddetçe öğle vakti devam eder, yani ikindi vakti girmedikçe. İkindi vakti ise güneş sararmadıkça devam eder. Akşam vakti ufuktaki aydınlık (şafak) kaybolmadığı müddetçe devam eder. Yatsı namazının vakti orta uzunluktaki gecenin yarısına kadardır. Sabah namazının vakti ise fecrin doğmasından (yani şafağın sökmesinden) başlar, güneş doğuncaya kadar devam eder. Güneş doğdumu namazdan vazgeç. Çünkü o, şeytanın iki boynuzu arasından doğar." (Müslim, Mesacid, 173, 612; Ebu Davud, Salat 2, 396; Nesai, Mevakit 15, 1, 260)

⦁ Yatsı Namazının Son Vaktine Dair Değerlendirme

Yatsı namazının son vakti ile ilgili farklı rivayetler bir araya getirildiğinde Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in genelde şafak battıktan kısa bir süre sonra yatsı namazını kıldığı, geciktirdiğinde ise daha çok Cebrail(a.s)'ın öğrettiği gibi (Bkz. Tirmizi, Salat 1, 149; Ebu Davud, Salat 2, 393) gecenin üçte biri geçinceye kadar geciktirdiği söylenebilir. Bu da bize yatsı namazını vaktinin bu ilk diliminde kılmanın daha faziletli olduğunu göstermektedir.

Bununla birlikte yine rivayetlerde Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in bundan farklı olarak yatsı namazını bazen gece yarısına kadar, bazen ise gecenin çoğu geçinceye kadar geciktirdiği de ifade edilmektedir. Özellikle "gecenin çoğu" ifadesi vaktin esnek olduğunu, dolayısıyla fecre kadar yatsı namazının kılınabileceğini bize göstermektedir.

Sonuç olarak; mevcut delillerden yatsı namazının cemaat, ortam ve kolaylık bakımından bazen geciktirilmesinin; bazen de erken kılınmasının daha faziletli olacağı anlaşılmaktadır. Ancak bir özür bulunmadıkça yatsı namazı fecre kadar geciktirilmemelidir. Zira bu durum, namazı uykulu bir şekilde kılmaya veya uyuya kalıp namazı kaçırmaya yol açabilir. 

Açıklama: Özellikle Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in yatsı namazını kılmadan önce uyumayı, kıldıktan sonra da konuşmayı hoş görmediğine dair hadisler (Örneğin bkz. Buhari, Mevakit 23; Müslim, Mesacid 237, 647; Ebu Davud, Salat 3, 398; Tirmizi, Salat 125), uyumadan önceki son fiilin namaz olmasının teşvikine yönelik olduğu kanaatindeyiz. Bu tesbitimiz, aynı zamanda yatsı namazının geciktirilmesini tavsiye eden hadislerin gerekçesi olarak ta düşünülebilir.

Enes(r.a) şöyle dedi:

Bir gece, yatsıyı gece yarısına kadar (şatru'l-leyl) tehir etti. Sonra yüzü bize dönmüş olarak yanımıza geldi ve şöyle dedi: "İnsanlar namazlarını kıldılar ve yattılar. Siz ise, namazı beklediğiniz müddetçe namaz kılma(sevabını alma)ktasınız" (Buhari, Mevakit 25, 40, Ezan 36, 156, Libas 48; Müslim, Mesacid, 223, 640; Nesai, Mevakit 21, 1, 268).

Enes(r.a) şöyle dedi:

Yatsı namazı için ikamet okunmuştu ki bir adam: "Benim bir işim var!" diyerek araya girdi. Resulullah(s.a.v) (farzı kıldırmazdan önce) kalktı, adamla hususi şekilde konuşmaya başladı, insanlar -veya bir kısmı- uyuyuncaya kadar konuşma uzadı. Namazı sonra kıldılar (Buhari, Ezan 27, 28, İstizan 48; Müslim, Hayz 126, 376; Ebu Davud, Salat 46, 542; Tirmizi, Salat 373, 517, 518; Nesai, İmamet 13, 2, 81).

Muaz İbn Cebel(r.a) şöyle dedi:

(Bir gece) Resulullah(s.a.v)'i yatsı namazı için uzun müddet bekledik, ama gecikti. O kadar ki, bazıları (hane-i saadetinden) çıkmayacağı zannına düştü, içimizden: "Namazını (evinde) kılmıştır" diyen bile oldu. İşte biz bu hal üzere iken Resulullah(s.a.v) çıktı ve kendisine önceden tahminen söylediklerini tekrar ettiler. Bunun üzerine: "Geceye bu namazla girin. (Bilin ki) siz bu namaz sayesinde diğer ümmetlere üstün kılındınız. Bunu sizden önceki ümmetlerden hiçbiri kılmadı" buyurdu (
Ebu Davud, Salat 7, 421).

Ebu Musa(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) bir gün yatsı namazını geciktirdi. Hatta gecenin çoğu gitti. Sonra çıktı ve cemaate namazlarını kıldırdı. Namazı bitirince Resulullah(s.a.v) orada hazır bulunan cemaate: "(Buradan ayrılmakta) acele etmeyin, size bir husus haber vereyim de sevinin: Bilesiniz, üzerinizdeki Allah'ın nimetlerinden biri de şudur: Şu saatte namaz kılan sizden başka hiç kimse yok -veya sizden başka kimse şu saatte namaz kılmamıştır.-" Bu iki sözden hangisini söylemişti bilemiyoruz. Ebu Musa ilaveten dedi ki: "Resulullah(s.a.v)'den işittiklerimize sevinerek evlerimize döndük" (Buhari, Mevakit 22; Müslim, Mesacid 224, 641).

⦁ Daha önce kılınmış olan bir farz namaz tekrar kılınabilir mi?

Kur'an-ı Kerim'de müminlerin yaptıklarının en güzeline göre ödüllendirileceği haber verilmektedir (bkz. Nahl/97; Nur/24; Ankebut/7; Ahkaf/16). Bu ayetlerde vurgulanan en güzel ameli hem genel ve hem de namaz, zekat, oruç gibi ibadetler bazında amellerin en değerlisi olarak anlamak ta mümkündür. Konuyu bu bağlamda değerlendirdiğimizde, sırf en güzeline ulaşmak maksadıyla bir namazı tekrar kılmakta bir sakınca olmaması gerektiğini söyleyebiliriz. Burada asıl önemli olan, kişinin makul nedenlere dayanarak önceki kıldığını sehiv secdesiyle giderilemeyecek ölçüde kusurlu addetmesidir.

Bu husutaki Süleyman Mevla Meymune'nin İbn Ömer(r.a)'den naklettiği "Bir günde aynı namazı iki sefer kılmayın" (Ebu Davud, Salat 58, 579; Nesai, Imamet 56, 2, 114) hadisindeki yasaklama, bize göre mutlak olmayıp niyetle ilgilidir. Zira bu görüşümüzü, namazını kılan kişinin cemaate yetiştiğinde aynı namazı onlara uyarak tekrar kılmasını teşvik eden hadisler teyit etmektedir. Bu hadislerden birisi şöyledir: Ebu Said(r.a)'den rivayet edildiğine göre "Resulullah(s.a.v) namazı kılıp bitirdikten sonra bir adam gelip namaza durdu. Resulullah(s.a.v): 'Şununla namaza durup ticaret yapacak kimse yok mu?' buyurdular. Bunun üzerine bir adam kalkıp onunla (ona uyarak) namaz kıldı." (Tirmizi, Salat 164/220; Ebu Davud, Salat 56/574)

Yezid b.el-Esved(r.a)'in rivayet ettiği diğer bir hadis ise şöyledir: "Peygamber Efendimiz(s.a.v) namaz kıldırdıktan sonra, iki kişinin mescidin bir köşesinde namaz kılmayıp oturduklarını gördü. Onlara neden cemaatle beraber namaz kılmadıklarını sorunca, 'Biz evimizde kıldık' dediler. Bunun üzerine Resulullah(s.a.v): 'Böyle yapmayınız. Sizden biri evinde namazı kılıp sonra da imamı namaz kılmamış bir halde bulursa onunla birlikte yine kılsın. Çünkü o kendisi için nafile olur.' buyurdu." (Ebu Davud, Salat, 575; Tirmizi, salat 49; Nesai, imame 54; Darimi, salat 97; Ahmed b. Hanbel, 4/161)

Bu iki namazdan hangisinin farz, hangisinin nafile olacağına ise İbn Ömer(r.a)'den rivayet edilen başka bir hadis açıklık getirmektedir. Rivayete göre bir adam kendisine sordu: Ben evde namazımı kılıp sonra da imamla namaza yetişiyorum; onunla da namaz kılayım mı? "Evet" deyince adam tekrar sordu: Peki, bunlardan hangisini (farz olan) namazım yapayım? "Bu senin elinde mi? Bu Allah'a kalmıştır, dilediğini (asıl farz olan) namazın yerine sayar." dedi. (Muvatta, Salatu'l-Cema'a 9, 1, 133)

⦁ Bir vaktin namazını kılarken sonraki vakit girerse namaz bozulur mu?

Mümin kişinin normal şartlarda namazını bu düzeyde dar vakitlere bırakması uygun değildir. Ancak kişi bir mazeret sonucu bu vakte kalmış olursa, derhal (abdestsizse veya gusletmesi gerekiyorsa) abdest alıp başlama tekbiri alarak namaza durmalıdır. Eğer abdest alırken veya guslederken namazın vakti çıkarsa, o namazı kaza eder. Kaçırılan namaz cuma namazı ise, yerine öğlen namazı kılınır.

Hadis kaynaklarına göre namazın vakti bir rekatını kıldıktan sonra çıkar ise, namaz vaktinde kılınmış sayılır. Böyle durumlarda namaza devam edilir ve kalan rekatlar kılınarak namaz tamamlanır. Bu hüküm aynı zamanda vakit dışında kalan rekatların vakit içinde kalan rekatlara tabi olduğunu, bu sebeple de namazları bir bütün olarak görmemiz gerektiğini bize göstermektedir.

Cuma namazı için de benzer durum söz konusudur; kim cuma namazının bir rekatına yetişirse, imam selam verdikten sonra kalkıp bir rekat daha kılarak namazını iki rekat olarak tamamlar. Ancak ikinci rekatın rükusundan doğrulduktan sonra imama yetişmiş ise, imam selam verdikten sonra kalkıp dört rekat kılar; çünkü bu namaz artık cuma namazı değil, onun yerine geçen öğlen namazı sayılır. Bu konuyla ilgili rivayetlerden bazıları şöyledir;

Ebu Hüreyre(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) buyurdular ki: "Namazdan bir rekata yetişen, namazın tamamına yetişmiş sayılır" (Buhari, Mevakit 28, 17; Müslim, Mesacid, 161, 607; Muvatta, Vukut 16, 1, 10; Ebu Davud, Salat 241, 1121; Tirmizi, Salat 377, 524; Nesai, Mevakit 30, 1, 274; İbn Mace, İkamet 91, 1122).

İbn Ömer(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) buyurdular ki: "Namazlardan herhangi bir namazın bir rekatına yetişen, o namaza yetişmiş demektir. Ancak, kaçırdığını kaza eder" (Nesai, Mevakit 30, 1, 275).

Ebu Hüreyre(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) buyurdular ki: "Kim sabah namazından bir rekatı güneş doğmazdan önce kılabilirse, sabah namazına yetişmiş demektir. Kim ikindi namazından bir rekatı güneş batmadan önce kılabilirse ikindi namazına yetişmiş demektir" (Müslim, Mesacid 163, 608; Muvatta, Vukut 5, 1, 6; Tirmizi, Salat 137, 186; Ebu Davud, Salat 5, 412).


"Sizden kim ikindi namazının bir secdesini, güneş batmazdan önce kılabilirse namazını tamamlasın; sabah namazının da bir secdesini, güneş doğmazdan önce kılabilen namazını tamamlasın." (Ancak Nesai bir rivayetinde de şöyle der: "..ilk rek'atinde kılarsa..." Buhari, Mevakit 28, 17; Nesai, Mevakit 11/1, 257, 258, 28/1, 273)

Açıklama: Son iki hadisdeki vakit çıkmadan bir rekat/secde kılmak kaydı, sadece sabah ve ikindi namazlarına mahsus değildir. Çünkü "Namazdan bir rekata yetişen, namazın tamamına yetişmiş sayılır" anlamındaki hadislerin kapsamı, bu hadislerden daha geneldir.

NAMAZ KILINMASI TAVSİYE EDİLEN VAKİTLER

Öncelikle şunu belirtelim ki, her vaktin namazı kendisi için belirlenmiş vaktin hangi diliminde kılınırsa kılınsın vaktinde eda edilmiş olur. Nitekim ibn Ömer(r.a) tarafından rivayet edilen bir hadiste Peygamber Efendimiz(s.a.v), "Namazın ilk vaktinde Allah’ın rızası vardır; son vaktinde de affı vardır" buyurmuştur (Tirmizi, Salat, 127, 72). Normal şartlarda namazların vakitlerinin başında kılınması teşvik edilmiş olmakla beraber, bazı hadislerden Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in cemaatin toplanmasını sağlamak ve ibadetleri kolaylaştırmak gibi nedenlerle farklı uygulamalarda bulunduğu da anlaşılmaktadır.

⦁ Namazları İlk Vaktinde Kılmak

Aşağıdaki hadislerden, en faziletli olanın namazları ilk vakitlerinde kılmak olduğu olduğu anlaşılmaktadır.

Ümmü Ferve(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v)'e, "Hangi amel efdaldir?" diye sorulmuştu, şu cevabı verdi: "İlk vaktinde kılınan namaz" (Ebu Davud, Salat 9, 426; Tirmizi, Salat 127, 170; Müslim, İman 137, 85; Buhari, Mevakit 5).

Hz.Aişe(r.a) şöyle dedi:

"Resulullah(s.a.v) ölünceye kadar, hiçbir namazı son vaktinde iki kere kılmış değildir" (Tirmizi, Salat 127, 174).

⦁ Tavsiye Edilen Diğer Vakitler

Konuyla ilgili hadislerden sabah namazının ortalık aydınlandıktan sonra kılınmasının, öğle namazının sıcak havalarda hava serinleyince kılınmasının, ikindi namazının güneşin gözü kamaştırmayacak duruma gelmesinden önceki vakte kadar geciktirilmesinin, akşam namazının hazır olan yemeği yemek gibi durumlar dışında daima ilk vaktinde kılınmasının (Cebrail'in namaz vakitlerini öğrettiği hadiste, akşam namazını birinci ve ikinci gün ilk vaktinde kıldırmıştır.), yatsı namazının gecenin ilk üçte birine kadar geciktirilmesinin (Cebrail namaz vakitlerini öğrettiği hadiste, yatsı namazını ikinci gün gecenin üçte biri geçince kıldırmıştır.), vitir namazının ise uyanacağına güvenen kişiler için fecrin doğmasına yakın bir zamanda kılınmasının tavsiye edildiği anlaşılmaktadır.

Rafi İbn Hadic(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) buyurdular ki: "Sabah namazını aydınlıkta kılın" (Tirmizi, Salat 117, 154; Ebu Davud, Salat 8, 424; Nesai, Mevakit 27, 1, 272).

Ebu Zerr(r.a) şöyle dedi:

Biz bir sefer sırasında Resulullah(s.a.v) ile beraberdik. Müezzinimiz öğle namazı için ezan okumak istedi. Resulullah(s.a.v) ona: "Serinlemeyi bekle!" dedi. Bir müddet geçince müezzin ezan okumak istemişti, yine ikinci ve hatta üçüncü defa: "Serinlemeyi bekle!" dedi. (Bekledik), hatta tümseklerin (doğu cihetindeki) gölgelerini gördük. O zaman aleyhissalatu vesselam: "Şiddetli hararet cehennemin bir kabarmasıdır. Öyleyse, hararet şiddetlenince öğle namazını (vakit) serinleyince kılın" dedi (Buhari, Mevakit 9,10, Ezan 18, Bed'ü'l-Halk 10; Müslim, Mesacid 184, 616; Ebu Davud, Salat 4, 401; Tirmizi, Salat 119, 1, 58).

Enes bin Malik(r.a) şöyle dedi:

"Resulullah(s.a.v) hava sıcaksa öğleyi serinleyince kılıyordu, hava serinse ta'cil (edip ilk vaktinde) kılıyordu" (
Nesai, Mevakit 4, 1, 248).

Ali bin Şeyban(r.a) şöyle dedi:

"Resulullah(s.a.v)'in yanına geldik, ikindi namazını, güneş gökte beyaz ve (sarılıktan arı ve) parlak olduğu müddetçe tehir ediyordu" (
Ebu Davud, Salat 5, 408).

Enes(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) buyurdular ki: "Akşam yemeği hazırlanmış ise, yemeğe namazdan önce başlayın. Yemeğinizi aceleye de getirmeyin" (Buhari, Et'ime 58, Ezan 42; Müslim, Mesacid 64, 557; Tirmizi, Salat 262, 353; Nesai, İmamet 67, 2, 111).

Hz.Aişe(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) şöyle buyurdular: "Namaz başlar ve akşam yemeği de hazır olursa akşam yemeğiyle başlayın" (Buhari, Et'ime 58, Ezan 42; Müslim, Mesacid 66, 558).

İbn Abbas(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) (bir gün) yatsıyı tehir etmişti. Ömer(r.a) çıkıp: "Ey Allah'ın Resulü, namazı kılalım. Kadınlar ve çocuklar yattılar" dedi. Aleyhissalatu vesselam başı su damlıyor olduğu halde çıkıp: "Ümmetime meşakkat vermemiş olsam yatsıyı bu vakitte kılmalarını emrederdim!" buyurdu (Buhari, Mevakit 24; Müslim, Mesacid 225, 642; Nesai, Mevakit 20, 1,265).

Zeyd bin Halil el-Cüheni(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v)'in şöyle söylediğini işittim: "Ümmetime zahmet vermeyecek olsam, her namazda misvak kullanmalarını emrederdim ve yatsı namazını da gecenin üçte birine kadar tehir ederdim" (Ebu Davud, Taharet 25, 47; Tirmizi, Taharet 18, 23).


Cabir(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) buyurdular ki: "Kim gecenin sonunda kalkamamaktan korkarsa vitrini gecenin başında kılsın. Kim gecenin sonunda kalkmayı umuyorsa gecenin sonunda vitrini kılsın. Çünkü gecenin sonunda kılınan namaz (gece ve gündüz meleklerinin huzurlarında ve şehadetleri altında kılındığı için) meşhud ve mahzurdur. Bu yüzden (gecenin başında kılınana nazaran) daha faziletlidir" (Müslim, Müsafirin 162, 755; Tirmizi, Salat 334, 465)

⦁ NAMAZ KILINMASI UYGUN GÖRÜLMEYEN VAKİTLER

Bazı vakitlerde bir kısım ibadetlerin yapılması uygun görülmemiştir. Bu vakitlere kerahet vakitleri denilir. İslam, Allah(c.c)’tan başkasına ibadet etmeyi ya da bunu çağrıştıracak her türlü tutum ve davranışları yasaklar. Belli vakitlerde namaz kılınmasının yasak veya uygun görülmemesi de bu bağlamda değerlendirilmelidir. Zira güneşin tam doğuş, tam tepe noktasında ve tam batış halinde olduğu zamanlar mecusilerin ibadet vakitleridir. Bu vakitlerde namaz kılmanın yasaklanması veya kısıtlanmasının asıl amacı, ateşperestlerin ibadet vakitleri ile çakışarak müslümanların onlara benzemesini önlemektir. Nitekim bu hususla ilgili Kur'an'da şöyle buyrulmaktadır: "Gece, gündüz, güneş ve ay Allah’ın varlığının delillerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Eğer gerçekten Allah’a kulluk ediyorsanız, onları yaratan Allah’a secde edin." (Fussilet/37) Konuya delil teşkil eden hadislerden bazıları ise şöyledir:

Ukbe b. Amir el-Cüheni(r.a) şöyle dedi:

"Resulullah(s.a.v) bize üç vakitte namaz kılmayı ve ölülerimizi defnetmeyi yasaklıyordu: Güneşin doğmasından itibaren bir veya iki mızrak boyu yükselmesine kadar, güneşin gök yüzünde tam dik oluşundan batıya yönelmesine kadar ve güneşin sararmasından itibaren batmasına kadar" (Müslim, Müsafirin, 293; Ebu Davud, Cenaiz 51; Tirmizi, Cenaiz, 41; Nesai, Mevakit, 31, 34, Cenaiz, 89; İbn Mace, Cenaiz, 30; Daarimi, Salat, 142).

Ebu Said(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) buyurdular ki: "Sabah namazını kıldıktan sonra güneş yükselinceye kadar artık namaz yoktur. İkindiyi kıldıktan sonra da güneş batıncaya kadar namaz yoktur" (Buhari, Mevakit 31; Müslim, Müsafirin 288, 827; Nesai, Mevakit 35, 1, 277, 278).

İlk hadiste belirtilen üç vakitte hiçbir namaz kılınamaz. Bu vakitlerin başlama ve bitiş zamanları şöyledir: Güneşin doğmasından itibaren, 40-50 dakika sonrasına kadar, güneşin tam tepede bulunduğu vakit (Öğle vaktinin girmesine yaklaşık 10 dakika kalmasından öğle vaktinin girmesine kadar) ve güneş batmazdan önce gözleri kamaştırmaz hale gelmesinden, batmasına kadar olan vakit (Güneşin batmasına 40-50 dakika kalmasından itibaren akşam namazı vakti girinceye kadar olan zaman). Bunların dışında ikinci hadiste belirtilen vakitlerde ise, sadece nafile namaz kılmak uygun görülmemiştir. Bu vakitler, sabah namazının sünneti hariç olmak üzere imsak vakti girdikten sonra güneş doğuncaya kadar olan vakit ile ikindi namazını kıldıktan sonra güneş batıncaya kadar olan vakittir.

Ala bin Abdirrahman(r.a), Enes bin Malik(r.a)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ben, dedi, Resulullah(s.a.v)'ın şöyle söylediğini işittim: "Bu, münafıkların namazıdır, oturur, oturur şeytanın iki boynuzu arasına girinceye kadar güneşi bekler, sonra kalkıp dört rekat gagalar. Namazda Allah'ı pek az zikreder" (Müslim, Mesacid 195, (622); Muvatta, Kur'an 46, 1, 220; Ebu Davud, Salat 5, 413; Tirmizi, Salat 120, 160; Nesai, Mevakit 9, 1, 254). Ebu Hüreyre(r.a)'den rivayet edilen diğer bir hadis ise şöyledir: Resulullah(s.a.v) buyurdular ki: "Kim sabah namazından bir rekatı güneş doğmazdan önce kılabilirse, sabah namazına yetişmiş demektir. Kim ikindi namazından bir rekatı güneş batmadan önce kılabilirse ikindi namazına yetişmiş demektir" (Müslim, Mesacid 163, 608; Muvatta, Vukut 5, 1, 6; Tirmizi, Salat 137, 186; Ebu Davud, Salat 5, 412).

Bu hadislerden mazeretsiz olarak geciktirmek hoş görülmemekle birlikte, güneşin batmasından önceki kerahet vaktinde ikindi namazının kılınabileceği; güneş doğduktan sonraki kerahet vaktinde ise, ilk rekatı güneş doğmadan kılınan sabah namazının tamamlanabileceği anlaşılmaktadır.

NAMAZ ÇEŞİTLERİ

1. FARZ NAMAZLAR

Bunlar farz-ı ayın ve farz-ı kifaye olmak üzere iki gruba ayrılır. Farz-ı ayın olanlar, yükümlülük çağına gelmiş her müslümanın yerine getirmekle mükellef olduğu namazlardır. 
Günde beş vakit namaz ve cuma günleri kılınan cuma namazı bu grupta yer alır. Farz-ı kifaye olan namaz ise ölen bir müslüman için cemaatle kılınması gereken cenaze namazıdır. Bir grup bu görevi yerine getirince diğer müslümanların üzerinden sorumluluk kalkar. Rükulu ve secdeli bir namaz olmadığından bu namazda rekat söz konusu değildir.

⦁ Günlük Farz Namazlar

Beş ayrı vakitte kılınan günlük farz namazlar, sabah namazı iki rekat, öğle namazı dört rekat, ikindi namazı dört rekat, akşam namazı üç rekat ve yatsı namazı dört rekat olmak üzere toplam on yedi rekattır.

⦁ Cuma Namazı

Dilimizde cuma şeklinde telaffuz edilen "cum'a" (cumu'a, cuma'a) kelimesi, "toplamak, bir araya getirmek" anlamına gelen "cem" kökünden türetilmiş bir isimdir. İslam’dan önce "arube" diye anılan bu günün cuma adını almasıyla ilgili farklı izahların ortak noktası, toplantı günü olması özelliğidir. İslam’da haftalık toplu ibadet günü olarak cuma seçilmiş, bu günün bir bayram olduğu birçok rivayette açıkça belirtilmiştir (Beyhaki, III, 243; İbn Kayyim el-Cevziyye, I, 369). Bu günün önemi ve faziletiyle ilgili olarak Peygamber Efendimiz(s.a.v), "Güneşin doğduğu en hayırlı gün cumadır; Adem o gün yaratılmış, o gün cennete girmiş ve o gün cennetten çıkarılmıştır; kıyamet de cuma günü kopacaktır" (Müslim, Cuma,18) demiş; Allah(c.c)’ın cennette cuma gününe tekabül eden ve "yevmü’l-mezid" denilen günde kullarına kendisini ziyaret fırsatı vereceğini, bunun için onlara tecelli edeceğini bildirmiştir (İbn Kayyim el-Cevziyye, I, 369-372, 408-410). Yine O'na atfedilen başka bir hadiste ise, bu günde yapılan duaların kabul edileceği bir anın (icabet saati) bulunduğu haber verilmiştir (Müslim, Cuma, 13-15).

Cuma günü gerekli temizliği yaptıktan sonra camiye gidip hutbe dinleyen ve namazı kılan kimsenin o gün ile daha önceki cuma arasında işlemiş olduğu günahların affedileceği müjdelenmiş (Buhari, Cuma, 6, 19; Müslim, Cuma, 26), bu günü önemsemeden üç cuma namazını terk eden kimsenin ise kalbinin mühürleneceği bildirilmiştir (Ebu Davud, Salat 210, 1052; Tirmizi, Salat 359, 500; Nesai, Cum'a 2, 3,88). İslam dünyasının her tarafından müslümanların bir araya geldiği en büyük toplu ibadet olan hac, arefe gününün cumaya rastlaması halinde "hacc-ı ekber" (büyük hac) olarak anılır.

Bütün bu özelliklerinden dolayı gerek fert gerekse toplum olarak müslümanlar açısından büyük önem taşıyan cuma gününde farz olan cuma namazından başka boy abdesti almak, bıyıkları kısaltmak, tırnak kesmek gibi bedeni temizlikleri yapmak, misvak veya fırça ile dişleri temizlemek, güzel elbise giymek, güzel koku sürünmek, camiye erkenden gitmek, Kehf Suresini okumak, camileri temizleyip kokulandırmak, sabah namazında Secde ve Dehr Surelerini, cuma namazında ise Cuma ve Münafikun veya Ala ve Gaşiye Surelerini okumak, çokça dua ve zikir yapmak, Peygamber Efendimiz(s.a.v)’e salatu selam getirmek sünnet kabul edilmiştir. Cuma günü imam minbere çıkıp iç ezanın okunmasından itibaren namaz kılınıncaya kadar alışveriş ve benzeri bir dünya işiyle meşgul olmak ve namaz vakti girdikten sonra namazı kılmadan yolculuğa çıkmak caiz görülmemiştir.

Cuma namazı öğle namazının vaktinde cemaatle kılınan bir namaz olup, tek başına kılınmaz. Kur'an'da Cuma suresinin 9 ile 10 ncu ayetlerinde "Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz." (Cuma/9-10) buyrularak Cuma namazı tüm müminlere farz kılınmıştır. Ayetteki "çağrıdan" kasıt ezan olup, bununla ilgili İbn Ömer(r.a)'den nakledlien bir hadise göre Hz.Peygamber(s.a.v), "Cuma ezanını duyan kimseye cuma lnamazı farzdır" (Ebu Davud, Salat, 214; Darekutni, es-Sünen, thk. Şuayb el-Arnavut, vd., Müessesetür-Risale, Beyrut 2004, II, 311) buyurmuştur. Her ne kadar hitap bakımından genellik arz etmekte ise de, ayetlerin genel üslup ve ifadesi kadınlardan çok erkekleri çağrıştırmaktadır. Zira yeryüzüne dağılıp Allah(c.c)'tan rızık talep etmek kadınların değil, erkeklerin asli vazifelerindendir (bkz. Nisa/34). Nitekim Peygamber Efendimiz(s.a.v)'den bu yana herhangi bir kesintiye uğramaksızın süregelen anlayış ve uygulama da bu şekilde olmuştur. Kadınlar cuma ve diğer cemaatli namazlara imkan bulduklarında katılıp cemaatle namaz kılmışlar, gelmediklerinde ise kınanmamışlardır.

Dinimizin temel prensiplerinden olan kolaylaştırmanın (bkz. Bakara/185-286, Nisa/28, Maide/6, Araf/157, Hac/78, Tegabun/16) bir gereği olarak, yükümlülük şartlarıyla ilgili bir takım muafiyetler sağlanmıştır. Şöyle ki; ayetler sünnet tarafından Cuma namazının kadınlar, hürriyeti kısıtlı olanlar, yolcular ve cemaate gelemeyecek kadar mazereti olanlar (bkz. "Cemaatle Namaz" başlıklı konu) dışındaki akıllı, ergenlik çağına erişmiş, sağlıklı, hür ve mukim (misafir olmayan) erkeklere farz olduğu şeklinde açıklanmıştır. Bu konuyla ilgili Tarık ibn Sihab(r.a)'tan rivayet edilen bir hadis mealen şöyledir: "Cuma namazı dört kişi hariç geri kalan her müslüman üzerine cemaat içinde yapması gereken bir farzdır. Cumadan istisna edilen bu dört kişi şunlardır: köle, kadın, çocuk ve hasta" (Ebu Davud, Salat, 215, 1067).

Bununla birlikte Cuma namazı kılmakla mükellef olmayan bu kişiler, söz gelimi müslüman bir kadın Cuma namazını cemaatle eda ederse namazı geçerli olur; ayrıca o günün öğle namazını kılması gerekmez. Bu hüküm aynı zamanda Cuma namazının kadınlara mecburi olmamasının onlar hakkında bir mahrumiyet değil, bir muafiyet olduğunun da bir delilidir. Nitekim Peygamber Efendimiz(s.a.v), "Camiye gitmek istediklerinde kadınlarınıza engel olmayın" (Müslim, Mesacid, 135-36) buyurmuştur. Dolayısıyla diğer cemaatle kılınan namazlarda olduğu gibi, Cumaya katılıp katılmamak ta tamamen kadınların kendi tercihlerine bırakılmıştır.

Hastalık, camiye gidemeyecek ölçüde yaşlılık, hasta bakıcılık, hava ve yol durumunun sağlığa zarar verecek ölçüde olumsuz olması, can ve mal güvenliğinin tehlikeye girmesi ise cuma namazına gitmemeyi meşru kılan mazeretlerdir. Cuma namazının geçerli olabilmesi için ileri sürülen şartlar ise özetle şunlardır: Cuma namazı kılınacak yerin şehir veya şehrin civarında bir yerleşim birimi olması, namazın halka açık camilerde kılınması, namazın arkasında namaz kılınmasına razı olunan bir imam tarafından kıldırılması, yeterli sayıda cemaat bulunması (diğer farz namazlarda imamla birlikte bir kişinin bulunması cemaat için yeterli olduğu halde, cuma namazında imamın dışında en az iki kişinin bulunması gerekir), namazın vaktinde kılınması ve hutbe okunması.

Cuma Namazının Kılınışı

Cuma günü öğle vaktinde ezan okunur (dış ezan). Camiye girince dört rekat sünnet kılınır. Bu, cumanın ilk sünnetidir. Hatip minbere çıkmadığı sürece bu namazlar kılınabilir. Ama hatip minbere çıkmış ise, onu dinlemek daha uygundur. Sonra cami içinde bir ezan daha okunur (iç ezan), arkasından minberde imam, cemaate hutbe okur. Bu hutbeden sonra kamet getirilerek cuma namazının iki rekat farzı cemaat halinde kılınır ve imam açıktan okur. Bundan sonra dört rekat sünnet kılınır. Bu dört rekat ise, cumanın son sünnetidir.

⦁ Cenaze Namazı

Ölen bir müslümanı yıkamak, kefenlemek, onun için namaz kılıp dua etmek ve bir kabre gömmek müslümanlar için farz-ı kifayedir. Namaza duracak olan müslümanların yönü kıbleye gelecek şekilde, cenaze ön tarafa konulur. Müslümanlar abdestli ve kıbleye yönelik olarak dua mahiyetindeki bu namazı kılarlar. Cenaze namazında cemaatin bulunması şart değildir; kadın olsun erkek olsun yalnız bir kişinin bu namazı kılmasıyla farz yerine getirilmiş olur. Tevbe suresinin 84 ncü ayeti cenaze namazının farz olduğuna, Maide suresinin 31 nci ayeti ise ölünün gömülmesi gerektiğine işaret etmektedir.

Bismillahirrahmanirrahim.

"Onlardan ölen kimsenin namazını sakın kılma, mezarı başında da durma! Çünkü onlar Allah'ı ve peygamberini inkar ettiler, fasık olarak öldüler." (Tevbe/84)

"Allah, ona kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermek yeri eşeleyen bir karga gönderdi. Bunun üzerine: "Yazık bana! Kardeşimin cesedini gömmek için şu karga kadar olmaktan bile aciz mi kaldım!" dedi ve yaptığına pişman olanlardan oldu." (Maide/31)

Şüphesiz Allah (c.c) Doğruyu Söyledi.

Ebu Hüreyre(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) buyurdular ki: "Kim üzerine namaz kılıncaya kadar cenazede hazır bulunursa kendisi için bir kırat sevab vardır. Kim de cenaze gömülünceye kadar hazır bulunursa iki kıratlık sevab vardır. Bir kıratın miktarı Uhud dağı kadardır" (Buhari, Cenaiz 69; Müslim, Cenaiz 57, 946; Ebu Davud, Cenaiz 45, 3168; Nesai, Cenaiz 54, 59, 4, 54-55, 76, 77; Tirmizi, Cenaiz 49, 1040; İbn Mace, Cenaiz 34,1539).

Cenaze Namazının Kılınışı

Cenaze namazı rüku ve secdesi olmayan bir namazdır; farzları kıyam ve tekbirlerdir. Cenaze namazında iftitah (başlangıç) tekbiriyle birlikte dört tekbir bulunmaktadır. Sünnetleri ise, Allah’a hamd ve sena etmek, Peygamber Efendimiz(s.a.v)'e salat ve selam getirmek, hem ölü hem de müslümanlar için dua etmekten ibarettir.

Cenaze namazı kılmak için, cenazeye karşı ve kıbleye yönelik olarak saf bağlanır ve niyet edilir. İmam ve cemaat tekbir alarak ellerini bağlarlar "ve celle senaük" cümlesiyle birlikte "Sübhaneke"yi okurlar. Ardından, eller kaldırılmadan tekbir alınır ve "Salli-Barik" duaları okunur. Tekrar eller kaldırılmaksızın tekbir alınır. Bilenler cenaze duasını (Tirmizi, Cenaiz, 38), bilmeyenler ise dua niyetiyle "Fatiha" suresini ya da kolaylarına gelen başka uygun duaları okuyabilirler. Örneğin "Rabbena atina" duası bu dualardan biridir. Ayrıca "Allahım beni, bu ölüyü ve bütün müminleri bağışla" şeklinde dua da edilebilir. Dördüncü tekbirden sonra sağa ve sola selam verilir. Böylece namaz tamamlanmış olur.

2. NAFİLE NAMAZLAR

Nafile, farz olan ibadeti eda ettikten sonra yapılan ilave ibadeti ifade eder. Kaynaklarda Peygamber Efendimiz(s.a.v)’in günlük beş vakit farz namazlar dışında değişik zaman ve vesilelerle nafile namazlar kıldığı ve bu namazlara önem verdiği haber verilmektedir. Nitekim bir hadiste kişinin kıyamet gününde ilk olarak namazından hesap sorulacağı ve farzlarında bir eksikliğin bulunması durumunda Allah’ın meleklere bunu nafilelerle tamamlamalarını emredeceği ifade edilmektedir(Tirmizi, Salat 305, 413; Nesai, Salat 9, 1232).

Allah(c.c)'ı tesbih ve zikre çağıran ayetlerden bazılarının sünnet namazlarla ilgili olduğu; Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in "...beni anmak için namaz kıl." (Taha/14) emrine istinaden, bu ayetlerin gereğini namaz kılarak yerine getirdiği düşünülmektedir.

Nafile namaz, namaz kılmanın uygun görülmediği vakitler dışında istenildiği kadar kılınabilir. Başlanmış nafile namazın bozulması durumunda, takvaya en uygun olanı o namazı kaza etmektir. Nafile namazların bütün rekatlarında kıraat farz olup, iki veya dört rekatta bir selam verilebilir. Bu tür namazların ayakta kılınması daha faziletli sayılmakla birlikte, oturarak da kılınabilir.

⦁ Kılınması Sünnet Olan Namazlar

Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in devamlı olarak kıldığı ve bir mazeret olmaksızın terk etmediği namazlardır. 

Vaktin Sünnetleri

Bunlar farzlara tabi olan nafile namazlardır; sabah namazının farzından önce iki; öğle namazının farzından önce dört, farzından sonra iki; ikindi namazının farzından önce dört; akşamın farzından sonra iki; yatsının farzından önce dört, farzdan sonra iki olmak üzere tamamı 20 rek‘attır. Cuma namazının farzından önce ve sonra kılınan dörder rekatlık nafile namazlar da bu kapsamda yer alır.

Vitir Namazı

Vitir Arapça'da çiftin karşıtı olan "tek" anlamındadır. Peygamber Efendimiz(s.a.v), günün kılınan son namazının tek olmasını tavsiye ve teşvik etmiştir. Bununla ilgili hadislerden ikisinin meali şöyledir; "Allah size bir namazı daha fazladan ilave etmiştir. Bu namaz da vitir namazıdır. Vitir namazını, yatsı ile sabah vakti doğuncaya kadar geçen zaman içinde kılın" (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned,180, 206, 208; V, 242; VI, 7) "Ey Kur'an ehli, vitir namazını kılın! Çünkü Allah tektir, tek'i sever" (Buhari, Deavat, 69; Müslim, Zikir, 5-6; Nesai, Kıyamü'l-Leyl, 27; Tirmizi, Vitir, 2; EbuDavud, Vitir, 1)

Vitir namazının vakti, yatsı namazından sonra başlar; yatsı namazının vaktinin bitimi ve sabah namazının vaktinin başlangıcı ile son bulur. İbn Ömer(r.a)'den rivayet edilen "Gece kıldığınız namazınızın sonuncusunu vitir yapınız." (Buhari, Salat 84, Vitir 4; Müslim, Müsafirin 151) mealindeki hadisten hareketle, vitir namazının gece kılınan nafile namazların sonunda kılınması uygun görülmüştür. Dolayısıyla yatsının ardından nafile kılmak isteyen kimse, vitri nafileden sonraya bırakır.

Peygamber Efendimiz(s.a.v) gece sonundaki kılınan vitrin daha faziletli olduğunu söylemiş, bununla birlikte gece uyanamayacağından endişe edenlerin yatmadan önce kılabileceklerini belirtmiştir (Müslim, Müsafirin 162, 755; Tirmizi, Salat 334, 465). Yatmadan önce vitri kılıp ardından uyanıp gece namazı kılmak isteyen kimse, genel kabule göre istediği kadar gece namazı kılabilir. Böyle durumlarda "Bir gecede iki vitir kılınmaz" (Ebu Davud, Vitir, 9; Tirmizi, Vitir, 13) hadisi gereğince tekrar vitir kılınması gerekmez.

Vitir namazı akşam namazı gibi bir selamla kılınan üç rekattan ibarettir. Akşam namazından farkı, son rekatında Fatiha'dan sonra bir sure okunması ve tekbir alınarak Kunut duası okunduktan sonra rükuya varılmasıdır. Bu duayı bilmeyen "Rabbena atina..." duasını okur veya üç defa "Allahümmağfir li" demekle yetinir. Vitir namazı tek kılınır; cemaatle kılınması sadece ramazan ayına mahsustur. Vitir namazı, müstakil bir namaz olduğu için yatsı namazıyla birlikte kazaya kaldığı vakit kaza edilmesi gerekir.

Teravih Namazı

Teravih, Arapça terviha kelimesinin çoğulu olup "rahatlatmak, dinlendirmek" gibi anlamlara gelir. Ramazan ayına mahsus olmak üzere yatsı namazından sonra kılınan bu sünnet namazın, her dört rekatının sonundaki oturuş terviha olarak adlandırılmıştır. Sonradan bu kelimenin çoğulu olan teravih kelimesi ramazan gecelerinde kılınan nafile namazın adı olmuştur.

Peygamber Efendimiz(s.a.v), teravih namazını birkaç gece dışında sürekli olarak tek başına kılmış ve arkadaşlarını "Kim ramazan namazını (teravih) inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek kılarsa onun geçmiş günahları bağışlanır" diyerek bu namaza teşvik etmiştir (Buhari, Salatüt-teravih, 1; Müslim, Salatül-müsafirin, 174). Bu husustaki rivayetlerden birisi şöyledir: Peygamber Efendimiz(s.a.v) ramazanda Mescid-i Nebevi'de itikaf için hasırdan bir hücre edinmişti. Ramazanın son on gününde birkaç gece (Hz.Aişe'nin rivayetine göre iki veya üç gece) buradan çıkıp cemaatle hem yatsı namazını hem de teravih namazını kılmıştı. İnsanların yoğun ilgisini görünce bir gece yatsı namazını kıldırıp hücresine çekilmiş ve teravihi kıldırmak için çıkmamıştı. İnsanlar Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in çıkacağını umdukları için beklemişler, hatta uyuduysa uyansın diye öksürmeye başlamışlardı. Peygamber Efendimiz(s.a.v) (sabah namazı vaktinde) dışarı çıkıp, orada bekleyenlere şöyle demiştir: "Sizin teravih kılmak hususundaki arzunuzun farkındayım, bu namazı size kıldırmam için bir engel de yoktur, fakat teravihin size farz kılınmasından endişe ettiğim için çıkıp kıldırmadım. Şayet farz kılınacak olsa bunu hakkıyla yerine getiremezsiniz. Haydi evlerinize gidiniz. Farz namazlar dışında, kişinin kıldığı en faziletli namaz evinde kıldığı namazdır" (Buhari, Salatüt-teravih, 2; Müslim, Salatül-müsafirin, 178).

Sahabenin ve sonrasında da İslam ümmetinin ramazan ayını ihya gayesiyle yaşattığı bir gelenek haline dönüşen teravih namazı, orucun değil ramazan ayının sünnetidir. Bu nedenle hasta ve yolcu gibi oruç tutmak zorunda olmayanlar için de teravih namazını kılmak sünnettir. Yatsı namazı kılındıktan sonra kılınır. Teravihin cemaatle kılınması sünnet-i kifayedir. Teravih on selam ile kılınır ve beş terviha (dinlenme) yapılır. Yani her iki rekatta bir selam verilip, her dört rekatta bir istirahat edilir. Bu dinlenmelerde tehlil( la ilahe illallah), tesbih ve salavat ile meşgul olunması uygundur. Beşinci tervihadan sonra yine cemaatle vitir namazı kılınır.

Bayram Namazları

İslam dininde ramazan ve kurban olmak üzere iki bayram vardır. Bunlar farz olan oruç ve hac ibadetlerinin tamamlanmasının sevinç ve coşkusunu yaşamak üzere hep birlikte cemaatle kılınan iki rekatlık namazlardır. Cuma namazı kılması farz olan kişilerin bayram namazı kılmaları sünnettir. "Bu günümüzde yapacağımız ilk şey namaz kılmaktır " (Buhari, İdeyn, 3; Müslim, Edahi, 7) mealindeki hadise dayanarak ramazan ve kurban bayramlarının bayram namazının kılınmasıyla başladığını söylemek mümkündür. Namazdan sonra hutbe okunup ve dinlenmesi sünnettir. Peygamber Efendimiz(s.a.v) zamanında genç olsun yaşlı olsun kadınlar da bayrama iştirak eder, hayız hali dolayısıyla namaz kılamayanlar da tekbirlerde cemaate katılırlardı. (bkz. Buhari, İdeyn, 15, 16, 18, 19; Müslim, Salatül-İdeyn, 1-3, 9-12; İbn Mace, İkametü's-salat, 155, 165; Ebu Davud, Salat, 247; Tirmizi, Salat, 388; Nesai, Salatül-İdeyn, 3, 4)

Bu iki bayramın, İslam toplumunun eski dönemlerin izlerinden arınması ve müstakil bir kimliğe bürünmesinde de rol oynadığını söylemek gerekir. Nitekim Medine'ye hicret ettikten sonra, buradaki halkın İran'dan alınma Nevruz ve Mihrican bayramlarını kutladıklarını gören Hz.Peygamber(s.a.v) "Allah sizin için o iki günü daha hayırlı iki günle, kurban ve ramazan bayramlarıyla değiştirmiştir" (Müsned, lll. 103. 235, 250 ; Ebu Davud. Şahit, 245 ; Nesai. Salatül-ideyn, ll ) mealindeki hadisiyle İran menşeli bu iki bayramın kutlanmasını yasaklamıştır. Bir hadiste de bayram gecelerini ihya etmenin ayrı bir fazileti olduğu ifade edilmiş­tir (İbn Mace, Sıyam, 68). Müslümanlar bu günlerde birbirlerini ziyaret eder, bayramlaşır, yer, içer ve meşru bir şekilde eğlenerek günlerini neşe ile geçirmeye çalışırlar. Hz.Peygamber(s.a.v), "Arefe günü, kurban günü ve teşrik günleri biz müslümanların bayramıdır. Bu günler yeme içme günleridir" (Ebu Davud, Savm, 49, 2419; Tirmizi, Savm, 59, 773 ; Nesai, Menasik, 195, 5, 252) buyurmuştur.

Ramazan Bayramı

Her iki bayram da hicretin 2 nci yılından itibaren kutlanmaya başlanmıştır. Ramazan orucu ilk defa bu yıl farz kılınmış, bu ayı oruçla geçiren müminler sonraki ayın (şevval) ilk üç gününü bayram olarak kutlamışlardır. Bu sebeple bu bayrama Ramazan Bayramı veya bayramdan önce fitre (fıtır sadakası) verildiği için fıtır bayramı denilmiştir. Ramazan Bayramında müminler bir önceki ayı ibadetle geçirmenin ve Allah(c.c)'ın rahmetine nail olma ümidinin sevincini taşırlar.

Kurban Bayramı

İnsanı karanlıklardan aydınlığa çıkarıp, hem dünya ve hem de ahiret saadetine kavuşturabilecek tek kurtuluş yolu İslam’dır. Kullarına karşı çok şefkatli, merhametli ve lütufkar olan Allah(c.c); kullarını imtihan ederken kolaylık dileyip, elçileri vasıtasıyla kullarına doğru yolu gösterdi. Onlara kendilerini veya evlatlarını kurban etmeleri gibi ağır yükler yüklemeyip, fıtrata en uygun ve yaşanması en kolay din olan İslam'ı seçti. Bu bağlamda Kurban Bayramı arefesinin ayrı bir yeri vardır. Zira insanlara gönderilen İlahi hükümlerin artık tamamlandığını bildiren "...Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı seçtim..." mealindeki Maide suresinin 3 ncü ayeti bugünde nazil olmuştur. Başka bir deyişle arefe günü peygamberlerin önderliği ve örnekliğinde başlayan, insanlığın yaşadıkları çağın gereklerine uygun olarak eğitilip ve aydınlatılması sürecinin noktalandığı gündür. Bu süreç içerisinde İslam, olgunlaşarak en mükemmel ve en son din olma vasfını kazanmıştır.

Arefe, Kurban Bayramına mahsustur; zilhicce kameri ayının dokuzuncu günü, yani Kurban Bayramından bir önceki gün demektir. Bu günde hacılar Arafat Dağı'na çıkarlar. Hacıların buradaki duruşlarına Vakfe adı verilir. Kurban Bayramı arefesinde, mukaddes topraklarda milyonlarca mümin Rablerine şükran, minnet ve bağlılık hislerini tekbirleriyle ve telbiyeleriyle ilan ederken, İslam aleminin bu muhteşem bayramına hazırlanan yeryüzündeki diğer Müslümanlar da bambaşka bir heyecan ve sevinç havasına girerler. Mekke'deki kardeşlerinin tekbirlerine, sabah namazıyla birlikte başladıkları teşrik tekbirleriyle iştirak ederler. Kurban Bayramı'nın arifesinde (9 zilhicce) sabah namazından başlayarak bayramın 4 ncü günü ikindi namazına kadar (13 zilhicce) farz namazlardan sonra toplam 23 defa "Allahü ekber Allahü ekber la ilahe illallahü vallahü ekber Allahü ekber ve lillahi'l hamd" cümlesini söylemeye teşrik tekbiri denir.

Arefe gününün ertesi günü başlayan ve dört gün devam eden Kurban Bayramı ise bu günlerde kurban kesildiği için bu adla anılmıştır. Kurban kesmenin Kur'an'dan delili, Kevser suresidir. Bu surenin 2 nci ayetinde "Rabbin için namaz kıl ve kurban kes." buyurulmaktadır. Hitap her ne kadar Peygamber Efendimiz(s.a.v)'e ise de, bu emirdeki mesajın tüm müminlere olduğu hükmüne varılmıştır. Kurban Bayramı Hz.İbrahim(a.s)'ın oğlu Hz.İsmail(a.s)'ı kurban etmek istemesi ve Hz.İsmail(a.s)'ın da buna razı olması, nihayet Allah(c.c) 'a karşı gösterilen bu büyük sadakatin karşılığı olarak hayvan kurban edilmesinin hatırasını taşımaktadır. Müminler bu günlerde kurban kesmek suretiyle bu iki peygamberin Allah(c.c)'a karşı verdikleri başarılı imtihanın sevincini yaşamaktadırlar. Kanaatimizce bu hatıranın diğer bir önemi de, Hz.İsmail(a.s)'ın hayatta kalarak soy itibariyle Peygamberimiz(s.a.v)'in, dünyaya gelmesine vesile olmasıdır.

⦁ İsteğe Bağlı Kılınan Nafile Namazlar

Bunlar Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in uygulamalarına dayanılarak belirli zamanlarda veya bazı vesilelerle kılınan ya da kişinin kendi isteğiyle herhangi bir zamanda Allah(c.c)'a yakınlaşmak ve sevap kazanmak amacıyla kıldığı namazlardır. Bunlar herhangi bir yükümlülük olmaksızın gönüllü olarak kılındığı için, tatavvu namazlar olarak da adlandırılır.

Teheccüd namazı, kuşluk (duha) namazı, evvabin namazı, tahiyyetü’l-mescid, abdest ve gusülden sonra kılınan namaz, Yolculuğa çıkış ve yolculuktan dönüş namazı, hacet namazı, istihare namazı, tövbe namazı, tesbih namazı, yağmur duası, husuf (ay tutulması) namazı, küsuf (güneş tutulması) namazı ve ihrama giriş namazı bu türden nafile namazlardır.

Nafile Namazları Camide mi Yoksa Evde mi Kılmak Daha Faziletlidir?

Peygamber Efendimiz(s.a.v.), nafile namazların evde kılınmasının daha uygun olacağını belirtmiştir. Bir hadisinde şöyle buyurmuştur: "Ey İnsanlar! Evinizde namaz kılınız. Zira farz namaz dışındaki namazların en makbulü, insanın evinde kıldığı namazdır" (Buhari, Ezan, 81; Müslim, Salatü’l-Müsafirin, 213). Benzer bir hadisinde ise, "Kişinin evindeki namazı, benim şu mescidimde kılacağı namazdan efdaldir; tabii ki farzlar hariç" (Ebu Davud, Salat 205/1044, 340/1447; Tirmizi, Salat 331/450; Muvatta, Salatu'l-Cema'a 4/1, 130) buyurmuştur. Başka bir hadisinde, "Biriniz farz namazını mescidde kıldığı zaman, o namazından evine de bir pay ayırsın. Zira Allah Teala, bu nafile namaz sebebiyle evinde hayır yaratır" (Müslim, Salatü’l-Müsafirin, 210; İbn Mace, İkametü’s-Salat, 186) buyuran 
Peygamber Efendimiz(s.a.v.); "Namazlarınızdan bir kısmını evlerinizde kılın, sakın onları kabirlere çevirmeyin" (Buhari, Salat, 52) uyarısında bulunmuştur.

SECDELER

⦁ Sehiv Secdesi

Kur'an- Kerim'de unutarak veya bilmeden yanılarak yapılan hataların sorumluluk doğurmayacağı müjdelenmiştir (bkz. Bakara/286, Ahzab/5). Nitekim bununla ilgili bir hadiste, "Hata ve unutmadan doğan sorumluluk ümmetimden kaldırılmıştır." buyrulmuştur (İbn-i Mace, Talak/16; Keşful-Hafa, I/522). Bu bağlamda namazda unutma veya yanılmadan kaynaklanan hatalar için ne yapılması gerektiği noktasında karşımıza sehiv secdesi çıkmaktadır.

Sehiv secdesi, "namazın rükünlerinden biri" anlamındaki secde kelimesiyle "yanılma, unutma, dalgınlık" gibi manalara gelen sehv kelimesinden oluşan bir terimdir. Namazdaki eksiklik, fazlalık veya yanlışlıkları telafi etmek amacıyla yapılan iki secdeyi ifade eder. İmam Malik'e ulaşan bir rivayete göre Peygamber Efendimiz(s.a.v), "Ben de unuturum veya sünnet koymak için unutturulurum" (Muvatta, Sehv 2/1,100) buyurmuştur. Kendisi beşer olmanın tabii bir sonucu olarak namaz esnasında meydana gelen bazı eksiklik ve yanlışlıkların sehiv secdesi yapılarak telafi edilebileceğini bildirmiş (Müslim, Mesacid, 94), bu hususta ashabına örnek uygulamalar göstermiştir.

Hz.Aişe(r.a) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

"Sehiv için yapılan iki secde, namaz içindeki her ziyade ve noksana kifayet eder buyurmuştur" (Ebu Yağla 4592, Bezzar Keşfu’l-Estar 574, Tabarani Mucemu’l-Evsad 7150, Beyhaki 2/346, Albani Sahiha18897).

⦁ NAMAZDAYKEN KILDIĞI REKAT SAYISINDA TEREDDÜT YAŞAYAN KİMSE NE YAPAR?

Bu durumla karşılaşan kimse ağır basan kanatine göre (bkz. 1 ve 2 nolu hadisler) namazı tamamlar. Eğer kişide böyle bir kanaat oluşmamışsa, kıldığına emin olduğu en az rekat sayısını esas alıp namazın geri kalan kısmını tamamlar (bkz. 3 nolu hadis). Her iki durumda da namazın sonunda aşağıdaki hadislerde belirtilen şekilde sehiv secdesi yapar.

Yapılan ibadet ve amellerin her türlü şüpheden uzak olması gerekir. Kişi kıldığı namazın kaç rekat olduğu hususunda, herhangi bir kanaate varamıyorsa bu namazı yeniden kılması gerekir. Nitekim bir hadiste, "Sizden biri namazında kaç rekat kıldığı hususunda şüpheye düşerse namazı yeniden kılsın." buyrulmuştur (İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, II, 421; bkz. Zeylai, Nasbu'r-raye, II, 173).

(1) Abdullah ibn Mesud(r.a) şöyle dedi:

"Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize namaz kıldırdı. Ravi İbrahim, namazı artırdı veya eksiltti dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) selam verince ona:

−Ya Rasulallah! Namazda bir şey mi oldu? denildi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−Sorduğunuz o şey nedir? buyurdu.

Namazı şöyle şöyle kıldınız dediler.

Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) iki bacağını büktü ve kıbleye yönelip iki kere secde etti. Sonra selam verdi.

Sonra yüzünü bize döndürdü ve:

− Namazda bir şey olsa idi elbette onu size haber verirdim. Fakat ben de sizin gibi bir beşerim. Sizin unuttuğunuz gibi ben de unuturum. Bir şeyi unuttuğum zaman bana hatırlatın! Biriniz namazında şek edecek olursa, doğru olduğunu zannettiği kuvvetli ihtimali tercih etsin ve namazını onun üzerine tamamlasın, sonra da iki kere secde etsin! buyurdu." (Buhari 488, Müslim 572/89, Ebu Avane 2/200, 203, Ebu Davud 1020, Nesei 1239, 1242, İbn Mace 1211, İbnü’l-Carud 244, İbn Hibban 2662, Darekutni 1/375, Beyhaki 3335, Tayalisi 271, Ahmed 1/379)

(2) Ebu Said(r.a) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

"Biriniz namazda şek eder üç rekat mı yoksa dört rekat mı kıldı bilemezse şüpheyi atsın ve namazı iyi bildiği adet üzere bina etsin. Sonra selam vermeden önce iki kez secde etsin. Eğer beş rekat kılmış ise, bu iki secde onun namazını çiftleştirir. Eğer dördüncü rekatı tamamlayıcı olarak kılmış ise bu secdeler şeytanın burnunu yere sürtmek olur" buyurdu. (Müslim 571/88, İbn Hibban 2669, Ebu Avane 2/192, 193, Darimi 1/351, İbnü’l-Carud 241, Malik 1/95, İbn Huzeyme 1024, Ebu Davud 1024, Hakim 1202, Nesei 1237, Beyhaki 2/331, Ahmed 3/72, İbn Mace 1210, Begavi 754, Darekutni 1/372)

(3) Abdurrahman Ibnu Avf(r.a) şöyle dedi:

"Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:

"Biriniz namazda yanılır da bir mi iki mi kıldığını bilemezse, namazını bir üzerine bina etsin; iki mi üç mü kıldığını bilmezse iki üzerine bina etsin; üç mü dört mü kıldığını bilmezse üç üzerine bina etsin, sonra da selam vermezden önce iki (ziyade) secde yapsın.'' (Tirmizi, Salat 291/398).

⦁ NAMAZDAYKEN İLK OTURUŞU TERK ETTİĞİNİ HATIRLAYAN KİMSE NE YAPAR?


Abdullah bin Malik bin Büheyne(r.a) şöyle dedi:


"Resulullah(s.a.v) öğle namazının ilk iki rekatini tamamlamıştı (oturması gerektiği halde oturmadan) kalktı. Namazı bitirince iki (ziyade) secde daha yaptı, ondan sonra selam verdi." (Buhari, Sehv 1, 5, Ezan 145, 147, Eyman 15; Müslim, Mesacid 85/570; Muvatta, Salat 65/1, 96; Ebu Davud, Salat 200/1034, 1035; Tirmizi, Salat 288/391; Nesai, Sehv 21/ 3, 19, 20, 28/3, 34, İftitah 196/2, 244; İbn Mace, İkamet 131/1206)

Mugire bin Şu’be(r.a) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

"İmam ikinci rekatta, tahiyyat için oturmayıp kalktığı zaman, ayakta doğrulmadan önce hatırlarsa otursun! Eğer ayağa kalkarak doğrulursa oturmasın ve iki kere sehiv secdesi yapsın!’ buyurdu." (Ebu Davud 1036, İbn Mace 1208, Darekutni 1/378, Beyhaki 2/343, Ahmed 4/253, 254)

Mugire bin Şu’be(r.a) şöyle dedi:


Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

"İmam ilk teşehhüdü unutarak ayağa kalkar ve namazı o şekilde tamamlarsa, unuttuğu için iki kere secde etmesi gerekir! Eğer ayakta tamamlamaz teşehhüde dönerse onun sehvi için secde etmesi gerekmez! buyurdu." (Tabarani Mucemu’l-Kebir 20/947, Albani İrva 2/109, 110)

⦁ NAMAZDAN SELAM VERİP ÇIKTIKTAN SONRA, EKSİK REKAT KILDIĞINI HATIRLAYAN KİMSE NE YAPAR?

Ebu Hureyre(r.a) şöyle dedi:

"Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize aşiy namazlarından birini öğle veya ikindiyi kıldırırken iki rekatta selam verdi. Sonra mescidin kıblesinde bulunan hurma kütüğüne geldi ve öfkeli olarak dayandı. Cemaatin içerisinde Ebu Bekir ve Ömer de varlardı. Bunlar çekinip bir şey söylemediler. İnsanların çabuk çıkmak isteyenleri dışarı çıkıp namaz kısaldı dediler.

Zul-Yedeyn ayağa kalktı ve:

−Ya Rasulallah! Namaz kısaldı mı yoksa sen mi unuttun? dedi.

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sağa ve sola baktı ve:

−Zul-Yedeyn ne söylüyor? buyurdu.

Doğru söyledi, iki rekattan başka kılmadınız dediler. Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) iki rekat daha kıldırdı ve selam verdi. Sonra tekbir alıp secdeye vardı, sonra tekbir alıp başını secdeden kaldırdı. Sonra tekrar tekbir alıp secdeye vardı. Sonra tekbir alıp başını secdeden kaldırdı..." (Müslim 573/97, Buhari 569, Malik 1/93/58, Ebu Avane 2/195, Ebu Davud 1011, Nesei 1223, İbn Mace 1214, Beyhaki 2/354, Ahmed 2/234, Albani İrva2/130)

İmran bin Husayn(r.a) şöyle dedi:

"Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ikindi namazında üçüncü rekatta selam verdi. Sonra kalkıp evine girdi.

Arkasından elleri uzun bir kimse kalktı ve:

−Namaz kısaldı mı? Ya Rasulullah! dedi.

Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) öfkeli olarak dışarı çıktı ve terk etmiş olduğu rekatı kıldırdı. Sonra selam verdi, sonra sehvi için iki kere secde yaptı, sonra selam verdi." (Müslim 574/102, Ebu Avane 2/198, 199, Ebu Davud 1018, Nesei 1236, İbn Mace 1215, İbn Hibban 2654, Ahmed 4/427, Tayalisi 847, İbn Huzeyme 1054, Beyhaki 2/335, Albani İrva300)

⦁ NAMAZDAN SELAM VERİP ÇIKTIKTAN SONRA, FAZLA REKAT KILDIĞINI HATIRLAYAN KİMSE NE YAPAR?

Abdullah ibn Mesud(r.a) şöyle dedi:

"Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) öğle namazını beş rekat olarak kıldırdı. Selam verince kendisine:

−Namaz artırıldı mı? dendi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

Bu nedir? buyurdu.

Beş rekat kıldınız dediklerinde sehvi için iki kere secde etti." (Müslim 572/91, Buhari 491, Ebu Davud 1019, Nesei 1253, 1254, Tirmizi 392, İbn Mace 1205, Beyhaki 2/341, Begavi 756, İbn Hibban 2658)


⦁ Tilavet Secdesi

Tilavet secdesi, Kur'an-ı Kerim'de on dört yerde geçen secde ayetlerinden birini okumak veya işitmek durumunda yapılması gereken secdeye denir. Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in, içinde secde ayeti bulunan bir sure okuduğunda secde ettiği, sahabenin de onunla birlikte secde ettiğine dair rivayetler mevcuttur. Bunlardan bazıları şöyledir:

İbn Ömer(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v), içerisinde secde ayeti olan süreyi okur, (ayetler geldikçe) secde ederdi; biz de secde ederdik. Öyle ki (izdiham sebebiyle) namaz dışı vakitlerde alnımızı koyacak secde yeri bulamadığımız olurdu. (Buhari, Sücudu'l-Kur'an 9, 8, 12; Müslim, Mesacid 103/575; Ebu Davud, Salat 333/1411, 1412, 1413)

Ebu Hüreyre(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) buyurdular ki: "Ademoğlu secde ayeti okur ve secde ederse şeytan ağlayarak ayrılır ve 'Yazık bana, insanoğlu secdeyle emredildi ve secde etti, mukabilinde ona cennet var. Ben de secdeyle emrolundum ama ben itiraz ettim, benim için de ateş var' der." (Müslim, İman 133/81)

Tilavet secdesi şöyle yapılır: Başta, tilavet secdesi yapacak kişinin abdestli, üstünün başının temiz ve avret yerlerinin de örtülü olması şarttır. Tilavet secdesi yapmak niyetiyle abdestli olarak kıbleye dönülür ve eller kaldırılmaksızın "Allahuekber" diyerek secdeye varılır. Üç kere "Sübhane rabbiyel ala" denildikten sonra yine "Allahuekber" diyerek kalkılır.Tilavet secdesini hemen yerine getirmek mecburiyeti olmamakla birlikte; bu secdenin anlamına ve amacına uygun olan davranış, mümkünse secdenin hemen o anda yapılmasıdır. Namazda secde ayeti okuyan kimsenin namaz gereği yapacağı secdelerin, aynı zamanda tilavet secdesi görevi de göreceğini söylemek daha makul ve namaz disiplini bakımından daha uygundur.

⦁ Şükür Secdesi

Bir nimete kavuşan veya bir sıkıntıdan kurtulan müslümanın, şükrünü yerine getirmek maksadıyla Allah rızası için yaptığı secdeye "şükür secdesi" denir. Bu secdenin abdestli olarak yapılacağı konusunda bir hadis bulunmamakla bereber, namaza kıyas edilerek abdest gerekli görülmüştür. Şükür secdesi şöyle yapılır: Kıbleye dönerek tekbir alıp secdeye varılır; secdede iken tesbihatta bulunduktan sonra Allah’a hamd ve şükür edilip, yine tekbir alarak ayağa kalkılır. Bununla ilgili bazı hadisler şöyledir:

Ebu Bekre(r.a) şöyle dedi:

"Resulullah(s.a.v) sürurlu bir hadiseyle veya sürur veren bir hadiseyle karşılaşınca Allah'a şükretmek üzere secde ederdi." (Ebu Davud, Cihad 174,/2774; Tirmizi, Siyer 25,1578; İbn Mace, İkamet 192,/1394)

Sad bin Ebu Vakkas(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) ile birlikte Mekke'den çıktık. Medine'ye gitmeyi arzu ediyorduk. Yolun bir yerine (Azvera'ya) ulaşınca, Aleyhissalatu vesselam ellerini kaldırıp Allah'a dua etti ve secdeye kapandı. Uzun müddet öyle kaldı. Sonra kalkıp yeniden ellerini kaldırdı, bir müddet (öyle kaldı). Sonra tekrar secdeye kapandı. Bu şekilde üç kere secde yaptı. Sonra dedi ki: "Ben Rabbimden talepte bulundum ve ümmetime şefaat ettim. Rabbim, ümmetimin üçte birini bana verdi. Ben de Rabbim için şükür secdesine kapandım. Sonra başımı yerden kaldırıp, ümmetim lehinde tekrar (mağfiret için) talepte bulundum; bana ümmetimin üçte birini daha verdi. Ben de Rabbime şükür secdesinde bulundum. Sonra başımı kaldırdım ümmetim için tekrar talepte bulundum, bana ümmetimin son üçte birini de verdi. Ben de Rabbime şükür secdesine kapandım." (Ebu Davud, Cihad 174,/2775)

NAMAZIN KILINIŞI

Mütevatir haber; yalan üzerinde kasıtlı veya kasıtsız birleşmelerini aklın kabul edemeyeceği kalabalık topluluklar tarafından, tevatür yoluyla nakledilen haberlere denir. Sünnet dediğimiz Resulullah(s.a.v)'in zaman ve mekan sınırlarını aşan örnekliği de, bu şekilde günümüze kadar yaşayan bir süreklilikle taşınmıştır. Örneğin abdest, namaz, zekat, oruç ve hac gibi temel ibadetlerin yapılışı ile ilgili haberler; bu tür kesinliği tevatür yoluyla sabit olmuş ve sonraki kesimler için ispatlanmaya ihtiyaç duyulmayan kesin bilgilere dönüşmüşlerdir. 

Hadis rivayetleri ise, sünneti anlamaya yardımcı olan ve sünnetten izler taşıyan ahad haberlerdir. Zira hadisler, Rasulullah(s.a.v)'in uygulamalarının, yani vakıanın aynen aktarımı değil, şahitlerin (sahabenin) o yaşantının nasıl olduğu hakkında hatırladıktan kadarıyla sözlü bilgi aktarımlarıdır. Bu haberler vakıayı motamot ve kuşatıcı bir şekilde aktaramaz. Dolayısıyla hadisler, sünnetten iz taşımakla birlikte, sünnetin kendisi değildir. Bu itibarla; namazla ilgili çok sayıda detay içeren rivayetten, bu başlık altında sadece birkaçına yer verilmiştir. Dileyenler mevcut hadis külliyatından ilgili tüm hadislere ulaşabilirler.

Fadi İbnü'l Abbas(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) buyurdular ki: "Namaz ikişer ikişer kılınır. Her iki rekatta bir teşehhüd vardır. Namazda huşu duyulur (tazarruda bulunulur), temeskün (tezellül) izhar edilir. Ellerini kaldırırsın." Şöyle de dedi: "Ellerini, içleri kendi yüzüne dönük olarak Rabbine kaldırır, isteklerini (ısrarla tekrarla söyleyerek) istersin: "Ya Rabbi! Ya Rabbi! Ya Rabbi!..." Kim bunu yapmazsa namazı eksiktir" (Tirmizi, Salat 283/385).

Malik bin Huveyris(r.a) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

"Dönünüz ailelerinizin yanında olunuz! Onlara dini bilgileri öğretiniz! Beni nasıl namaz kılıyor olarak gördüyseniz öylece namaz kılınız! Namaz vakti geldiğinde içinizden biri ezan okusun. Yaşlınız da size imam olsun!" buyurdu. (Buhari 673, Müslim 674/292, Nesei 780, Tirmizi 205, İbn Huzeyme 396, Begavi 431, Ahmed 3/436, Albani İrva 213)


Ebu Hureyre(r.a) şöyle dedi:

Rasulullah(s.a.v) mescidin bir tarafında oturuyor iken, bir adam mescide girdi ve namaz kıldı. Sonra gelerek Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e selam verdi.

Rasulullah(s.a.v):

"Ve Aleykumu’s-Selam, dön ve namazını tekrar kıl, çünkü sen namazı kılmadın!" buyurdu.

Adam döndü namazı kıldı. Sonra gelerek Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e selam verdi.

Rasulullah(s.a.v):

"Ve Aleykumu’s-Selam, dön ve namazı tekrar kıl, çünkü sen namazı kılmadın!" buyurdu.

İkincide veya ondan sonrakinde adam:

"Bana öğret ya Rasulallah!" dedi.

Rasulullah(s.a.v):

− "Namaza kalktığın vakit mükemmel bir abdest al, sonra kıbleye yönel ve tekbir getir! Sonra ezberinde Kur’an’dan kolayına gelen ayetlerden oku! Sonra rüku et ve rükuda mutmain oluncaya kadar kal! Sonra doğrul ve mutmain oluncaya kadar ayakta dimdik dur! Sonra secde et ve secdede mutmain oluncaya kadar bekle! Sonra doğrul ve mutmain oluncaya kadar otur! Sonra tekrar secde et ve secdede mutmain oluncaya kadar bekle! Sonra tekrar doğrul ve mutmain oluncaya kadar otur. Sonra namazının hepsinde işte böyle yap!’ buyurdu." (İbn Mace 1060, Buhari 766, Müslim 397/4546, Ebu Avane 2/103, Ebu Davud 856, Nesei 883, Tirmizi 303, Beyhaki 2/1537, Ahmed 2/437, Albani İrva 289)

EZAN VE KAMET

Ezan sözlükte duyurmak, bildirmek, çağrıda bulunmak anlamına gelir. Ezan okuyana müezzin denir. Farz namazlar için ezan okumak, bu namazların kılınacağını ilan edip bildirmek Kur'an ve sünnetle sabittir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır: "(Ezanla) birbirinizi namaza çağırdığınız zaman (onu) bir eğlence ve oyun yerine koyuyorlar. Bu davranışları, kendilerinin akıl ermez bir topluluk olmalarındandır." (Maide/58); "Ey inananlar! Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman Allah'ı anmaya koşun..." (Cuma/9). Peygamber Efendimiz(s.a.v)'e atfedilen bir hadiste de "...Namaz vakti geldiğinde içinizden biri ezan okusun..." buyrulmuştur (Buhari, Ezan 17, 18, 49, Müslim, Mesacid, 292).

Müslümanlığın en büyük alametlerinden biri olan ezan, sahabeden bazılarının aynı şekilde gördükleri bir rüyaya dayanarak Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in emri üzerine bugünkü şekliyle okunmaya başlamıştır (bkz. Ebu Davud, Salat 28/505-507 ve Ebu Davud, Salat 28,30/499,512; Tirmizi, Salat 139/189). O günden bugüne müezzinlik için erkeklerden akıllı, yetkin ve takva sahibi olanlar tercih edilmiştir. Müezzinler güzel ve gür sesli olmalıdır. Nitekim Peygamberimiz(s.a.v) yirmi kişiye ezan okutturup dinlemiş, içlerinden Ebu Mahzure'nin sesini beğenmiştir (Darimi, Salat/7). Ezan namaz için olduğu kadar, aynı zamanda İslam için de bir çağrıdır. Şöyle ki ezanla bir taraftan namaz vaktinin girdiği duyrulurken diğer taraftan Allah(c.c)'ın varlığı, birliği, büyüklüğü, Peygamberimiz(s.a.v)'in risaleti, namazın kurtuluş ve mutluluğun anahtarı olduğu ilan edilmektedir. Yeryüzünde namaz vakitleri değişik saatlere rastladığından, bu ilahi mesaj gece gündüz aralıksız olarak haykırılmış olmaktadır.

Ezanın sözleri şöyledir: Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber; eşhedü en la ilahe illallah, eşhedü en la ilahe illallah; eşhedü enne Muhammeden Resulullah, eşhedü enne Muhammeden Resulullah; hayye ales salah, hayye ales salah; hayye alel felah, hayye alel felah; Allahü ekber, Allahü ekber; la ilahe illallah. Sabah ezanında "Hayye alel felah" denildikten sonra iki defa "es salatü hayrün minen nevm" (Namaz uykudan hayırlıdır) denilir. Erkekler yalnız başlarına yahut cemaatle namaz kılacakları zaman kamet getirilir. Kamet ezan sözlerine ilave olarak, "hayye alel felah" tan sonra iki kere "kad kametis salah" (namaz başladı) demek suretiyle yapılır.

Ezan okumak için vaktin girmesi ve abdestli olunması şarttır. Her namaz için bir ezan ve bir kamet yapılır. Sadece cuma namazında iki ezan bulunmaktadır. Bu bakımdan, bir camide vakit namazı ezan okunarak ve kamet getirilerek cemaatle kılınmışsa, daha sonra tek veya cemaat olarak aynı vakti o camide kılacak olanların tekrar ezan ve kamet okumaları gerekmez. Evde veya kırda tek başına kılınacak farz namazlarda ise hem ezan, hem de kamet getirilmesi daha faziletli olup yalnız kametle de yetinilebilir.

Ezan ve kamet vakit namazlarında sünnettir. Ezan ve kamet vaktin değil, namazın sünneti olduğu için kaza namazı kılarken de ezan ve kamet okumak sünnet kabul edilmiştir. Birden fazla kaza namazı kılınacak ise, her bir namaz için ayrı ayrı ezan ve kamet getirilmesi daha faziletli görülmüştür. Bununla birlikte aynı yerde birden fazla kaza kılınacak olduğunda bunların ilkinde bir kere ezan okunup, diğerlerinde sadece kametle yetinilmesi de mümkündür.

Ezan ve kametin sözleri sırasınca ve tertibe göre okunmalıdır. Ezan okunurken her cümle arasında biraz bekleme yapılır ve ikinci cümlelerde ses biraz daha yükseltilir. Kamet ise duraklama yapmaksızın seri okunur. Ezan okunurken ezanı duyanların dinlemeleri ve konuşmayı kesmeleri gerekir. Kur’an okuyan kimsenin de durup ezanı dinlemesi daha uygun görülmüştür. Ezan ve kameti işiten kimsenin bunları müezzin gibi kendi kendine tekrar eder (Buhari, Ezan/7). Müezzin "Hayye ales salah" ve "Hayye alel felah" derken, bu esnada "La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim"; sabah ezanında "essalatü hayrün minnen nevm" dediğinde ise, "sadakte ve berrirte" (doğru ve iyi söyledin) der.

Peygamber Efendimiz(s.a.v) ezanı dinledikten sonra şu duayı okuyan kimseye şefaatinin hak olacağını bildirmiştir (Buhari, Ezan/ 8):

"Allahümme rabbe hezihid davetit temme; vessalatil kaime, ati Muhammedenil vesilete velfazileh. Veb'ashü megamen mahmudenillezi veadteh." (Ey bu eksiksiz davetin ve kılınacak namazın Rabbi olan Allahım! Muhammed'e vesileyi ve fazileti ver! Ve O'nu vaad ettiğin Makam-ı Mahmud'a yükselt.)

NAMAZ NERELERDE KILINIR?

Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in ümmetine bahşedilmiş nimetlerden birisi de her yerde ibadetini yapabilme imkanı tanınmasıdır. Bu bakımdan temiz olmak şartıyla, her yerde namaz kılınabilir.

Cabir(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) şöyle buyurdular: "Küre-i arz bana bir mescid ve temiz kılındı. Ümmetimden her kim bir namaz vaktine ulaştımı nerede olursa namazını kılsın." (Nesai, Mesacid 42,/2, 56)

İbn Ömer(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) yedi yerde namaz kılmayı yasakladı: "Mezbele (çöplük), meczere (hayvan kesilen yer), makbere (mezarlık), yol geçeği, hammam, deve damı, Beytullahil-Haram'ın damının üstü." (Tirmizi, Salat 255/346)

Ebu Hureyre(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) şöyle dediler: "Allah yahudilere ve hıristiyanlara lanet etsin. Peygamberlerinin kabirlerini mescide çevirdiler." (Ebu Davud'un dışındaki bir rivayette Hz. Aişe'den şu ziyadeye yer verilmiştir: "Eğer bu (endişe) olmasaydı, (Resulullah'ın) kabri açıkta bulundurulacaktı. Ancak mescid ittihaz edilmesinden korkuldu.") (Buhari, Salat 54; Müslim, Mesacid 20/530; Ebu Davud, Cenaiz 76; Nesai, Cenaiz 106/4, 95, 96)

Ata bin Yesar(r.a) şöyle dedi:

Resulullah (sav) şöyle dua buyurdular: "Allahım, kabrimi ibadet edilen bir put kılma" (ve devamla dedi ki): "Nebilerinin kabirlerini mescidler haline getiren bir kavme Allah'ın öfkesi artmıştır." (Muvatta, Kasru's-Salat 85, (1, 172)

İbn Ömer(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) şöyle buyurdular: "Namazlarınızdan bir kısmını evlerinizde kılın, sakın onları kabirlere çevirmeyin!" (Buhari, Salat 52, Teheccüd 38; Müslim, Musafirin 208/777; Ebu Davud, Salat 346/1448; Tirmizi, Salat 331/451); Nesai, Salatu'l-Leyl 1/3, 197)

Cabir(r.a) şöyle dedi:

Aleyhissalatu vesselam şöyle emretmiştir: "Sizden kim namazını mescidde kılarsa namazından bir pay da evi için ayırsın. Zira Allah, evinde kılacağı namaz için dahi bir hayır takdir etmiştir." (Müslim, Müsafirin 210/778)

Muaz bin Cebel(r.a) Şöyle dedi:

"Resulullah(s.a.v) bağ ve bahçelerde namaz kılmayı da müstehab (sevimli ve hoş) addederdi." (Tirmizi, Salat 249/334)

Enes(r.a) şöyle dedi:

Ravinin büyükannesi Müleyke(r.a) hazırladığı bir yemeğe Resulullah(s.a.v)'ı davet etti. (Efendimiz şeref vererek) yemekten yediler. Sonra: "Kalkın size namaz kıldırayım!" buyurdular. Enes(r.a) der ki: "Ben uzun müddettir kullanılmaktan kararmış olan hasırımızı getirdim, üzerine su çiledim. Aleyhissalatu vesselam, üzerinde namaza durdu. Ben ve yetim, arkasında saf yaptık, yaşlı (annem) de bizim arkamızda durdu. Resulullah(s.a.v) bize iki rekat (nafile namaz) kıldırıp, sonra ayrıldı." (Buhari, Salat 20, Ezan 78, 161, 164, Teheccüd 25; Müslim, Mesacid 266-268/658-660; Muvatta, Kasru's-Salat 31/1, 153); Ebu Davud, Salat 71/612, 658; Tirmizi, Salat 173/234; Nesai, Mesacid 43/2, 56, 57, İmamet 19/2, 85-86)

Enes(r.a) şöyle dedi:

"Biz çok sıcak günlerde Resulullah(s.a.v)'la birlikte namaz kılardık. Birimiz alnını sıcak sebebiyle yere koyamayacak olsa, giysisini serer onun üzerine secde ederdi." (Buhari, Amel fi's-Salat 9, Salat 23, Mevakit 11; Müslim, Mesacid 191/620; Ebu Davud, Salat 93/660; Tirmizi, Salat 411/584; Nesai, İftitah 149/2, 216; İbn Mace, İkametü's Salat 64/1033)

NAMAZDA SÜTRE EDİNMEK

Sütre, namaz kılacak kişinin önünden geçilmesine engel olmak için önüne koyduğu veya bu amaçla yöneldiği şeyi ifade eder. Duvar, direk, ağaç veya yere dikilmiş değnek gibi dik duran ve huşuya engel olacak ölçüde sallanmayan nesneler sütre edinilebilir. İster kapalı, ister açık alanda olsun zorunlu olmadıkça namaz kılan birisinin önünden geçilmemelidir. Bir hadiste namaz kılanın önünden geçmektense 40 yıl beklemenin daha hayırlı olacağı belirtilmiştir (Buhari, Salat/101; Müslim, Salat/261). Namaz kılan kişinin ise uygun bir yere durmak veya sütre koymak suretiyle önünden geçilmemesi için önlem alması gerekmektedir. Bir hadiste, "Sizden biri namaz kılacağı zaman bir sütreye doğru kılsın, bu sütreye yakın dursun ve önünden kimsenin geçmesine imkan bırakmasın." buyrulmuştur (Buhari, Salat/100; Ebu Davud, Salat/107).

Gerek imam gerekse tek başına namaz kılan kimse için sütre edinmek sünnettir. Cemaatle kılınan namazlarda, sadece imamın sütre edinmesi yeterli olup diğerlerinin sütre koyması gerekmez (Buhari, Salat/90). Namaz kılanın önündeki sütrenin ardından geçmekte bir sakınca yoktur. Sütre gerisinde namaz kılan kişi imkanı nispetinde, önünden insanların geçmesine engel olmalıdır. Zira bir hadiste, "Sizden biri, halka karşı sütre olacak bir şeyin gerisinde namaz kılarken, biri önünden geçmeye kalkarsa ona mani olsun, (beriki haddini bilmeyip) ısrar ederse onunla mücadele etsin. Zira o, (bu haliyle ) şeytandır." buyrulmuştur (Buhari, Salat/100, Bed'ül-Halk/11). Namaz kılanın önünden bilerek geçen kimse mükellef ise günah işlemiş olur; ancak önünden geçilen kişinin namazı bozulmaz. Açık alanda ve büyük camilerde namaz kılanın secde mahalline girmemek kaydıyla önünden geçilebilir.

CAMİ

Arapça "cem" kökünden türeyen cami kelimesi terim olarak, toplayan, bir araya getiren anlamına gelir. Kur'an'da ve hadislerde "cami" yerine "mescid" kelimesi geçmektedir. Mescid, arapçada eğilmek, tevazu ile alnı yere koymak manasına gelen sücud kökünden "secde edilen yer" anlamında bir mekan ismidir. Namazın rükünlerinden en önemlisi olan secde, Kur’an’a göre insanın daha ilk yaratılışında şahit olduğu bir hürmet ifadesidir (örneğin bkz. Bakara/34, Araf/11, İsra/61). Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in bildirdiğine göre kulun Allah(c.c)’a en yakın olduğu an secde anıdır (bkz. Müslim, Salat, 215; Nesai, Mevaḳitus-salat, 35). Kur’an’da insanların ibadet etmesi için inşa edilen ilk mabedin Kabe olduğu haber verilmektedir (Ali İmran/96). Cuma namazı kılınan ve hatibin hutbe okuması için minber bulunan mescidler cami, minberi bulunmayan yani cuma namazı kılınmayan küçük mabedler ise sadece mescid olarak anılmaktadır. Namaz kılınan yer demek olan "musalla" ise, Peygamber Efendimiz(s.a.v) döneminde bayram ve cenaze namazı kılınan yerler için kullanılmıştır. Yol boylarındaki üstü açık mescidlere ise "namazgah" denilmiştir.

Kur'an'da mescidlerin yalnız Allah(c.c)'a ait olduğu (bkz. Cin/18) ve buraları ancak Allah(c.c)’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah(c.c)’tan başkasından korkmayan kimselerin imar edebileceği buyrulmaktadır (bkz. Tevbe/18). Bu itibarla mecazen "Beytullah" yani "Allah(c.c)’ın evi" olarak adlandırılan mescid ve camiler kutsal mekanlardır. Nitekim Kur'an'dan bu konuyla ilgili olarak, Hz.Musa(a.s)'ya ilahi vahyi aldığı yerin kutsallığı belirtilerek ayakkabılarını çıkarmasının (bkz. Taha/11-14) ve evlerin namaz kılınacak yerler yapılmasının (bkz. Yunus/87) emredildiğini öğrenmekteyiz. Bu bilgiler ışığında mescidlere, camilere ve evler de dahil olmak üzere namaz kılınan her yere neden ayakkabısız girildiğini daha iyi anlamaktayız.

Her müslümanın mabedlerin kutsallığının ve saygınlığının korunması noktasında gereken önem ve hassasiyeti göstermesi gerekir. Mescid ve camiler dünyanın en huzurlu, emniyetli ve sakin yerleri olmalı; Yüce Allah(c.c)’a ibadet dışında başka amaçlar için kullanılmamalıdır. Mescidlere güzel ve temiz elbiseler giyinerek gidilmeli (bkz. Araf/31); buralarda gürültü yapmak, kötü kokuya sebebiyet vermek gibi başkalarını rahatsız edici davranışlardan kaçınılmalıdır. Bununla ilgili hadislerden bazıları şöyledir:

Ebu Said(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) mescidde itikafa girmişti. Cemaatin Kur'an'ı cehri olarak okuduklarını işitti. Perdeyi aralayıp şöyle seslendi: "Bilin ki, herkes Rabbine hususi şekilde münacaatta bulunuyor, birbirinizi (seslerinizle) rahatsız etmeyin. Biriniz okurken (veya namazda iken) diğerinin kıraatini bastırmasın." (Ebu Davud, Salat 315, (1332)

Cabir(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) buyurdular ki: "Kim sarımsak veya soğan yerse bizden uzak dursun -veya mescidimizden uzak dursun- evinde otursun." Bazan Resulullah (sav)'a içerisinde yeşil sebzeler bulunan tencere getirildi de onda koku bulur ve (ne olduğunu) sorardı. Kendisine sebze nevinden ne olduğu haber verilince, tencereyi, beraberindeki arkadaşlarından birini göstererek ona vermelerini söylerdi. Aleyhissalatu vesselam, onun yemekten çekindiğini görünce: "Sen bana bakma, ye! Zira ben senin gibi değilim, senin konuşmadığın (meleklere) konuşuyorum" derdi. (Buhari, Etime 49, Salat 160, İtisam 24; Müslim, Mesacid 73/564); Ebu Davud, Etime 41/3822; Tirmizi, Et'me 13/1807; Nesai, Mesacid 16/2,43)

Hakim bin Hizam(r.a) şöyle dedi:

"Resulullah(s.a.v) mescidde kısas infazını, şiir okunmasını ve hadlerin tatbik edilmesini yasakladı." (Ebu Davud, Hudud 38/4490)

Amr bin Şuayb an ebihi an ceddihi(r.a) şöyle dedi:

"Resulullah(s.a.v) mescidde alış veriş yapmayı, yitik ilan edilmesini, şiir okunmasını, yasakladı. Keza cuma günü namazdan önce (ilim, vaaz) halkası teşkil edilmesini de yasakladı." (Ebu Davud, Salat 220, (1079); Tirmizi, Salat 240, (322); Nesai, Mesacid 22, 23, (2, 47, 48)

CEMAATLE NAMAZ

Cemaat "toplamak, bir araya getirmek" anlamındaki cem mastarından türeyen arapça bir isim olup sözlükte "insan topluluğu" manasına gelir. Dini terim olarak ise, ibadet etmek için bir araya gelen topluluğu ifade eder. Kur'an'da "...rüku edenlerle birlikte siz de rüku edin." (Bakara/43) buyrulması ve Peygamber Efendimiz(s.a.v)’den, düşman korkusunun bulunduğu sefer halinde bile müslümanlara namazı cemaatle kıldırmasının istenmesi (bkz. Nisa 4/101-102), namazın normal zamanlarda öncelikle cemaatle kılınması gereğini ortaya koyar. Öte yandan sahih hadislerde, cemaatle kılınan namaza verilecek sevabın tek başına kılınan namazın sevabından yirmi beş veya yirmi yedi kat fazla olduğu ( bkz. Buhari, Ezan 30, 31; Müslim, Mesacid 249, 650; Muvatta, Cema'a 1; Tirmizi, Salat 161, 215; Nesai, İmamet 42, 2,103) ve cemaate gitmek için atılacak her adımın mükafatlandırılacağı bildirilmiştir (bkz. Buhari, Ezan 30, Cuma 2; Müslim, Salat 272 649; Ebu Davud, Salat 49, 559; Tirmizi, Salat 245, 330; İbn Mace, Mesacid 16, 788).

Peygamber Efendimiz(s.a.v), cemaatin iki kişiden meydana gelebileceğini ifade etmiştir (Buhari, Ezan, 35; Nesai, İmamet, 43-45). Buna göre imamdan başka bir kişinin katılmasıyla cemaat oluşur. Cemaatle namaz kılmanın fazileti kadın ve erkek için aynı derecededir. Kur'an'da Hz.Meryem'e hitaben "...Rabbine divan dur, secdeye kapan ve rüku edenlerle birlikte rüku et." (Ail İmran/43) buyrulmuş olmasından, kadınlar hakkında cemaatle namazın teşvik edildiği anlaşılmaktadır. Nitekim hadis kaynaklarında yer alan bazı rivayetler de bunu teyit etmektedir. Şöyle ki bu rivayetlerde Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in ısrarla kadınların camiye gitmelerine engel olunmamasını istediği, onların geceleri bile camiye gitme taleplerinin olumlu karşılanmasını emrettiği ifade edilmektedir (örneğin bkz. Buhari, Ezan, 162, Nikaḥ, 116; Müslim, Salat, 134-136; Ebu Davud, Salat, 52).

Cemaatle kılınan namazlar, esas itibariyle farz namazlardır. Cuma namazı da ancak cemaatle kılınabilir. Bayram namazları, vitir namazı, teravih namazı, yağmur duası namazı ve güneş tutulması dolayısıyla kılınan namaz da cemaatle kılınan sünnet namazları teşkil eder. Dinimizdeki kolaylaştırma prensibinin (bkz. Bakara/185-286, Nisa/28, Maide/6, Araf/157, Hac/78, Tegabun/16) bir gereği olarak, belirli mazeretlerin varlığı halinde cemaatin terk edilmesi mümkündür. Hadislere dayanarak belirlenen belli başlı mazeretler şunlardır:

Can ve mal güvenliğinin bulunmayışı, hastalık, körlük, aşırı yaşlılık veya yürüyemeyecek kadar felçli olma gibi önemli bedeni özürler, havanın çok soğuk veya çok sıcak olması, şiddetli rüzgar, kar, yağmur, çamur, zifiri karanlık, hastaya bakma, cemaate gittiği takdirde bir daha elde edemeyeceği ilmi bir fırsatı kaçırma, cenaze hizmetleriyle meşgul bulunma, kaybolan bir malı arama gibi önemli meşguliyetler, soğan ve sarımsak gibi koku yapan şeyleri yemiş olma gibi durumlar cemaate katılmama için mazeret kabul edilmiştir. Ayrıca abdestin sıkışık olması, yolculuğa çıkma hazırlığında olmak, karnın aç olup arzu edilen bir yemeğin hazır olması gibi durumlarda da gerekli iç huzurunun sağlanması ihtimali zayıfladığından cemaate gidilmeyebilir.

Mazeret hususunu İbn Abbas(r.a)'tan rivayet edilen şu hadis en güzel şekilde özetlemektedir: Resulullah(s.a.v) buyurdular ki; "Kim, müezzini işitir ve kendini engelleyen bir özrü olmadığı halde cemaate katılmazsa, kıldığı namaz (kamil bir sevapla) kabul edilmez." (Ey Allah'ın Resulü!) denildi, meşru özür nedir? "Korku veya hastalıktır!" buyurdu (Ebu Davud, Salat 47, 551). Burada şunu önemle belirtmek gerekir ki; hadiste vurgulanan korku ve hastalık sadece bireysel olarak anlaşılmamalıdır. Kişinin sorumluluğuna giren diğer insan, mal ve eşya gibi hususlar da bu kapsamda düşünülmelidir. Örneğin camiye gittiği takdirde bakmak zorunda olduğu hastanın, zarar görmesinden korkan kişi için aynı hüküm geçerlidir. Hava muhafeleti gibi tabii engellerle ilgili İbn Ömer(r.a)'den rivayet edilen bir hadis ise şöyledir: "Resulullah(s.a.v) sefer sırasında, soğuk veya yağmurlu gecelerde müezzine (ezan sırasında) şöyle söylemesini de emrederdi: Dikkat! namazlarınızı yerlerinizde kılacaksınız!" (Buhari, Ezan 18, 40; Müslim, Müsafirin 22/697; Muvatta, Salat 10/1, 73; Ebu Davud, Salat 214/1060-1064; Nesai, Ezan 17/2,15).

Cemaatle namaz kılmanın kendine has adabı vardır. Peygamber Efendimiz(s.a.v) kamet duyulduğunda namaza kalkılmasını, camiye giderken vakarlı ve rahat olunmasını, yetişilen kadarının kılınıp kalan kısmın tamamlanmasını emretmiştir (Buhari, Ezan, 23). Ayrıca müezzin kamet getirmeye başlayınca veya farz namaza durulunca başka namaz kılınmayacağı hadislerle (Buhari, Ezan, 38; Müslim, Müsafirin, 63-64) bildirilmiştir.İftitah tekbirini imamla beraber almak daha faziletli olmakla birlikte (Tirmizi, Salat, 64) Resul-i Ekrem, huşuya engel olacağı için namaza yetişmek amacıyla koşmamayı tavsiye etmiştir (Buhari, Ezan, 20, 21). Ayrıca cemaatle kılmanın fazileti dolayısıyla namazın hangi kısmında olursa olsun (kıyam, rüku, secde ve oturuş) imama uymaya teşvikte bulunmuş (Tirmizi, Salat, 414), cemaatle namazın bir rekatına yetişen kimsenin o namaza yetişmiş sayılacağını belirtmiştir (Buhari, Mevakitüs-salat, 28, 29; Müslim, Mesacid, 161, 165). Bu hadisler ve Peygamber Efendimiz(s.a.v)’in uygulaması ışığında ulaşılan sonuca göre imama rükuda iken yetişen kimse, kıyam vaziyetinde iftitah tekbirini alıp sonra rükua gitmek suretiyle namazın ilk rekatına yetişmiş sayılır.

⦁ Cemaate İlk Rekatta Yetişemeyen Kimse (Mesbuk) Ne Yapar?

İlk rekata yetişemeyen kimse "Yetiştiğinizi kılınız, yetişemediğinizi kaza ediniz" mealindeki hadis (Buhari, Ezan, 20, 21; Ebu Davud, Ṣalat, 55) doğrultusunda, imam selam verdikten sonra kalkıp kaçırdığı rekatları şu şekilde tamamlar:

(1) Kaçırdığı bir rekatsa kalkıp bir rekat kılar, oturur ve selam verir. Hepsinde de okumalar, namazların ilk rekatı gibidir.

(2) Kaçırdığı iki rekatsa dört rekatlı namazlarda kalkıp iki rekat kılar, oturur ve selam verir. Akşam veya vitir namazında ise kalkıp bir rekat kılar oturur (sadece tahiyyat okur); sonra kalkıp bir rekat daha kılar, oturur ve selam verir. Hepsinde de okumalar sırasıyla bu namazların ilk iki rekatı gibidir.

(3) Eğer dört rekatlı namazlardan herhangi birinin üç rekatını kaçırmışsa, kalkıp bir rekat kılar, oturur (sadece tahiyyat okur); sonra kalkıp iki rekat daha kılar, oturur ve selam verir. Hepsinde de okumalar sırasıyla bu namazların ilk üç rekatı gibidir.

⦁ Cemaatle Namaz Kılarken Mazereti Nedeniyle Namaza Ara Veren Kimse (Lahik) Ne Yapar?

Bu kimsenin namaza ara vermesini gerektiren durumun ortadan kalkmasından sonra usulünü biliyorsa namazına bıraktığı yerden devam eder. Eğer kılamadığı rekatlar varsa onları da imam selam verdikten sonra tamamlar. Ancak bunu uygularken bir taraftan ayrıntılara dikkat etmek diğer taraftan huşuyu korumak çok zor olduğundan bu kimsenin namazına yeniden başlayıp, kendi başına kılması daha uygun görülmüştür.

⦁ Tek Başına Namaz Kılanın Cemaate İcabeti

Tek başına namaz kılan kişinin, aşağıda açıklanan durumlarda namazını bırakarak cemaate katılması gerekli görülmüştür. Bundan maksat, hem cemaatle namaz kılmanın ecrinden istifade etmek ve hem de cemaate muhalefet görüntüsü vermemektir. Bununla ilgili bir hadis şöyledir: Bişr İbn Mihcan(r.a) babasından anlattığına göre, babası (Mihcan) Resulullah(s.a.v)'in meclisinde idi. O sırada namaz için ezan okundu. Resulullah(s.a.v) kalktı, namaz kıldı ve döndü. Mihcan hala yerindeydi. "Herkesle beraber namaz kılmana mani olan şey nedir, sen müslüman değil misin?" diye sordu. Mihcan: "Elbette müslümanım, ancak ben ailemle namazımı kılmıştım!" dedi. Efendimiz: "Mescide geldiğin zaman namaza kalkılırsa kılmış bile olsan cemaatle birlikte sen de katıl." buyurdu (Muvatta, Salatu'l-Cema'a 8, 1, 132; Nesai, İmamet 53, 2,112).

Hadislerde açıklandığı üzere cemaatle namazın bir rekatına yetişen kimse o namaza yetişmiş sayılmakta ve yetişemediği kısmı kaza edilebilmektedir. Kişi buradan hareketle cemaate yetişebilme bakımından kılınan namazın rekat sayısını, terk edeceği namazın nafile olarak değerlendirilmesi bakımından çift rekat ve vaktin uygun olması gibi kaideleri göz önünde bulundurarak cemaate katılma şeklini kendisi belirlemelidir. Bu hususta kabul görmüş uygulama örnekleri şöyledir:

Tek başına farz namaz kılan bir kimse cemaate rastladığında henüz secdeye varmamışsa, hemen namazı keserek imama uyar. Sabah ya da akşam namazını kılarken secdeye varmış olsa dahi yine namazı bırakır ve imama uyar. Ancak bunların ikinci rekatı için secdeye varmışsa, artık cemaate katılmayıp namazı kendisi tamamlar. Bu şekilde namazı kıldıktan sonra cemaate yetişse bile, kılacağı namaz nafile hükmünde olacağından artık imama uymaz. Zira nafile namaz sabah namazından sonra kılınamadığı gibi, üç rekatlı olarak da kılınmaz.

Bu kimse dört rekatlı bir namaz kılarken secdeye varmışsa, kıldığı rekatı ikiye tamamladıktan sonra selam verip imama uyar. Eğer bu namazın üçüncü rekatında bulunup da henüz secdeye varmamışsa, yine selam verip namazdan çıkarak imama uyar. Bu şekilde yalnız kıldığı rekatlar nafile namaz olmuş olur. Ancak böyle bir namazın üçüncü rekatının secdesine varmışsa, bu defa namazı kendisi tamamlar. Öğle veya yatsı namazını bu şekilde kıldıktan sonra, dilerse nafile niyetiyle imama uyabilir. Fakat bu durumda İkindi namazını kıldıktan sonra imama uymaz. Çünkü ikindi namazından sonra nafile namaz kılınmaz.

Nafile namaz kılan kimseye gelince; cemaatle sabah namazının kılındığını gören kimse, vaktin sünnetini kılmaya başlamamışsa ve yetişeceğine kanaat getiriyorsa sünneti kıldıktan sonra imama uyar. Ancak imama yetişemiyeceğinden endişe duyarsa, sünnete başlamayıp hemen imama uyar ve vaktin uygun olmaması nedeniyle artık bu sünneti kaza etmez.

Öğle, ikindi ve yatsı namazlarının cemaatle kılınmaya başladığını gören kimse ise, bunların sünnetini kılmadan doğruca imama uyar. Bu şekilde namazını kıldıktan sonra dilerse öğlenin ve yatsının kılamadığı dört rekat sünnetini kaza edebilir. İkindi namazından sonra nafile namaz kılınmadığından, ikindinin sünnetini kaza etmez. Bu namazların sünnetini kılmaya başlamış olan kişi namazını iki rekat olarak kılıp, selam verdikten sonra cemaate katılır. Ancak eğer üçüncü rekata kalkmış ise, namazını kesmeyip dördüncü rekata tamamlar. Kılınmakta olan bir cenaze namazını kaçırmaktan korkan kişi, nafile namazı hemen bırakıp bu namaz için imama uyabilir. Çünkü cenaze namazının telafi imkanı yoktur; oysa kılamadığı nafileyi sonra kaza edebilir.

⦁ Cemaatle Namazda Saf Tutmak

Saf kelimesi cemaatle kılınan namazda cemaatin yan yana düzgün biçimde sıralanmasını ve bu şekilde oluşan sırayı ifade eder. Cemaat ile kılınan namazlarda safların tertip ve düzenine riayet edilmesi sünnettir. Hadislerde meleklerin Allah(c.c) katında ön safları doldurarak muntazam bir şekilde saf tuttukları gibi saf tutulması gerektiği (bkz. Müslim, Salat 119/430; Ebu Davud, Salat 94/661; Nesai, İmamet 28/2, 92), aksi halde namaz kılanların kalplerinin ilahi bir ceza olarak birbirinden soğuyacağı ve aralarının açılacağı buyrulmuştur (bkz. Buhari, Ezan/71; Müslim Salat/62; Ebu Davud, Salat/93). Nitekim Peygamber Efendimiz(s.a.v), namaza başlamadan önce safların düzgün ve sık olmasına dikkat etmiş, saflar arasında boşluk bırakılmaması hususunda muhtelif vesilelerle ashabını uyarmıştır (örneğin bkz. Buhari, Ezan/71,72; Müslim, Salat/128). Bu itibarla imamların bu konuda gerekli hassasiyeti göstermesi ve gerektiğinde safların usulüne uygun şekilde tanzim edilmesi için cemaati uyarması gerekir.

Saf düzeninin sağlanması öncelikle safların tam olarak doldurulmasına bağlıdır. Hadislerde ilk safın diğer saflardan daha faziletli olduğu (Buhari, Ezan/9, 32; Müslim, Salat/129), ilk saflardakilerin Allah(c.c)’ın rahmetine ve meleklerin duasına mazhar olacağı (İbn Mace, İkametü’s-salat/ 51; Ebu Davud, Salat/93) bildirilmiştir. Bu nedenlerle, cemaat ile kılınan namazlarda ön safta boşluk varken safın arkasında veya daha gerilerde tek başına imama uyulması uygun görülmemiştir. Saf düzeninin gereklerinden olan diğer bir konu da, cemaatin aynı hizada durmasının sağlanmasıdır. Bu hususta Peygamber Efendimiz(s.a.v) şu uyarılarda bulunmuştur: "Safları düz kılın, omuzları bir hizaya getirin, aradaki boşlukları kapatın, kardeşlerinizin (sizi düzeltmeye çalışan) ellerine karşı nezaketli olun. Arada şeytan gedikleri bırakmayın. Kim safa kavuşursa Allah ona kavuşur. Kim de saftan koparsa Allah da ondan kopar" (Ebu Davud, Salat 94/666; Nesai, İmamet 31/2, 93). "Sizin en hayırlınız, namazda omuzları en yumuşak olandır" (Ebu Davud, Salat 94/672). Buradaki yumuşak davranma ifadesi herkesin omuzlarını biraz kısması suretiyle safa katılmak isteyene imkan vermesi şeklinde açıklanmıştır.

İmama uyacak kişi sadece bir erkek kişi ise, imamın sağ tarafında onu geçmeyecek şekilde durur. Bir hadiste "İmam safın ortasında kalacak şekilde safa durun ve (saflarınızdaki) boşlukları doldurun." buyrulmuştur (Ebu Davud, Salat, 98). Buna göre imama uyanlar birden çok iseler, imamı ortalayacak şekilde arkada dururlar. İmama uyacak kişi tek kadın ise imamın arkasına durur. Cemaat çoğalıp saf teşkil edilecek ise saflar önce erkekler safı, onun arkasında çocuklar safı ve onun arkasında kadınlar safı olacak şekilde yapılır. Cenaze namazında da saf düzenine riayet edilmesi tavsiye edilmiş ve üç saf cemaatin bulunduğu kişinin cennetlik olduğunu bildiren hadis sebebiyle (bkz. Ebu Davud, Cenaiz 43/3166; Tirmizi, Cenaiz 40/1028), cenaze namazı kılanların en az üç saf halinde durmaları uygun görülmüştür.

⦁ Cemaatle Namazın Kılınışı

Ebu Hüreyre(r.a)'den rivayet edilen bir hadiste "İmam ancak kendisine uyulmak için vardır. Öyleyse (namazda) ondan farklı davranmayın. O rükuya varınca siz de rükuya varın. Semiallahü limen hamideh dediği zaman Rabbena leke'l-hamd deyin. Secdeye gittiği zaman siz de secdeye gidin. Oturarak namaz kıldığı vakit siz de hep birlikte oturarak kılın. Namazda safı düzgün tutun. Çünkü safı düzgün tutmak namazın güzelliğindendir." buyrulmuştur (Buhari, Ezan, 74). Hadiste belirtildiği üzere cemaatle namaz şu şekilde kılınır:

İmam tekbir aldıktan sonra İmama uyan kimse de tekbir alarak namaza durur. Yalnız Sübhaneke duasını okuyup susar ve Kur'an'daki "Kur’an okunduğu zaman onu dinleyiniz ve susunuz ki merhamet olunasınız." (Araf/204) emri gereğince imamı dinler. İmam gizlice "Euzü Besmele" okur. Sonra kıraata başlayarak namazı kıldırır. Şöyle ki: sabah, cuma, bayram, teravih ve vitir namazlarının tüm rekatlarında, akşam ve yatsı namazlarının ise ilk iki rekatında Fatiha suresi ile buna ilave edeceği sure veya ayetleri sesli okuyarak cemaate işittirir.

İmam öğle ve ikindi namazının bütün rekatlarında, akşam namazının üçüncü ve yatsı namazının üçüncü ve dördüncü rekatlarında ise kıraati gizli yapar. Cemaat, sesli okumalardaki gibi yine bir şey okumadan susarak imamı bekler. Nitekim bir hadiste "Kim imamın arkasında namaz kılarsa, imamın kıraati onun da kıraatidir." buyrulmuştur (İbn Mace, İkametü's-Salat, 13). İmam rükuya gittiği zaman, imama uyan kimse de "Allah'u Ekber" diyerek rükuya gider. Rükudaki tesbihleri söyler. İmam rükudan "Semiallahü limen hamideh" diyerek doğrulduğunda ise, "Rabbenalekelhamd" der. Secdeye gittiklerinde de tekbirleri ve secde tesbihlerini okur. 3 veya 4 rekatlı namazların ilk oturuşunda sadece tahiyyat okunur. Son oturuşta ise, tahiyyat ile beraber salavat ve dualar okunarak imamla birlikte selam verilir.

İMAMLIK

Arapça "emm" öne geçmek, sevk ve idare etmek kökünden gelen imam, terim olarak cemaatle kılınan namaza önderlik eden kimse ve devlet başkanı anlamlarını taşır. İmam olmanın başlıca şartları müslüman, erkek, akılllı, ergin olmak ve namaz sahih olacak kadar Kur'an okuyabilmektir. Cemaat kadınlardan oluşmuş ise, onlara imamlık edecek kişide erkeklik şartı aranmaz. Cami dışında görevlisi olmayan yerlerde imamı belirlemek için şöyle bir sıra takip edilir: Kur'an'ı daha güzel okuyan, sünneti daha iyi bilen ve yaşça büyük olan. Şayet evde cemaat yapılacaksa evin sahibi veya onun izin verdiği kişi imam olur (bkz. 1 ve 2 nolu hadisler).

İmama uymanın geçerli olabilmesi için öncelikle imamın ve ona uyan kimsenin kıldıkları namazın aynı olması gerekir. İmama uyarak namaz kılan kişi, imamdan geride durup hizasına veya önüne geçmemelidir. İmamın imamlık yapmaya niyet etmesi şart olmadığından, tek başına farz namaz kıldığı bilinen birine uyularak da namaz kılınabilir. Eğer o kişi kendisine uyulduğunu fark ederse, sesini biraz yükseltmesi uygun olur. İmama uymanın diğer bir şartı ise, imamla cemaatin yerlerinin hakikaten veya hükmen bir olmasıdır. Namaz aynı bina içinde kılınıyorsa, içerdekilerin mekanları bir sayılır. İmamın bulunduğu mekandan yol veya ırmak gibi engellerle ayrılan yerlerde bulunanların ve imamla aralarında kadın saffı bulunanların imama uymaları caiz değildir.

Cemaatin İmamı görmesi şart olmayıp, esas olan imamın ne yaptığının bilinmesidir. Bu itibarla gerek arka saflarda, gerekse mescide ait farklı oda veya katlarda bulunanların müezzinin tebliği veya hoparlör ile imamın intikallerinden haberdar olmaları halinde imama uymaları geçerli olur. Ancak ses bağlantısının kesilmesi durumunda, imamın intikallerini takip edemeyenlerin namazları bozulur.

Cemaatle namazda imam sehiv secdesini gerektiren bir hata yaparsa, onunla birlikte cemaat de bu secdeleri yapar. İmamın sehiv secdesini gerektirecek hatayı yaptığı sırada, kişinin ona uymuş olup olmaması önemli değildir. İmama uyanın namazdayken kendi yaptığı hatalardan dolayı ise sehiv secdesi gerekmez. Ancak eğer kaçırdığı rekatları tek başına kılarken hata yaparsa, o zaman sehiv secdesi yapması gerekir. Cemaatin namazı imamın namazına bağlı olduğu için, imamın namazının bozulması durumunda cemaatin namazı da bozulur. Bu durumda imamın namazı iade etmesi gerektiği gibi cemaatin de iade etmesi gerekir. Bu nedenle imam namazının bozulduğunu fark ettiğinde, bu durumu cemaate bildirmelidir.

İmama uyan kişi, namazdaki fiilleri imama uygun şekilde yapması gerekir. Rüku ve secdeye imamdan önce gitmemeli, rüku ve secdede başını imamdan önce kaldırmamalıdır. Kıraati sadece imam yapar. Zira imamın okuması, cemaatin okuması yerine geçer. İmam okurken cemaat susar ve dinler, açıktan okunan namazlarda Fatiha'nın bitiminde amin der; kıraat dışında okunacak süphaneke ile tesbihat ve tahiyyat gibi dua ve zikirleri kendisi okur. İmama uyan kişi rükuda ve secdede tesbihi tamamlayamadan imam başını kaldırırsa, bunları tamamlamaya çalışmadan başını kaldırır; tahiyyatı bitiremeden imam üçüncü rekata kalkarsa, tahiyyatı tamamlamadan kalkabileceği gibi dilerse tamamlayıp öyle kalkar. İmam bayram tekbirlerini, birinci oturuşu, tilavet ve sehiv secdesini ve kunut duasını okumayı terk ederse ona uyanlar da terk eder. Son oturuşta imama uyan kişi tahiyyatı bitiremeden imam selam verecek olursa, tahiyyatı tamamlayıp sonra selam verir. Eğer tahiyyatı bitirmiş ve geriye salavat ile dualar kalmışsa, bu takdirde imamla beraber selam verir.

Namazın aslında bulunmayan bir hususta cemaat imama uymaz. Mesela imam namazda fazladan bir secde daha yapsa veya son oturuşu yaptıktan sonra selam verecek yerde sehven kalksa bu durumlarda cemaat ona tabi olmaz ve imamı uyarmak üzere "sübhanallah" der. Eğer imam son oturuştan sonra sehven yaptığı kıyamı secdeye varmadan önce fark edip hemen geri dönüp oturursa, birlikte selam verir ve sehiv secdesi yaparlar. İmam son oturuşta selam verecek yerde yanlışlıkla kalktığını fark etmeyip, kalktığı bu rekatı secde ile tamamlayacak olursa, cemaat kendi başına selam verip namazdan çıkar. Eğer imam son oturuşu unutarak fazla bir rekata kalkarsa, cemaat bir müddet bekler ve "sübhanallah" diyerek imamı uyarmaya çalışır. İmam durumu fark edip hemen geri dönüp oturursa, beraberce son oturuşu yaptıktan sonra selam verip sehiv secdesi yaparlar. Bu durumda cemaat imamı beklemeyerek kendi kendine selam veremez. İmam son oturuşu yapmadan kalktığını fark etmeyip kalktığı rekatı secde ile tamamlayacak olursa, imamla birlikte cemaatin de namazı bozulur.

İmam olan kişi, cemaatin nefret duymasına neden olabilecek şeylerden sakınmalıdır. Bir imamın kıraati veya tesbihleri, cemaati usandıracak düzeyde uzatması uygun değildir (bkz. 3 nolu hadis). Bazı hadislerde, cemaatin fazla olması için imamın geç kalanlara zaman tanıması teşvik edilmiştir (bkz. 4 ve 5 nolu hadisler). Namazların ilk rekatlarında okunan sure veya ayetlerin, ikinci rekatta okunandan daha uzun tutulmasına dair uygulamanın bununla ilgili olduğu kanaatindeyiz. Konuyla ilgili atıfta bulunduğumuz hadisler mealen şöyledir:

(1) Ebu Mes'ud El-Bedri(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) buyurdular ki: "Cemaate, Kitabullah'ı en iyi okuyan kimse imam olur. Eğer kıraatte (okumada) herkes eşitse, sünneti en iyi bilen; sünneti bilmede eşitseler, hicret etmede evvel olan; hicrette de eşitseler, yaşça büyük olan imam olur. Kişi misafir olduğu evin sahibine veya (emri altında çalıştığı) sultanına imamlık yapmasın, ev sahibinin baş köşesine izni olmadan da oturmasın." (Müslim, Mesacid 290/673; Tirmizi, Salat 174/236, Edeb 24/2773; Ebu Davud, Salat 61/582, 583, 584; Nesai, İmamet 3, 8/2,76-77)

(2) Ebu Said(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) buyurdular ki: "(Namaz kılacaklar) üç kişi iseler içlerinden biri imam olsun. İmamlığa ehak olan akra (Kur'an-ı Kerim'i daha iyi okur) olandır..." (Müslim, Mesacid 289/672; Nesai, İmamet 5/2, 77)

(3) Ebu Hüreyre(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) buyurdular ki: "Sizden kim halka namaz kıldırırsa namazı hafif (kısa) tutsun. Zira cemaatte zayıf, sakat hasta ve ihtiyaç sahibi vardır. Müstakil kılınca dilediği kadar uzatsın." (Buhari, Ezan 62; Müslim, Salat 186/467; Muvatta, Cemaat 13/1, 134; Ebu Davud, Salat 127/794, 795; Nesai, İmamet 35/2, 94; Tirmizi, Salat 175/236)

(4) İbn Ebi Evfa(r.a) şöyle dedi:

"Resulullah(s.a.v) öğlenin birinci rekatının kıyamını, kulağına ayak sesi gelmeyinceye kadar uzatırdı." (Ebu Davud, Salat 129/802)

(5) Salim bin Ebin Nadr(r.a) şöyle dedi:

"Mescidde namaz için ikamet okununca, Resulullah(s.a.v) cemaati az görürse oturur, (bekler)di. Kalabalık görürse kıldırırdı." (Ebu Davud, Salat 46/545)

HASTA VE ENGELLİ KİMSELERİN NAMAZI


Bismillahirrahmanirrahim.

Bakara-185 "...Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez...."

Bakara-286 "Allah hiç kimseye kaldırabileceğinin üstünde bir yük yüklemez..."

Nisa-28 "Allah, sizden (yükümlülükleri) hafifletmek istiyor. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır." 

Nisa-103 "O korkulu zamanda namazı kılıp bitirdikten sonra ayakta iken, otururken, yanlarınız üzere yatarken hep Allah'ı anın. Sükun ve emniyet haline geldiğiniz vakit, namazı tam erkanı ile kılın. Çünkü namaz, müminler üzerine, vakitleri belirli bir farz olmuştur.

Maide-6 "...Allah, size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez..."

Araf-157 "...(O peygamber) onlara iyiliği emreder ve onları kötülükten yasaklar; hem onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri ise üzerlerine haram kılar; hem onların ağırlıklarını (ağır mükellefiyetlerini) ve üzerlerinde olan zincirleri (tatbiki zor hükümleri) indirir..."

Ali İmran-191 "Onlar (o salim akıl sahipleri öyle insanlardır ki) ayakda iken, otururken, yanları üstünde (yatar) iken (hep) Allahı hatırlayıp anarlar..."

Taha-14 "Şüphesiz ben Allah'ım. Benden başka ilah yoktur. Şu halde bana kulluk et ve beni anmak için namaz kıl."

Hac-78 "...O, sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi..."

Tegabun-16 "O hâlde, gücünüz yettiği kadar Allah’a karşı gelmekten sakının..."

Şüphesiz Allah (c.c) Doğruyu Söyledi.

Enes(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) şöyle buyurdu: "Kolaylaştırın, zorlaştırmayın ve müjdeleyin." Bir rivayette de: "...Isındırın, nefret ettirmeyin..." buyrulmuştur (Buhari, İlm 12, Edeb 80; Müslim, Cihad 6, 7, 1732-1733).

Talha bin Ubeydullah(r.a) şöyle dedi:

Hz. Peygamber(s.a.v)'a Necid ahalisinden bir adam geldi. Saçları karışıktı. Kulağımıza sesinin mırıltısı geliyordu, ancak ne dediğini anlayamıyorduk. Hz.Peygamber(s.a.v)'e iyice yaklaşınca gördük ki, İslam'dan soruyormuş. Hz.Peygamber(s.a.v): "Gece ve gündüzde beş vakit namaz" demişti ki adam tekrar sordu: "Bu beş dışında bir borcum var mı?" Hz.Peygamber(s.a.v): "Hayır ancak istersen nafile kılarsın" dedi. Hz.Peygamber(s.a.v): "Ramazan orucu da var" deyince adam: "Bunun dışında oruç var mı?" diye sordu. Hz.Peygamber(s.a.v): "Hayır! Ancak dilersen nafile tutarsın" dedi. Hz.Peygamber(s.a.v) ona zekatı hatırlattı. Adam: "Zekat dışında borcum var mı?" dedi. Hz.Peygamber(s.a.v): "Hayır, ama nafile verirsen o başka!" dedi. Adam geri döndü ve gider ayak: "Bunlara ilave yapmayacağım gibi noksan da tutmayacağım" dedi. Hz.Peygamber(s.a.v) de: "Sözünde durursa kurtuluşa ermiştir" buyurdu; veya "Sözünde durursa cennetliktir" buyurdu. Ebu Davud'da. "Kasem olsun kurtuluşa erer, yeter ki sözünde dursun" şeklinde te'kidli olarak gelmiştir. (Buhari, İman 34; Müslim, İman 8, 11; Nesai, Sıyam, 1, 4, 120; Ebu Davud, Salat 1, 391; Muvatta, Kasru's-Salat fi's Sefer 94, 1, 175)

İbn Abbas(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v), Akabe (taşlaması) sabahı bineğinin üzerindeyken: "Bana (taş) toplayıver!" dedi. Ben de (şehadet ve baş parmaklarla atılabilecek büyüklükte) ufak taşlardan onun için topladım. Avucuna koyduğum sırada: "İşte bunlar gibi. Dinde aşırılıktan sakının. Sizden öncekileri dinde aşırılıkları helak etmiştir" (Nesai, Hacc, 217, 5, 268).

Hz.Aişe(r.a) şöyle dedi:

"Resulullah(s.a.v) iki iş arasında muhayyer bırakılırsa, mutlaka en kolayını tercih ederdi. Yeter ki bu günah olmasın. Eğer bir iş günah idiyse, günaha karşı insanın en uzak duranı idi. Aleyhissalatu vesselam kendisi için hiç intikam aramadı. Ama Allah'ın bir haramı ihlal edilince o zaman Allah için intikam alırdı" (Buhari, Menakıb 234, Edeb 80, Hudud 10, 42; Müslim, Fezail 77, 2327; Muvatta, Husnü'l-Hulk 2, 2, 903; Ebu Davud, Edeb 5, 4785).

Hz.Aişe(r.a) başka bir rivayetinde şöyle dedi:

Hz.Peygamber(s.a.v)'in bir hasırı vardı, geceleri perde yapıp gerisinde namaz kılardı, gündüzleri de yayıp üzerine otururdu. Halk da Resulullah(s.a.v)'ın yanına dönüp (gelip) aynen onun gibi namaz kılmaya başladılar. Sayı gittikçe arttı. Bunun üzerine Resulullah(s.a.v) onlara yönelerek şunu söyledi:

"Ey insanlar, takat getireceğiniz işleri yapın. Zira siz (dua etmekten) usanmadıkça Allah da sevap yazmaktan usanmaz. Allah'a en hoş gelen amel, az da olsa devamlı olanıdır."

Ravi der ki: Muhammed(s.a.v)'in ailesi bir iş yapınca onu sabit kılardı (artık terk etmez devamlı yapardı) (Buhari, İman 16-29, Ezan 81, Rikak 18; Müslim, Salat 283, 782; Muvatta, Salatu'l-Leyl 4, 1, 118; Nesai, Kıyamu'l-Leyl 1, 3, 218; Ebu Davud, Salat 317, 1368).

Yukarıdaki hadisle ilgili olarak Buhari'nin Ebu Hüreyre(r.a)'den yaptığı bir rivayette:

"Orta yolu tutun, güzele yakın olanı arayın. Sabah vaktinde, akşam vaktinde, bir miktar da gecenin son kısmında yürüyün (ibadet edin); ağır ağır hedefe varabilirsiniz. Unutmayın ki sizden hiç kimseye, yaptığı amel cenneti kazandırmayacaktır" buyurdu. "Sen de mi (amelinle cennete gidemiyeceksin) ey Allah'ın Resulü?" dediler. "Evet, ben de", dedi, "Allah affı ve rahmeti ile muamele etmezse ben de!" (Buhari, Rikak 18).

Yukarıdaki hadisle ilgili olarak Buhari ve Nesai'de gelen bir başka rivayette:

"Bu din kolaylıktır. Kimse (aşırı gayretle) dini geçmeye çalışmasın, (başa çıkamaz, yine de yapamadığı eksiklikleri kalır ve) galibiyet dinde kalır." buyrulmuştur (Buhari, İman 29).

Açıklama: Nisa Suresi' nin 103 ncü ayetiyle ilgili olarak "...Korku namazının imam arkasında rükulu ve secdeli kılınması şart değildir, imkanın elverdiği ölçüde kılınır" diyenlere göre bu kısmın çevirisi "Namazı kılmak istediğinizde..." şeklinde olup bu da, savaş şartlarına göre "Korku namazı ayakta, oturarak ve yatarak kılınabilir" anlamına gelmektedir. Kıyas yoluyla hastalık ve engellilik gibi mazeretlerde de namazın böyle kılınabileceği sonucuna varılmıştır.

Kaynak: Diyanet İşleri Başkanlığı Tefsiri

İmran bin Husayn(r.a) şöyle dedi:

Benim basur hastalığım vardı, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e namazı nasıl kılacağımı sordum?

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

"Ayakta namaz kıl, eğer ayakta namaz kılmaya gücün yetmez ise oturarak kıl, eğer buna da gücün yetmezse yanının üzere yatarak kıl!" buyurdu. (Buhari 1117, Ebu Davud 952, Tirmizi 372, İbn Mace 1223, Darekutni 1/380, Beyhaki 2/304, Ahmed 19840, İbnü’l-Carud 231, Albani İrva 299)

Abdullah ibn Ömer(r.a) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ben kendisiyle beraber olduğum halde ashabından hasta bir adamı ziyaret etti. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yanına girdiğinde adam bir ağaç parçası üzerine namaz kılıyordu. Adam secde ettiğinde alnını o ağaç parçasının üzerine koydu. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona işaret etti, adam da ağacı attı ve bir yastık aldı.

Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−"Onu bırak, eğer yere secde etmeye gücün yeterse et, yoksa ima ederek kıl. İma ettiğinde secdeni rükuundan daha eğik yap!’ buyurdu." (Tabarani Mucemu’l-Kebir 13082)

Hz.Aişe(r.a) şöyle dedi:

"Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i bağdaş kurmuş halde namaz kılar halde gördüm." (Nesei 1660, İbn Huzeyme 1238, Hâkim 1021)

KAZA NAMAZI

Kur’an'da ve sünnette, bile bile keyfi olarak kılınmayan namazın kazası diye bir şey yoktur. Sadece uyuyan ve unutan kimseler uyandıklarında ve hatırladıklarında namazlarını vakitleri dışında kılabilirler (bkz. 1 ve 3 nolu hadisler). Bu, onlar için bir kaza değil; eda olur. Zira Kur'an'da unutarak yapılan hataların sorumluluk doğurmayacağı (bkz. Bakara/286), uyumanın ise bir nevi ölüm hali olduğu vurgulanmıştır (bkz. Enam/60 ve Zümer/42). Nitekim Peygamber Efendimiz(s.a.v), "Biriniz uyuyakalır veya unutur da bir namazı vaktinde kılamaz ise, hatırladığı vakit o namazı kılsın; o vakit, kaçırdığı namazın vaktidir" (Buhari, Mevakit 37; Müslim, Mesacid/314-316) buyurmuştur.

Bu sebeplerden ötürü vaktinde kılınamayan vakit namazın birden fazla olması halinde, bu namazlar sırasıyla kaza edilmesi gerekir (bkz. 4 nolu hadis). Bu kapsamda sünnet namazlar kural olarak kaza edilmez; ancak vaktinde kılınmayan sabah namazı, aynı gün öğleden önce kaza edildiğinde sünneti ile birlikte kılınır (bkz. 2 nolu hadis). Ayrıca sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar, ikindiyi kıldıktan sonra ise güneş batıncaya kadar nafile namaz kılmak uygun görülmediğinden (Buhari, Mevakit 31; Müslim, Müsafirin 288, 827; Nesai, Mevakit 35, 1, 277, 278); bu namazların sünnetleri hariç olmak üzere, öğle ve cuma namazı ile yatsı namazının ilk sünneti vakti içinde kaza edilebilir. Vitir namazının ise, bunlardan farklı olarak kaza edilmesi tavsiye edilmiştir (bkz. 5 nolu hadis).

Kur'an'a göre namaz belli vakitlerde yerine getirilmesi gereken bir farz olduğundan (bkz. Nisa/103), keyfi olarak namaz kılmayan kimse büyük günah işlemiş olur. Bu nedenle Böyle bir durumda yapılması gereken şey, derhal tövbe ve istiğfar edip bir daha asla namaz kaçırmamaktır. Ancak yine de bu namazları kaza etmek, en azından tövbe ve istiğfarın kabulü yönünde önemli bir adım olacaktır. Zira Kur'an'da iyiliklerin kötülükleri gidereceği buyrulmaktadır (bkz. Hud/114). Bu ayetin tefsiri niteliğinde olan bir hadiste de, yapılan bir kötülüğün arkasından iyilik yapmanın o kötülüğü yok edeceği ifade edilmiştir (Tirmizi, Birr 55/1988).

Bismillahirrahmanirrahim.

Bakara-286 Allah hiç kimseye taşıyabileceğinden daha fazlasını yüklemez. Kişinin yaptığı her iyilik kendi yararına, her kötülük de kendi zararınadır. "Ey Rabbimiz! Unutur veya bilmeden hata yaparsak, bizi sorgulama..."

En'am-60 "Geceleyin sizi öldüren, gündüzün de ne işlediğinizi bilen, sonra belirlenmiş ecel tamamlansın diye gündüzün sizi dirilten O'dur. Sonra dönüşünüz yine O'nadır. Ardından O, yaptıklarınızı size haber verecektir."

Enam-68 "Ayetlerimiz hakkında uygunsuz sözlere dalanları gördüğünde başka bir söze geçinceye kadar onlardan yüz çevir. Eğer şeytan sana unutturacak olursa hatırladıktan sonra artık zalimler topluluğuyla birlikte oturma."

Zumer-42 "Allah, öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerin de uykuları esnasında ruhlarını alır. Ölmelerine hükmettiği kimselerinkini tutar, diğerlerini bir süreye kadar salıverir. Doğrusu bunda düşünen kimseler için dersler vardır."

Şüphesiz Allah (c.c) Doğruyu Söyledi.

Açıklama: Enam Suresi'nin 68 nci ayetinin manasının; Allah(c.c)'ın herhangi bir emrinin unutma nedeniyle yerine getirilmemesi durumunda iptal edilmeyip, hatırlandığında yerine getirilmesi hususunda genel olduğu kanaatindeyiz.

(1) Enes(r.a) şöyle dedi:

"Sizden biriniz namaz sırasında yatmış idiyse veya namaza karşı gaflet etmiş (ve unutmuş) ise, hatırlar hatırlamaz onu kılsın. Zira Allah Teala Hazretleri şöyle buyurmuştur: "Beni anmak için namaz kıl!" (Ta-Ha/14) (Buhari, Mevakitus-Salat 37; Müslim, Mesacid 314, 684; Tirmizi, Salat 131, 178; Ebu Davud, Salat 11, 442; Nesai, Mevakit 52, 53, 2, 293, 294).

(2) Ebu Katade(r.a) şöyle dedi:

Resulullah'la beraber bir gece boyu yürüdük. Cemaatten bazıları: "Ey Allah'ın Resulü! Bize mola verseniz!" diye talepte bulundular. Efendimiz: "Namaz vaktine uyuyakalmanızdan korkuyorum" buyurdu. Bunun üzerine Hz.Bilal "Ben sizi uyandırırım!" dedi. Böylece Resulullah(s.a.v) mola verdi ve herkes yattı. Nöbette kalan Bilal de sırtını devesine dayamıştı ki gözleri kapanıverdi, o da uyuyakaldı. Güneşin doğmasıyla Resulullah(s.a.v) uyandı ve: "Ey Bilal! Sözün ne oldu?" diye seslendi ve Hz.Bilal: "Üzerime böyle bir uyku hiç çökmedi" diyerek cevap verdi. Aleyhissalatu vesselam: "Allah Teala Hazretleri, ruhlarınızı dilediği zaman kabzeder, dilediği zaman geri gönderir. Ey Bilal! Halka namaz için ezan oku" buyurdu. Sonra abdest aldı ve güneş yükselip beyazlaşınca kalktı, kafileye cemaatle namaz kıldırdı (Buhari, Mevakit 35, Tevhid 31; Müslim, Mesacid 309-311; Muvatta, Vaktu's-Salat 25; Ebu Davud, Salat 11, 438, 441; Tirmizi, Salat 130, 177, Tefsir, Ta-ha 3162; Nesai, Mevakit 53, 54, 56, 1, 294-298, İmamet 47, 2,106). Bu hadis Ebu Davud'un bir rivayetinde şöyle gelmiştir:

Güneşin harareti onları uyandırınca kalktılar, bir müddet yürüdüler, sonra tekrar konaklayıp abdest aldılar. Hz.Bilal(r.a) ezan okudu. Sabahın iki rekatlik (sünnet) namazını kıldılar, sonra da sabah namazını (kazaen) kıldılar. Namazdan sonra hayvanlara binip yola koyuldular. Giderken birbirlerine: "Namazımızda ihmalkarlık ettik" diye yakınıyorlardı. Resulullah(s.a.v): "Uyurken (vaki olan namaz kaçması) ihmal sayılmaz. İhmal uyanıklıktadır. Sizden biri, herhangi bir namazda gaflete düşer kaçırırsa hatırlayınca onu hemen kılsın. Ertesi sabahın namazı da mutad vaktinde kılınır" (Ebu Davud, Salat 11, (438, 441) buyurdu.

(3) Ebu Katade(r.a) şöyle dedi:

"Şunu bilin ki, uykuda ihmal sözkonusu değildir. İhmal (yani taksir), diğer bir namazın vakti girinceye kadar namazını kılmayan için mevzubahistir" (Ebu Davud, Salat 11, 438, 441; Tirmizi, Salat 130, 177, Tefsir, Ta-ha 3162; Nesai, Mevakit 53, 54, 56, 1, 294-298, İmamet 47, 2,106).

(4) İbn Mesud(r.a) şöyle dedi:

"Müşrikler Hendek günü Resulullah(s.a.v)'ı fazlaca meşgul ederek dört vakit namazı kazaya bıraktırdılar, geceden Allah'ın dilediği bir müddet geçinceye kadar onları kılamadı. Sonra Bilal(r.a)'e emretti, o da ezan okudu. Sonra kamet getirdi. Resululllah öğleyi (kazaen) kıldı. (Bilal tekrar) ikamet getirdi, Resulullah ikindiyi kıldı. Sonra (Bilal tekrar) ikamet getirdi. Resulullah akşamı kıldı. Sonra (Bilal yatsı için) kamet getirdi ve Resulullah yatsıyı kıldı" (Tirmizi, Salat 132, 179; Nesai, Mevakit 55, 1, 297, 298).

(5) Ebu Said(r.a) şöyle dedi:

Resulullah(s.a.v) buyurdular ki: "Vitir namazını kılmadan kim uyur veya unutursa hatırladığı veya uyandığı zaman hemen kılsın." (Ebu Davud, Salat 341/1431; Tirmizi, Salat 342/465)

SEFERDE VE TEHLİKE HALİNDE NAMAZ

⦁ Yolcu Namazı

Yolculuk meşakkat, telaş ve normal düzenin bozulmasını içeren olağan dışı bir durumdur. Kişiden kişiye değişse de çoğu zaman yolculuk esnasında gerek yol güvenliği gerek eş, çocuk ve iş gibi geride bırakılan şeyler hususunda korku ve endişe hakimdir. Bu itibarla yola çıkan kişi bir an önce normal yaşantısına, evine ve işine dönmek ister. İşte yolculuk genel olarak bu tür meşakkat ve sıkıntılar içerdiğinden, dinimiz bu durumdaki kişiler için orucun ertelenebilmesi ve mest üstüne mesh gibi bir takım kolaylıklar getirmiştir. Bunlardan birisi de seferde dört rekatlı farz namazların iki rekat olarak kılınmasıdır.

Yolculukta bu şekilde namazların kısaltılmasının caizliği konusunda Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in uygulamaları bulunmaktadır (bkz. İbn Mace, İkame, 75). Nitekim Nisa/102'de cephede cemaatle kılınan namazın iki rekat olarak tarif edilmesi, ordunun aynı zamanda seferi olmasıyla ilgilidir. Bu husus yolcu namazının Kur'an'daki üstü kapalı bir delili olarak düşünülebilirse de esas itibariyle konuyu sünnet açıklığa kavuşturmuştur. Bu hususta Hz.Aişe(r.a)'nin "Namaz ikişer rekat olarak farz kılındı; sonra hazarda ziyade olundu, seferde ise olduğu gibi bırakıldı" şeklindeki rivayeti öne çıkmaktadır (Buhari, Salat, 1; Müslim, Salatül-misafirin, 1; Ebu Davud 2/3).

Kur'an'da ve hadislerde ruhsatları kullanma açısından yolcular arasında bir ayırım yapılmamıştır. Her ne kadar bu ruhsatın hikmeti meşakati azaltmak ise de illeti seferilik olduğundan, hükmünün yolcu sayılan herkesi kapsadığını değerlendirmekteyiz. Ancak her yolculuğun bu ruhsatı kullanmayı gerektirecek kadar güçlük ve sıkıntı içermiyeceği de bir gerçektir. Bu nedenle bunun kararını yolcu olan kişinin kendisinin vermesinin doğru olacağını söyleyebiliriz.

Yolculuk hükümlerinin başlaması için sefere niyetlenmek yeterli olmayıp yolculuğun fiilen başlamış olması gerekir. Genel kabule göre yolculuk hükümleri kişinin oturduğu köy veya şehrin evlerini geçmesi ile başlar. Ancak günümüzde yerleşim alanları çok genişlediği için ikamet edilen yerin belediye sınırları veya terminal gibi ulaşım araçlarının hareket yerleri seferin başlangıç noktası olarak kabul edilebilir.

Seferi olan kişinin konakladığı yerlerde bir an evvel evine dönme niyetiyle kaldığı sürece namazı kısaltılabileceği konusunda görüş birliği vardır. Namaz cemaatle kılındığında mukim seferiye, seferi mukime uyabilir. Eğer mukim seferi kişiye uymuşsa seferi iki rekatın sonunda selam verince, mukim selam vermeyip kalkarak namazı dörde tamamlar. Seferi mukime uyduğunda ise mukim gibi namazı tam kılar. Kısaltma sadece farz olan namazlarla ilgili bir durumdur; sünnet namazlarda kısaltma olmaz. Seferi olan kişi dilerse sünnet namazları terkedebilir. Ancak sıkıntı, korku veya acelesinin olmadığı müsait durumlarda kılması daha iyi olur.

⦁ Korku Namazı

Nisa/101'de yolculuk hali söz konusu olduğundan dört rekatlı namazların zaten iki rekat olarak kılınacağını söylemiştik. Kanaatimizce bu ayette kastedilen kısaltma niceliksel bir kısaltma değil tehlikenin durumuna göre namazların ayakta, yatarak veya ima ile kılınması gibi niteliksel bir kısaltmadır. Bu kısaltmanın cephede cemaatle birlikte uygulanışı Nisa/102'de, tek başına uygulanışı ise Nisa/103'te açıklanmıştır. Bakara/239'da ise savaşı da içine alan daha kapsamlı tehlike durumlarında yaya veya binek üzerinde tek başına namazın nasıl kılınacağı anlatılmıştır.

Bu bilgiler ışığında korku namazının kılınışını şu şekilde özetleyebiliriz: İmam cemaati iki gruba ayırır; namazın ilk rekatını imamla birlikte kılan birinci grup, ikinci secdeden sonra selam vermeden cemaatten ayrılıp görev yerine döner ve ikinci grup gelir. Namazın ikinci rekatında imama uyan bu grup, secdelerden sonra tahiyyata oturmadan kalkıp görev yerine döner. İmam kendi başına tahiyyata oturup selam verir. Daha sonra gruplar imamla birlikte kılamadıkları rekatları nöbetleşe kaza ederek namazı tamamlarlar. Böylece hem cemaatle namaz ifa edilmiş hem de görev aksatılmamış olur.

⦁ Yolcu ve Korku Namazı ile İle İlgili Ayetler

Bismillahirrahmanirrahim.

"Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kafirlerin size bir kötülük yapacağından korkarsanız, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz kafirler sizin apaçık düşmanınızdır." (Nisa/101)

"Ve o vakit sen içlerinde olup da onlara namaz kıldırdığında içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun, silahlarını da yanlarına alsınlar, bunlar secdeye vardıklarında diğer kısım arkanızda beklesinler, sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar ve silahlarını yanlarına alsınlar. Kafirler arzu ederler ki, silahlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Eğer size yağmur gibi bir eziyet erişir veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda bir vebal yoktur. Bununla beraber ihtiyatı elden bırakmayın. Kuşkusuz Allah kafirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır." (Nisa/102)


"O korkulu zamanda namazı kıldınız mı gerek ayakta ve gerek otururken ve gerek yanlarınız üzerinde hep Allahı anın. Güvene kavuştuğunuz zaman ise namazı gereğince kılın. Çünkü namaz müminlerin üzerine belli vakitlerde yerine getirilmek üzere farz kılınmıştır." (Nisa/103)

"Eğer korkarsanız yürürken veya binek üzerinde kılın. Güvene kavuştuğunuz zaman, size bilmediklerinizi öğrettiği gibi Allah'ı zikredin." (Bakara/239)


Şüphesiz Allah(c.c) Doğruyu Söyledi.

İKİ NAMAZIN BİRLEŞTİRİLMESİ (CEM)

Dinimizde savaş dahil hiçbir mazeret nedeniyle namazın terkine izin verilmemiş, fakat kılınabilmesi için birtakım kolaylıklar getirilmiştir. Bunlardan birisi olan "cem" öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı namazlarının birleştirilerek kılınmasını ifade etmektedir. Birleştirilen iki namazın öncekinin vaktinde kılınmasına cem-i takdim, sonrakinin vaktinde kılınmasına da cem-i tehir denir.

Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in farklı zaman ve durumlarda iki namazı birleştirerek bir vakitte kıldığı yönünde rivayetler bulunmaktadır. Bunlardan birisi İbn Abbas(r.a)’ın verdiği "Resulullah (s.a.v.) Tebük seferinde öğle ile ikindi, akşam ile yatsı namazlarını birleştirerek kıldı." (Müslim, Salatül-müsafirin, 51-53 /705-706) haberidir. Yine İbn Abbas(r.a)'ın başka bir rivayetine göre "Resulullah(s.a.v.) Medine'de hiç bir korku ve yağmur (başka bir rivayette korku ve sefer) yokken öğle ile ikindiyi, daha sonra da akşamla yatsıyı birleştirerek kıldı." İbn Abbas(r.a.)'a Hz.Peygamber(s.a.v.) bunu niçin yaptı diye sorulduğunda, "Ümmetini meşakkate sokmamak istedi." cevabını vermiştir (Buhari, Mevakit, 12; Müslim, Müsafirin, 49, 50, 54, 56).

Bu uygulamanın asıl önemli delili hac zamanında Arafat'ta ve Müzdelife'de namazların birleştirilmesidir. Bununla ilgili Cafer bin Muhammed bin Mesleme(r.a)'nin rivayeti şöyledir; "Resulullah(s.a.v) öğle ve ikindi namazlarını Arafat'ta tek bir ezan ve iki ayrı ikametle kıldı. İki namaz arasında nafile kılmadı. Müzdelife'de de akşamla yatsıyı bir ezan ve iki ikametle kıldı ve aralarında nafile kılmadı" (Ebu Davud, Menasik 67/1906). Sonuç itibariyle gerek Arafat ve Müzdelife'de gerekse rivayetlerde bahsedilen bu uygulamanın gerekçesi, namaz kılanlara kolaylık sağlamaktır. Bu bakımdan olağan dışı durumlarda alışkanlık haline getirmemek ve istismar etmemek kaydıyla cem yapılabilir. Namazı vaktinde kılmalarında herhangi bir güçlük veya sıkıntı olan kişilerin durumlarını değerlendirerek, bu konuda kararı kendilerinin vermesi en uygun olan yoldur.

Cem yaparken dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır: Şayet cem-i takdim yapılacaksa, mesela öğle ile ikindi öğlenin vaktinde birlikte kılınacaksa, öğle namazına başlarken cem yapmaya niyet edilmelidir. Cem-i tehirde ise öğle namazının vakti çıkmadan niyet edilmelidir. Aksi takdirde öğle namazı vaktinden sonraya ertelenmiş olur ki bu haramdır. Akşam ve yatsı namazları cem edilirken de aynı kurala riayet edilir. Cem yapılırken iki namaz sırasına göre ara vermeden peş peşe kılınır. Sabah namazı ne yatsı ne de öğle ile birleştirilemediği gibi ikindiyle akşam veya yatsı ile sabah da birleştirilemez.

NAMAZ NASIL KILINIR?

Namaz kılınacak yerin ve üzerinin temiz olmasına dikkat edilir. Abdest alınıp, kıbleye dönülür. Hangi namazı kılınıyorsa ona niyet edilir. Şimdi sabah namazının sünneti için niyet edelim:

"Niyet ettim Allah rızası için sabah namazının sünnetini kılmaya"

Tekbir


Erkekler gözler secde yerine bakıyor. Ellerin içi kıbleye dönük, başparmak kulak yumuşağına değiyor. İki ayak birbirine paralel, ayaklar arasında 4 parmak sığacak kadar mesafe var. Allahu Ekber denilir.

Hanımlar tekbir alırken ellerimizi omuz hizalarına kadar kaldırır. Ayaklar az açık. Vücudumuz diktir. Eller göğüs üstünde, gözler secdeye bakar durumdadır. Allahu Ekber denilir.

Birinci Rekat

Kıyam


Eller bağlandıktan sonra "Sübhaneke" (Sübhaanekellahümme ve bihamdik, Ve tebâara kesmük ve teaalâaa ceddük, Velâailahe gayrük) okunur. Sonra Euzu Besmele çekilir ve Fatiha-i Şerife okunur. Sonunda "Amin" denir. Peşinden kısa bir süre okunur. Eller yana salınarak "Allahu Ekber" denerek ruküa eğilinir.

Erkekler Gözler secde yerine bakıyor. Eller göbek altına bağlanmış vaziyette. Sağ elin küçük parmağıyla başparmak, sol elin bileğini halka gibi kavramış şekilde. İki ayak arası 4 parmak kadar açık ve birbirine parelel.

Hanımlar Gözler secdeye bakar. Eller göğüsler üzerine bağlanır. Sağ el sol el üzerindedir. İki el beraberce göğüs üzerine konur. Ayaklar az açık, vücudumuz diktir.

Rüku


Rükuda üç kere "Sübhane rabiye'l azıym" denir. "Semiallahü limen hamideh" ve "Rabbena lekel hamd" diyerek doğrulunur. Peşinden "Allahu Ekber" diyerek secdeye varılır.

Erkekler gözler iki ayak ucuna bakıyor. Baş ile sırt aynı hizada, sırt düz vaziyette ve yere parelel durumda. Bacak ve kollar gergin. Parmaklar açık, sıkıca diz kapaklarını kavramış durumda. Hanımlar gözler ayak ucuna bakıyor. Ayaklar az açık. Baş sırt hizasına gelmeyecek kadar az eğik. Dizler ve dirsekler hafif bükük.

Secde


"Allahu Ekber" diyerek secdeye varılır. Secdede üç defa "Sübhane rabbiye'l âlâ" denilir."Allahu Ekber" diyerek secdeden kalkılır, dizler üstünde kısa bir müddet durulur. "Allahu Ekber" deyip secdeye tekrar varılır. Yine secdede üç defa "Sübhane rabbiye'l âlâ" denilir. "Allahu Ekber" diyerek ikinci rekata kalkılır.

 Erkekler baş iki el arasında. Alın ve burun yere değiyor. Parmaklar kıbleye doğru. Dirsekler yere değmiyor ve vücuda yapışık değil. Karın oyluklardan ayrı. Ayak parmakları kıbleye dönük, topuklar bitişik. Hanımlar Alın ve burun yere değiyor. Baş iki el arasında, parmaklar kıbleye doğru. Dirsekler yere değiyor ve vücuda yapışık, oyluklar da karna bitişik durumda.
Ayakların üstü yere gelmiş şekilde ve her iki ayak sağa yatık.

İkinci Rekat

İkinci rekat birinci rekat'a benzer, ancak yalnız Besmele çekilir ve Fatiha-i Şerife okunur. Sonunda "Amin" denir. Peşinden kısa bir süre okunur. Daha sonra önceki gibi rukü ve secdeler yapılır. İkinci secdeden sonra "Allahu Ekber" denilerek oturulur.

Ka'de - Oturuş


Bu oturuşta "Etteahiyyatü, Allahumma Salli, Allahumme Barik, Rabbena duaları okunur. Erkekler gözler oyluklara bakıyor. Eller oyluklar üzerinde, parmaklar kendi halinde. Sol ayak yatık ve üzerinde oturulmuş. Sağ ayak dik ve başparmağı kıbleye dönük. Hanımlar son oturuşta, eller dizler üstünde serbest. Ayakların her ikisi de sağa çıkarılmış. Ayaklar üzerine değil, yere oturulur. Gözler dizlere bakmakta.

Selam


Dualardan sonra, önce sağa  "Es-selâmü aleykum ve rahmetüllah" denir.


sonra sola dönülerek yine "Es-selâmü aleykum ve rahmetüllah" denir. Böylece namaz tamamlanmış olur.  

Erkekler Eller oyluklar üzerinde, parmaklar kendi halinde. Sol ayak yatık ve üzerinde oturulmuş. Sağ ayak dik ve başparmağı kıbleye dönük. Baş önce sağa çevrilmiş ve gözler omuza bakıyor, sonra sola çevrilmiş ve gözler omuza bakıyor.

Hanımlar Gözler oyluklara bakıyor. Eller oyluklar üzerinde, parmaklar kendi halinde. Her iki ayak sağa çıkarılmış vaziyette Baş önce sağa çevrilmiş ve gözler omuza bakıyor, sonra sola çevrilmiş ve gözler omuza bakıyor.

Namaz Duaları


Namazları bitirip selam verdikten sonra, "Allahumme ente's-selamu ve min-ke's-selam tebârekte yâ ze'l Celali ve'l-İkram" denilir. Sonra "Ala Resulinâ salâvât" diye salâvat-i şerife getirilerek arkasından: "Sübhanellahi ve'lhamdü lillahi ve lâ ilâhe illallahu vellahu ekber ve lâ-havle ve lâ-kuvvete illâ billâhil aliyyi'l-azim" denilir. Bundan sonra, bir "Ayete'l-kürsi" okunur. Ardından, 33 kere "Sübhanellah", 33 kere "Elhamdülillah", 33 kere "Allahu Ekber" deyip tesbih tamamlanır.



Son olarak, "Lâ ilahe illallahu vahdehu lâ şerike leh lehül-mülkü ve lehü'l,hamdü ve hüve alâ külli şeyin kadîr" diyerek eller kaldırılır, dua ve niyazda bulunulur.

Ettehiyyatü

"Ettehıyyâatü lillahi vessalevâatü vettayibâatü esselâmüaleyke eyyühennebiyyü ve rahmetüllâhi ve berakâatühüü esselâamü aleynâa ve alâa ıbâadillâhis salihıyn Eşhedü ellâa ilâahe illallâah ve eşhedü enne Muhammeden abdühüü ve rasüülüh",

Manası

Her türlü kavli, bedeni ve mali ibadetler Allah'a mahsustur. Ey şânı yüce Peygamber, selam ve Allah'ın rahmetiyle bereketleri senin üzerine olsun ve selam bizlere ve Allah'ın sâlih kulları üzerine olsun. Ben şehadet ederim ve (yakinen bilirim) ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Ve şehadet ederim ki Hazret-i Muhammed Allh'ın kulu ve Resûlüdür.

Allahumme Salli

"Allahümme salli alâa Muhammedin ve alâa âali Muhammedin kemâa salleyte alâa ibraahiyme ve alâa âali ibrahiyme inneke hamiydüm meciyd",

Manası

Allah'ım Hz.Muhammed ve aline, Hz.İbrahim'e ve aline rahmet ettiğin gibi rahmet eyle. Şüphesiz övülmeye layık yalnız sensin, şan ve şeref sahibi de sensin. 

Allahumme Barik

"Allahümme barik alâa Muhammedin ve alâa âali Muhammedin kemâa barekte alâa ibraahiyme ve alâa âali ibrahiyme inneke hamiydüm meciyd"

Manası

Allah'ım Hz.Muhammed ve aline, Hz.İbrahim'e ve âline mübarek kıldığın gibi mübarek kıl. Şüphesiz övülmeye layık yalnız sensin, şan ve şeref sahibi de sensin.

Rabbena Atina

"Rabbenâa âatina fiddünyâa haseneten ve fil âahirati haseneten ve kınâa azâabennâar"

Manası

Allah'ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik, güzellik ver. Bizi ateş azabından koru.

Rabbenâağfirlii,

"Rabbenağfirlii ve livâa lideyye ve lil mü'miniyne yevme yekuumül hisâab"

Manası

Ey bizim Rabbimiz! Beni, anamı ve babamı ve bütün mü'minleri hesap gününde (herkesin sorguya çekileceği günde) bağışla

NAMAZDA OKUNAN BAZI SURELER

Fatiha Suresi
    


Okunuşu

►FATİHA DİNLE


1. Bismillâhirrahmânirrahıym 2. Elhamdü lillahi Rabbil âlemiyn. 3.Er'Rahmânir Rahiym. 4. Mâliki Yevmiddiyn 5.Iyyâake nâbüdü ve iyyâakenesteiyn 6.İhdinassırâtal müstekıym 7.Sıraatalleziyne en'amte aleyhim Gayril mağdubi aleyhim ve leddâlliyn

Manası

1.Rahmân ve rahîm olan Allah'ın adıyla. 2.Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. 3.O, rahmândır ve rahîmdir. 4.Ceza gününün mâlikidir. 5.Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız. 6.Bize doğru yolu göster. 7.Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!

Fil Suresi
  


Okunuşu

►FİL SURESİ DİNLE 

1.Elem tera keyfe feale rabbüke bi eshaabil fiyl 2.Elem yec'al keydehüm fii tadliyl 3.Ve ersele aley him tayran ebâabiyl 4.Termiyhim bi hıcâaratim min sicciyl 5.Fecealehüm Ke asfim me'küül

Manası

1.Rabbin fil sahiplerine neler etti, görmedin mi? 2.Onların kötü planlarını boşa çıkarmadı mı? 3.Onların üstüne ebâbil kuşlarını gönderdi. 4.O kuşlar, onların üzerlerine pişkin tuğladan yapılmış taşlar atıyordu. 5.Böylece Allah onları yenilip çiğnenmiş ekine çevirdi.

Kureyş Suresi
  


Okunuşu

►KUREYŞ SURESİ DİNLE 

1.Li iylâafi kurayşin 2.İlâafihim rihleteş şitâaaai vessayf 3.Fel ya'büdüü rabbehâazel beyt 4.Ellezii et 'amehüm min cuuın ve âmene hüm min havf

Manası

1.Kureyş'e kolaylaştırıldığı, 2.Evet, kış ve yaz seyahatleri onlara kolaylaştırıldığı için, 3.Onlar, şu evin Rabbine kulluk etsinlerki, 4.Kendilerini açlıktan doyuran ve her çeşit korkudan emin kıldı.

Maun Suresi
      


Okunuşu

►MAUN SURESİ DİNLE 

1.Eraeytellezi yükezzibü biddiyn 2.Fezâalikellezi yedü'ul yetiym 3.Velâa yehuddu alâa ta'aamil miskiyn 4.Feveylül lil musalliyn 5.Elleziyne hüm an salâatihim sâahüün 6.Elleziyne hüm yüraaaa üüne 7.Ve yemneuunel mâauun

Manası

1.Dini yalanlayanı gördün mü? 2.İşte o, yetimi itip kakar; 3. Yoksulu doyurmaya teşvik etmez; 4.Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, 5.Onlar namazlarını ciddiye almazlar. 6.Onlar gösteriş yapanlardır, 7.Ve hayra da mâni olurlar.

Kevser Suresi     



Okunuşu

►KEVSER SURESİ DİNLE


1.İnnâa e'taynâakel kevser 2.Fesalli li rabbike ven har 3.İnne şâanieke hüvel ebter

Manası

1. Kuşkusuz biz sana Kevser'i verdik. 2.Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes. 3.Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana hınç besleyendir.

Kâfirun Suresi
   


Okunuşu

►KAFİRUN SURESİ DİNLE 

1.Kul yâa eyyühel kâafiruun 2.Lâa e'büdü mâa tebüdüün 3.Velâa entüm aabidüüne mâa a'büd 4.Velâa ene aabidüm mâa abed tüm 5.Velâa entüm aabidüüne mâa e'büd 6.Leküm diynüküm veliye diyn

Manası

1.De ki: Ey kâfirler! 2.Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam. 3.Siz de benim taptığıma tapmıyorsunuz. 4.Ben de sizin taptıklarınıza asla tapacak değilim. 5.Evet, siz de benim taptığıma tapıyor değilsiniz. 6.Sizin dininiz size, benim dinim de banadır

Nasr Suresi 



Okunuşu

►NASR SURESİ DİNLE 

1.İzâa câaaae nasrullaahi vel fethu 2.Ve raeytennâase yedhu lüüne fii diynillahi efvâacâa 3.Fesebbih bihamdi rabbike vesteğfirhü innehüü kâane tevvaâbâa

Manası

1.Allah'ın yardımı ve zaferi geldiği, 2.Ve insanların bölük bölük Allah'ın dinine girmekte olduklarını gördüğün vakit 3.Rabbine hamdederek O'nu tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.

Tebbet Suresi
  


Okunuşu

►TEBBET SURESİ DİNLE 

1.Tebbet yedâaa ebiylehebivve tebbe 2.Mâa ağnâa anhü mâalü hüü ve mâa keseb 3.Se yaslâa nâaran zâate leheb 4.Vemraetühüü hammâatel hatab 5.Fii ciydihâa hablüm mim mesed

Manası

1.Ebu Leheb'in iki eli kurusun! Kurudu da. 2.Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi. 3.O, alevli bir ateşte yanacak. 4.Odun taşıyıcı olarak karısı da (ateşe girecek). 5.Ve boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde.

İhlas Suresi
    
 
Okunuşu

 ►İHLAS SURESİ DİNLE

1.Kul hüvellâahü ehad 2.Ellâahüs samed 3.Lem yelid ve lem yüüled 4.Velem yeküllehüü küfüven ehad

Manası

1.De ki: O, Allah birdir. 2.Allah sameddir. 3.O, doğurmamış ve doğmamıştır. 4.Onun hiçbir dengi yoktur

Felak Suresi
    


Okunuşu

►FELAK SURESİ DİNLE 

1. Kul euuzü birabbil felak 2. Min şerri maa halak 3. Ve min şerri ğaasikın izâa vekab 4. Ve min şerrin neffâasati fil'ukad 5.Ve min şerri haasidin izâa hased

Manası

1.De ki: "Ben ağaran sabahın Rabbine sığınırım, 2.Yarattığı şeylerin şerrinden, 3.Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, 4.Ve düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden, 5.Ve kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım.

Nas Suresi
     


Okunuşu

►NAS SURESİ DİNLE 

1.Kul euuzü birabbinâas 2.Melikinnâas 3.İlâahinnâas 4. Min şerril vesvâasil hannâas 5.Ellezii yüvesvisü fii sudüürinnâas 6. Minel cinneti vennâas

Manası

1.De ki: Sığınırım ben insanların Rabbine, 2.İnsanların Melikine (mutlak sahip ve hakimine), 3.İnsanların İlâhına. 4.O sinsi vesvesenin şerrinden, 5.O ki insanların göğüslerine (kötü düşünceler) fısıldar. 6.Gerek cinlerden, gerek insanlardan olan bütün vesvesecilerin şerrinden Allah'a sığınırım!

Bu ilmihal, Kur'an-ı Kerim, Sünnet (tevatür yoluyla günümüze kadar taşınmış, Ümmetin malumu olan Peygamberimiz(s.a.v)'in uygulamaları), Sünnet'i teyit eden ve Kur'an'la çelişmeyen mütevatir hadisler ışığında hazırlanmıştır.

Kaynak                                           :
-Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi
-Diyanet İşleri Başkanlığı İlmihali
-Diyanet İşleri Başkanlığı Fetvaları
-Ömer Nasuhi Bilmen İlmihali
-Mişkatül Mesabih/Hatib et Tebrizi
-Kütüb-i Sitte
-Sorularla İslamiyet.com
-Dinimiz İslam.com
-Sahih Hadisler.com
-Dini Bilgiler İçeren Diğer Web Siteleri

EN ÇOK OKUNAN YAYINLARIMIZ: