DUANIN USUL VE ADABI

Dua basit bir iş değil, yüce Allah’a ibadet etme, O’nu anma ve O’na iman etmenin gereğidir. Bu sebeple duanın makbul olabilmesi için, bir kısım usul, âdâp ve kurallara riayet edilmesi gerekir. Bu usul, adap ve kuralları şöyle sıralayabiliriz:

1. Duaya Eûzü Besmele, Allah’a Hamd ve Peygambere Salât İle Başlanmalı

Dua öncesinde Müslüman, rûhen ve bedenen duaya hazır hâle gelmeli, mümkünse abdest alıp kıbleye dönülmelidir. (İbn Mâce, Dua, 13) Her hayırlı işte olduğu gibi duaya da eûzü ve besmele çekerek iki rekat namaz kıldıktan sonra başlanmalıdır. Ayet ve hadislerde hayvanın Allah’ın adı anılarak kesilmesi (En’âm, 6/18), besmele ile yenilip içilmesi (Ebû Davud, Et’ıme, 15), Allah’ın adı ile (Alâk, 96/1) ve eûzü çekerek Kur’ân okunması  (Nahl, 16/98) emredilmektedir. Dua da bir ibadet olduğuna göre, duaya da eûzü ve besmele çekerek başlanmalı, sonra Allah’a hamd ve Peygamberimize salât ve selâm getirilmelidir. Peygamberimiz (s.a.s.) duaya, “Yücelerin yücesi ve bağışlayıcı olan Rabbimi, bütün noksanlıklardan tenzih ederim” diyerek başlamış (Ahmed, IV, 54; Hâkim, Dua, I, 498) ve “Biriniz dua ettiği zaman, Allah’a hamd ve övgü ile başlasın, sonra Peygambere salât etsin, sonra dilediği duayı yapsın” buyurmuştur. (Tirmizî, De’avât, 66; Ebû Davud, Salât, 358) Sahabeden Hz. Ömer, “Peygambere salât getirilinceye kadar dua, yer ile gök arasında durur, hiçbir dua O’na yükselmez/kabul olmaz” demiştir. (Tirmizî, Salât, 347) Peygamberimiz (s.a.s.); sahabeden Enes bin Malik’e, herhangi bir yeri ağrıdığı zaman, şikayet ettiği yerin üzerine elini koyup besmele ile şöyle dua etmesini tavsiye etmiştir: “Bismillah, şu çektiğim acının şerrinden Allah’ın gücü ve kudretine sığınırım. Sonra elini kaldır, sonra bu duayı üç beş defa tekrar et.” (Ebû Ya’lâ, Zikir ve Dua, No: 1126)

2. Duadan Önce Tövbe ve İstiğfar Edilmeli

Günah işleyen, haramlardan uzak durmayan bir kulun duası kabul edilmeye lâyık değildir. Peygamberimizin şu hadisi çok dikkat çekicidir. “Allah yolunda seferler yapmış, üstü başı tozlanmış bir adam, ellerini semaya kaldırarak, ‘Ya Rabbi’ ‘Ya Rabbi’ diye yalvarıyor. Oysa yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haramdır. Böyle birisinin duası nasıl kabul olur?” (Müslim, Zekât, 19) Bu itibarla mü’min duaya başlamadan önce günahlarını itiraf edip ihlâs ile Allah’a tövbe etmeli ve affını dilemeli, sonra dua yapmalıdır.

3. Eller Semaya Açılmalı ve Dua Sonunda Yüze Sürülmeli

Peygamber Efendimiz (s.a.s.), dua ettiği zaman koltuk altları görünecek kadar ellerini semaya kaldırmıştır. Sahabeden Ebû Mûsâ el-Eş’arî, “Hz. Peygamber, dua etti ve ellerini kaldırdı. Ben koltuk altlarının beyazlığını gördüm” demiştir. (Buhârî, De’avât, 22) Yine sahabeden Enes (r.a.); “Hz. Peygamber, duada ellerini (semaya) koltuk altlarının beyazı görününceye kadar kaldırırdı” demiştir. (İbn Hıbbân, Ed’ıye, No: 877) Sahabeden Abdullah ibn Abbâs, Peygamberimizin şöyle buyurduğunu bildirmiştir: “Allah’tan bir şey istediğiniz zaman avuçlarınızın içi ile isteyin, ellerinizin tersi ile istemeyin ve ellerinizi (dua sonunda) yüzünüze sürün.” (Hâkim, De’avât, I, 536) Sahabeden Sehl b. Sa’d; “Hz. Peygamber (s.a.s.), parmaklarını omuz hizasına kadar kaldırır ve öyle dua ederdi” demiştir. (Hâkim, De’avât, I, 536) Hz. Ömer; “Hz. Peygamber, duada ellerini semaya kaldırdığı zaman yüzlerine sürmeden indirmezdi” demiştir. (Tirmizî, De’avât, 11) Dua ederken mümkünse kıbleye dönülür (Buhârî, De’avât, 24), ellerin içi / avuç açılır, parmaklar omuz hizasına kadar, başı geçmeyecek (İbn Hıbbân, Ed’ıye, No: 878) ve koltuk altları görünecek şekilde kaldırılır, dua sonunda eller yüze sürülür. Dua esnasında gözler semaya dikilmez. Peygamberimiz, “Birtakım kimseler namaz kılarken ve dua ederken gözlerini semaya kaldırmalarından ya vazgeçerler ya da gözleri kör olur” (Müslim, Salât, 118) buyurmuştur.

4. Esmâ-i Hüsnâ İle Dua Edilmeli

Yüce Allah, Kur’ân’da; “En güzel isimler Allâh’ındır. O hâlde O’na o güzel isimler ile dua edin” (A’râf, 7/180) anlamındaki ayeti ile kendisine, esmâ-i hüsnâ ile dua edilmesini emretmekte ve; “De ki: İster Allah diye dua edin, ister Rahmân diye dua edin, hangisiyle dua ederseniz (edin) en güzel isimler O’nundur” (İsrâ, 17/110) anlamındaki ayet ile “Allah” ismi veya “Rahmân” ismi ya da diğer isimlerinden biri ile dua edilebileceğini bildirmektedir. Hem Kur’ân’da hem de hadislerdeki dua örneklerinde bunu görmekteyiz.

5. Mübarek Gün ve Geceler Tercih Edilmeli

Dua, her zaman ve her yerde yapılabilir. Bununla birlikte Arefe günü ve geceleri, Ramazan ayları, Cuma ve bayram gün ve geceleri, seher vakitleri, gecenin üçte ikisi, sabah ve akşam vakitleri, ezan ile kamet arasında, secdede ve namaz akabinde yapılan duaların kabul edileceği ile ilgili hadisler vardır (bk. kabul olan dualar bölümü). Meselâ Kur’ân’da akşam ve sabah dua edilmesine işaret edilmektedir: “Rab’lerinin rızasını isteyerek sabah akşam ona dua edenleri yanından kovma. Onların hesabından sana bir şey yok, senin hesabından da onlara bir şey yok ki onları kovasın. Eğer kovarsan zalimlerden olursun!” (En’âm, 6/52; bk. Kehf, 18/28) Muttakîler, Kur’ân’da, “Seher vakitlerinde Allah’tan bağışlanma dilerlerdi” (Zâriyât, 51/18) diye övülmektedir.

6. İhlâs İle ve Bilinçli olarak Yapılmalı

Dil ile dua cümlelerini söylerken, zihin başka düşüncelere dalmamalı; insan, bütün varlığı ile Allah’a yönelmeli, bilerek ve isteyerek, ihlâs ve samimiyetle dua etmelidir. “O diridir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde dini sadece Allah’a özgü kılarak ihlâsla O’na dua edin / ibadet edin. Her türlü övgü, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.” (Mü’min, 40/65; bk. A’râf, 7/29; Mü’min, 40/14) “Kâfirlerin hoşuna gitmese de siz, dini yalnız Allah’a hâlis kılarak O’na dua edin” (Mü’min, 40/14) anlamındaki ayetler ile (bk. Yunus, 10/22; Ankebût, 29/65; Lokman, 31/32) “Biliniz ki, Allah gafil bir kalpten gelen duayı kabul etmez” (Tirmizî, De’avât, 66) anlamındaki hadis, duanın ihlâslı ve şuurlu yapılması gerektiğini ifade etmektedir.

7. Kabul olacağına İnanılarak Dua Edilmeli

Yüce Allah’ın güzel isimlerinden biri “semî’u’d-dua (duaları işiten / kabul eden)”dir. (Âl-i İmrân, 3/38) Bu itibarla mü’min dualarını Allah’ın kabul edeceğine inanarak yapmalıdır. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.); “Kabul edileceğine kesin bir şekilde inanarak Allah’a dua edin” (Tirmizî, De’avât, 66; bk. Hâkim, De’avât, I, 493) tavsiyesinde bulunmuş ve; “Dua ettiğiniz zaman, isteğinizi kesin olarak isteyin. ‘Allah’ım! Dilersen bana ver’ demeyiniz. Çünkü Allah’ı zorlayacak herhangi bir güç yoktur.” (Buharî, De’avât, 21; Müslim, Zikir, 7; İbn Hıbbân, Ed’ıye, No: 977) “Biriniz, ‘Allah’ım! Dilersen beni bağışla’, ‘Allah’ım! Dilersen bana merhamet et’ diye dua etmesin. İsteğini kesin olarak istesin. Çünkü O’na engel olacak hiç kimse yoktur.” (Ebû Davud, Salât, 358) buyurmuştur. Bu hadisler, duanın kabul olacağına inanarak yapılması gerektiğini ifade etmektedir.

8. Kısık Bir Sesle ve Yalvararak Dua Edilmeli

Bağırıp çağırarak, yüksek ses ve riya ile değil yalvararak ve kısık bir sesle dua edilmesi, Allah ve peygamberin emridir:“Rabbinize yalvararak ve içten dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.” (A’râf, 7/55)“Rabbini, içinden, yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam an, gâfillerden olma.” (A’râf, 7/205) “Duanda pek bağırma, pek de sesini gizleme, bu ikisinin arasında bir yol tut.” (İsrâ, 17/110) Hz. Âişe validemiz, bu ayetin, dua hakkında indiğini söylemiştir. (Buhârî, De’avât, 16) Sahabeden Ebû Musa el-Eş’arî der ki: Allah Resûlü ile birlikte bulunduğumuz bir seferde, tepelere çıktıkça, derelere indikçe yüksek sesle tekbir ve tehlîl getiriyorduk. Bunun üzerine Hz. Peygamber; “Ey İnsanlar! Kendinizi yormayınız. Çünkü sizler sağır ve uzaktaki birine değil, her an sizinle olan, her şeyi duyan Allah’a dua ediyorsunuz” buyurarak bizi uyardı. (Buhârî, Cihâd,131; Müslim, Zikir, 44, Dua, 44) Hasan el-Basrî, “İçten gizlice yapılan dua açıktan yapılan 70 duaya denktir” demiştir. (Abdürrazzak, Dua, No:19645) Yüksek sesle bağırarak dua etmek adaba da uygun değildir. Çünkü, “Nerede olursanız olun Allah sizinle beraberdir” (Hadîd, 57/4; bk. Mücâdele, 58/7; Şu’arâ, 26/62) anlamındaki ayet ile; “Beni zikrettiği ve dudaklarını benim için hareket ettirdiği zaman ben kulumla beraberim.” (Hâkim, De’avât, I, 496) “Bana dua ettiği zaman ben onunla beraberim” (Müslim, Zikir, 19) anlamındaki kutsî hadislerde beyan edildiği gibi biz nerede olursak olalım Allah bizimle beraberdir. Allah, bizim kısık sesle bile olsa yaptığımız duaları duyar, hatta;“Biz insana şah damarından daha yakınız” (Kâf, 50/16) anlamındaki ayette bildirildiği gibi O, bize bizden, şah damarımızdan da yakındır. Yüce Allah, Zekeriya peygamberin, “Hani o, Rabbine gizli bir sesle yalvarmıştı”(Meryem, 19/3) şeklinde dua ettiğini bildirerek bize nasıl dua edeceğimizi haber vermektedir. Bu itibarla, duada bağırıp çağırmak, süslü olsun ve beğenilsin diye yapmacık hareketlerde bulunmak doğru değildir. Duayı sessizce ve yalvararak yapmak, ihlasın gereğidir. Yüksek sesle yapılan duaya, riya karışabilir. Bu sebeple Hanefî bilginler, namazda Fatiha sonunda “âmin” kelimesini sessiz söylemenin daha fazîletli olduğu içtihadında bulunmuşlardır. Dualar, ibadet şuuruyla, dinî vakar ve ölçülere uygun olarak yapılmalıdır. Gösterişe düşkün, dinî şuurdan mahrum birtakım kişileri memnun etmek için, mana yavanlığı taşıyan, tumturaklı ifadelerle hüner göstermeye girişmek, duanın amacına ve ruhuna aykırıdır. Kur’ân ve Sünnet’te yer alan dualar, kapsamlı ve veciz sözler tercih edilmeli, tekellüf, kafiye ve seci yapmaktan kaçınılmalıdır: “Allah’ın Resûlü (s.a.s.), dualarda veciz ve kapsamlı sözler ile dua etmeyi tercih eder, bunların dışındakileri terk ederdi.” (Ebû Davud, Salât, 358)  Hz. Âişe validemiz;  “Secili / kafiyeli sözlerle dua etmekten sakın” demiş, ashap ve peygamberin bunu kerih gördüğünü bildirmiştir. (İbn Hıbbân, Ed’ıye, No: 979; bk. Buhârî, Dua, 19)

9. Israrla Dua Edilmeli

Mü’min, yüce Allah’tan isteğinde ısrarlı olmalı, isteğim yerine gelmedi diye duadan vazgeçmemelidir. Sahabeden Abdullah ibn Mes’ûd, Peygamberimiz (s.a.s.)’in; “Dua ettiği zaman üç sefer tekrar eder ve bir şey istediği zaman yine üç sefer tekrar ederdi.” demiştir. (Müslim, Cihâd, 107)  Peygamberimiz, “Şüphesiz ki Allah, ısrarla dua edenleri sever” (Beyhakî, Şu’abü’l-îmân, er-Ricâ Minallah, No: 1108)  anlamındaki sözleri ile ısrarla dua edeni Allah’ın sevdiğini bildirmiştir. Peygamberimiz (s.a.s.); “Rabbime dua ettim de kabul edilmedi, diyerek acele etmediğiniz sürece Allah dualarınızı kabul eder.” (Buhârî, De’avât, 22; Müslim, Zikir, 92) anlamındaki hadisi ile ısrarla dua edilmesini tavsiye etmiş ve; “Koltuk altları gözükecek kadar ellerini kaldırıp dua eden hiçbir kul yoktur ki acele etmediği sürece Allah ona istediğini vermiş olmasın” buyurmuş, ashabın, “Ey Allah’ın elçisi! Duanın acelesi nasıl olur?” şeklindeki sorusuna, “İstedim, istedim de Allah hiçbir şey vermedi demektir” diye cevap vermiştir. (Tirmizî, De’avât, 133) Sahabeden Ebû’d-Derdâ; “Kim çok dua ederse, onun duası daha çok kabul olur” (Abdürrazzak, Dua, No: 19644) demiştir. Dua ettikten sonra sonucu Allah’a havale etmek gerekir. Allah, kulunun istediğini hemen verebileceği gibi, daha sonra da verebilir veya kulun isteği, kendisi için hayırlı değildir, ona daha hayırlı olanı verir veya mükâfatını ahirete bırakır.  (Tirmizî, De’avât, 133)

10. Ümit ve Korku İçinde Dua Edilmeli

İnsan, dua ederken, Allah’a karşı saygı ve azabından korku içinde bulunmalı, aynı zamanda istekli ve ümitli olmalıdır. Yüce Allah; “Korkarak ve umarak O’na dua edin. Muhakkak ki Allâh’ın rahmeti, sözünü ve işini en iyi bir şekilde yapan mü’minlere yakındır” (A’râf, 7/56) buyurmakta,  ümit ve korku içinde dua edenleri övmektedir: “Onlar (mü’minler); yanları yataklardan uzaklaşırlar (gece kalkarlar), korkarak ve umarak Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar.” (Secde, 32/16) Bu ayette, kendilerine Allah’ın ayetleri hatırlatıldığı zaman derhal boyun eğen, secdeye kapanan, Allah’a hamd eden, O’nu noksan sıfatlarından tenzih eden ve asla kibirlenmeyen mü’minlerin, gece kalkıp korku ve ümit ile dua ettikleri (Secde, 32/15) bildirilerek övülmektedir. “Onlar (Zekeriya ve Yahya peygamberler); gerçekten hayır işlerinde yarışırlar, (rahmetimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize derin saygı duyan kimselerdi.” (Enbiyâ, 21/90) Bu ayette iki seçkin peygamberin, Allah’ın rahmetini umarak ve azabından da korkarak dua etmeleri övülmektedir. Mü’minlerin bu şekilde dua etmelerine de işaret edilmektedir. Zikrettiğimiz üç ayette dua ederken insanın içinde bulunması gereken tavrı ifade eden dört kavram dikkati çekmektedir: “Havf”, “tama’ “, “rağab” ve “raheb”. “Havf”, “bilinen veya hissedilen bir işaretten dolayı irkilmek, bir tehlike karşısında ne olacağı endişesi içinde olmak” (Râğıb, s.161), “gelecekte hoşlanmadığı bir şeyle karşılaşma düşüncesiyle kalbin yanıp üzülmesi” demektir. (Gazâlî, IV, 286)  Dua ederken korkmaktan maksat ise; günahından dolayı istediği şeyi hak etmeme düşüncesiyle duanın kabul edilmemesi endişesini taşımaktır. (Beydâvî, II, 569) “Tama’”; Allah’ın lütfu, ihsanı ve merhametinin çokluğu sebebiyle duanın kabul edileceğini ummak, istediğinin verileceğinden ümitvâr olmaktır. (Beydâvî, II, 569) “Rağab”; yaptığı duanın kabul edileceğini, isteğinin verileceğini kuvvetle ümit etmek ve Allah’a yönelmek demektir. (Beydâvî, IV, 277) “Raheb”; günahları sebebiyle ilâhî azaptan ve duasının reddedilmesinden korkmak demektir. (Beydâvî, IV, 277) Rağab ve raheb ile havf ve tama’ aynı anlamı ifade eder. (Nesefî, IV, 277) Bu dört kavram; her iş ve görevde olduğu gibi dua ederken de mü’minin korku ile ümit arasında bulunması  (beyne’l-havfi ve’recâ) gerektiğini ifade etmektedir. Ayrıca birinci ayette dua eden kimsenin “muhsin”, ikinci ayette Allah’ın verdiği rızıktan infak eden, üçüncü ayette ise Allah’a saygı gösteren ve boyun eğen (hâşi’) olması gerektiğine de vurgu yapılmaktadır. Mü’min, ilâhî azaptan korku içinde bulunmakla birlikte yaptığı duayı Allah’ın kabul edeceği inancı ve düşüncesini taşımalıdır. Çünkü yüce Allah, Kur’ân’da, “Rahmetim her şeyi kaplamıştır” (A’râf, 7/156), bir kutsî hadiste ise, “Rahmetim gazabımı geçmiştir” buyurmuştur. (Beyhakî, Şu’abü’l-îmân, er-Ricâ Minallah, No: 1037) Peygamberimiz (s.a.s.), mü’minlerin Allah hakkında iyi zanda bulunmalarını tavsiye etmiştir: “Ey insanlar! Âlemlerin Rabbi hakkında iyi zanda bulunun, çünkü Rab, kulunun zannı üzeredir.” (Beyhakî, Şu’abü’l-îmân, er-Ricâ Minallah, No: 1012) Bir kutsi hadiste yüce Allah; “Ben, kulumun bana olan zannı üzereyim ve beni andığı zaman ben onunla beraberim” (Müslim, Zikir, 19) buyurmaktadır. Çünkü Peygamberimizin beyanı ile; “İyi zanda bulunmak, ibadetin güzelliğindendir.” (Beyhakî, Şu’abü’l-İmân, er-Ricâ Minallah, No: 1018) Bu itibarla mü’min dua ettiği zaman, Allah’ın duasını kabul edeceğini ve isteğini yerine getireceğini düşünmeli ve inanmalıdır.

11. Meşru Şeyler İstenmeli Ölçülü olunmalı Aşırı Gidilmemeli

İstenmesi dinimizce günah sayılan konularda dua edilmemelidir. Çünkü bu tür dualar kabule şayan olmaz. Peygamberimiz (s.a.s.), şöyle buyurmuştur: “Kul, günah talep etmedikçe veya sıla-i rahmin kopmasını istemedikçe duası icâbet görmeye (kabul edilmeye) devam eder.” (Müslim, Zikir, 25; bk. İbn Hıbbân, Ed’ıye, No:881, 976) Dinin haram kıldığı ve yapılması günah olan şeylerin elde edilmesini istemek, Allah’a saygısızlıktır. Allah’ın bizden yapılmamasını istediği şeyi Allah’tan istemek edep dışına çıkmak, haddi aşmaktır. Allah, aşırı gidenleri ve haddi aşanları sevmez (Bakara, 2/190). Resûlullah (s.a.s.), buyurmuştur ki: “Bazı toplumlar duada aşırı gidecekler / sınırı aşacaklardır, siz onlardan olmaktan sakının.” (Ebû Davud, Salât, 358)  Duada haddi aşmak; duanın usul ve adabına uymamak, istenmeyecek şeyleri istemek, dînen haram ve yasak olan şeyleri istemek, haram konusunda meselâ oynayacağı kumarda, yapacağı hırsızlıkta, işleyeceği cinayette veya herhangi bir kötülükte Allah’ın yardım etmesini istemek, yüksek sesle, bağıra bağıra dua etmek veya tekellüfte bulunmak şeklinde sözde olur veya insanlara zarar vermeyi ve kıtlık olmasını istemek gibi meşru olmayan şeyler için dua etmek veya sebeplere yapışmadan zafer kazanmayı veya çalışmadan zengin olmayı istemek veya günah işlemeye ısrarla devam ettiği hâlde Allah’tan isteklerde bulunmak gibi duanın içeriğinde olur. Hem söz hem de içerikte haddi aşmak dua adabına uygun değildir, duanın kabul edilmemesinin sebebidir.

12. Sadece Sıkıntılı Zamanlarda Değil, Her Zaman Dua Edilmeli

Her insan bir derde, bir sıkıntıya, bir belaya uğradığı zaman Allah’a sığınır, O’na dua eder. Böyle sıkıntılı zamanlarda gönüller bütünüyle Allah’a açılır, samimiyetle ve candan dua edilir. Allah da bu duaları kabul eder. Nitekim bir hadiste Peygamberimiz (s.a.s); “İki dua reddedilmez veya reddedilmesi çok nadir olur: (Bunlar) ezan okunduğu esnada ve sıkıntı zamanlarında yapılan duadır” (Ebû Davûd, Edeb, 41) buyurmuştur. Ancak sadece darlıkta, sıkıntıda veya bir korku, kaza ve felâketle karşı karşıya gelindiği zaman değil varlıklı ve sağlıklı zamanlarda, huzur ve rahatlığın hüküm sürdüğü anlarda da dua edilmelidir. Kişi sıkıntıya, darlığa ve zorluğa karşı sabır ve dua ile ayakta kalmaya çalıştığı gibi, nimetlere kavuş ması durumunda da şükredip dua etmelidir. Peygamberimiz (s.a.s.); “Sıkıntılı ve musibete uğradığı zamanlarda Allah’ın duasını kabul etmesini isteyen kimse, rahat zamanlarında çok dua etsin.” (Tirmizî, De’avât, 9) “Rahatlık zamanlarında Allah’a yönel, O’nu tanı ve O’na dua et ki sıkıntılı zamanlarda da Allah sana yönelsin, seni tanısın ve sana yardım etsin” buyurmuştur. (Beyhakî, Şuabü’l-İmân, er-Ricâ Minallah, No:1139) Sadece sıkıntılı zamanlarda dua etmek doğru olmadığı gibi dua edip sıkıntı geçtiğinde ettiği duayı ve sıkıntılarını unutmak, iman ve ibadetten yüz çevirmek de doğru değildir. Bu hususu yüce Allah, Kur’ân’da şöyle ifade etmektedir: “İnsana bir zarar dokundu mu, hemen içtenlikle Rabbine yönelerek O’na dua eder. Sonra (Rabbi) ona kendisinden bir nimet verdi mi; önceden O’na yaptığı duayı unutur da, O’nun yolundan saptırmak için Allah’a eşler koşmaya başlar…” (Zümer, 39/8) “İnsana bir zarar dokunduğu zaman bize dua eder. Sonra, kendisine tarafımızdan bir nimet verdiğimiz vakit; ‘Bu, (benim) bilgi(m) sayesinde bana verildi, der. Hayır, o bir imtihandır, fakat çokları bilmiyorlar.” (Zümer, 39/49) “İnsana bir zarar dokunduğu zaman, yanı üzere yatarken, yahut otururken ya da ayakta iken bize dua eder; ama biz onun darlığını açıp kaldırınca sanki kendisine dokunan bir darlıktan ötürü bize hiç dua etmemiş gibi hareket eder. İşte aşırı gidenlere, yaptıkları iş böyle süslü gösterilmiştir.” (Yûnus, 10/12) “Gemiye bindikleri zaman, dini yalnız Allah’a hâlis kılarak O’na dua ederler. Fakat (Allâh) onları salimen karaya çıkarınca hemen (O’na) ortak koşarlar.” (Ankebût, 29/65) “İnsanlara bir zarar dokundu mu, Rablerine yönelerek O’na yalvarırlar. Sonra (Rableri), onlara kendinden bir rahmet tattırınca, hemen onlardan bir grup, Rablerine ortak koşarlar.” (Rûm, 30/33) “(Denizde) onları, gölgeler gibi dalgalar sardığı zaman, dini yalnız kendisine has kılarak Allah’a dua ederler. Fakat O, onları kurtarıp karaya çıkarınca içlerinden bir kısmı iktisâd eder (Allah’a yönelmeyi kısar, gevşetir); zaten bizim ayetlerimizi (öyle) nankör gaddarlardan başkası inkâr etmez.” (Lokmân, 31/32) “İnsan hayır istemekten usanmaz (dâima malının artmasını diler). Ama kendisine bir şer dokundu mu hemen üzülür, ümitsiz olur.” (Fussilet, 41/49) “İnsana bir nimet verdik mi yüz çevirir; yan çizer. Ona bir şer dokundu mu yalvarıp durur.” (Fussilet, 41/51) “Denizde size bir sıkıntı (boğulma korkusu) dokunduğu zaman O’ndan başka bütün yalvardıklarınız kaybolur (artık o zaman, Allah’tan başka kimseden yardım istemezsiniz. Çünkü O’ndan başka sizi kurtaracak kimse yoktur.) Fakat (O) sizi kurtarıp karaya çıkarınca yine (Allâh’ı bir tanımaktan) yüz çevirirsiniz. Gerçekten insan nankördür.” (İsrâ, 17/67) Bu ayetler, insanların genel psikolojisini ve insanın fıtratında olan din duygusunu, Allah inancını, duaya olan ihtiyacını, hayır dua etmekten usanmadığını, darlık zamanlarında herkesin dua ettiğini, duanın ayakta, otururken ve yatarken yapılabileceğini, nimete kavuşunca bir kısım insanın nankörlük ettiğini, bir musibete uğrayınca dua edip durduğunu ve ümitsizliğe kapıldığını, nimete kavuşunca yüz çevirdiğini, ilâhî iradeye uygun olmayan davranışlar sergilediğini, hatta bir kısmının Allah’a ortaklar koştuğunu, küfre saplandığını ifade etmektedir. Bu tür insanlar; kınanmakta, darlıkta ve bollukta, rahatlık ve sıkıntılı her zaman Allah’a dua edilmesi, dua kabul edilip maksada erdikten sonra duanın terk edilmemesi gerektiğine işaret edilmektedir.

13. Sadece Allah’a Dua Edilmeli

Dua, sadece Allah’a yapılmalı, araya başka aracılar sokulmamalıdır. Her namazda okuduğumuz Fatiha sûresinde, “Sadece Sana ibadet eder, sadece Senden yardım dileriz” diyerek bunu dile getiriyoruz. Yüce Allah, bize şah damarımızdan daha yakındır. (Kâf, 50/16) Bu sebeple ne istersek, aracısız O’ndan istemeliyiz. Bakara sûresinin 186. ayetinde yüce Allah, şöyle buyurmaktadır: “Kullarım sana beni sorarlarsa, gerçekten Ben onlara yakınım. Bana dua edenin duasını kabul ederim.” Kur’ân’da duanın sadece Allah’a yapılması önemle vurgulanmıştır. Allah’tan başkasına, putlara veya kendilerine mutlak nitelikler izafe edilen başka yaratıklara dua ve ibadet edilmesi Kur’ân’da kesinlikle yasaklanmıştır. Konuyla ilgili ayetlerin bazısı şöyledir: “Gerçek dua ancak O’nadır. O’ndan başka yalvardıkları ise onların isteklerine ancak, ağzına ulaşmayacağı hâlde, ulaşsın diye avuçlarını suya uzatan kimsenin isteğine suyun cevap verdiği kadar cevap verirler.” (Ra’d, 13/14) Bu ayette, Allah’tan başka varlıklara dua edenler kınanmakta ve Allah’tan başka varlıklara, putlara, türbelere, ölülere yapılacak duaların, onlardan isteklerin boşa gideceği bildirilmektedir. “Öyle ise sakın Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarma, sonra azaba uğrayanlardan olursun.” (Şu’arâ, 26/213) Bu ayette sadece Allah’a dua edilmesi istenmekte ve Allah’tan başkasına dua eden kimselerin haddi aşmış olacakları bildirilmektedir. (bk. En’âm, 6/40-41; Yunus, 10/106; Kasas, 28/88) İnsan her isteğini sadece Allah’tan istemelidir. Peygamberimiz (s.a.s.); “Bir şey istediğin zaman Allah’tan iste, bir yardım talebinde bulunduğun zaman Allah’tan yardım talep et” buyurmuştur. (Beyhakî, Şuabü’l-İmân, er-Ricâ Minallah, No: 1075) “Allah, kuluna kâfi değil mi?” (Zümer, 39/36)  Allah’ı bırakıp da zararı ve faydası dokunmayan, hatta zararı faydasından çok olan varlıklara dua edenler (putlardan, türbelerden, ölülerden yardım isteyenler, medet umanlar) şu ayetlerde kınanmaktadır: “Allah’ı bırakıp da kendine ne zarar, ne menfaat veremeyecek şeylere yalvarır. İşte derin sapıklık budur.” (Hac, 22/12) “Zararı, faydasından daha yakın olana yalvarır. (O), ne kötü bir yardımcı ve ne kötü bir arkadaştır!” (Hac, 22/13) “Allah’ı bırakıp da kıyâmet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere yalvarandan daha sapık kim olabilir? Oysa onlar, bunların yalvardıklarından habersizdirler.” (Ahkâf, 46/5) Bu ayetler; hem sadece Allah’a dua edilmesi gerektiğini, hem de Allah’tan başkasına yapılacak duaların günah olduğunu ve boşa gideceğini ifade etmektedir.

14. Dua Sonunda “Âmin”, “Duamı Kabul Et” Denilmeli, Hz. Peygambere Salât ü Selâm Getirilmeli ve Fâtiha Sûresi Okunmalı

Dua bitiminde “âmin” ve ِ“Ya Rabbi! Duamı kabul et” (İbrâhim, 14/40) denilmeli, Peygamberimize salât ve selâm getirilmeli ve Kur’ân’ın ilk sûresi olan Fâtiha sûresi okunmalıdır. “Biriniz ‘âmin’ dediği zaman gökteki bir melek de ‘âmin’ der. İkisinden biri diğerinin ‘âmin’ demesine denk gelirse geçmiş günahları bağışlanır” (Hemmâm b. Münebbih, Sahîfetü Hemmâm, No: 10) anlamındaki hadis, dua sonunda “âmin” demenin önemini ortaya koymaktadır. Fâtiha sûresinin ilk ayetlerinde yüce Allah’ın nitelikleri bildirildikten sonra dua ayetleri gelmektedir: “Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. Hamd (her türlü övgü), âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. O, rahmândır ve rahîmdir. Din (cezâ ve mükâfât) gününün sâhibidir. (Yâ Rabbi!) Ancak sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz! Bizi doğru yola ilet. Nimet verdiğin kimselerin yoluna. Kendilerine gazap edilmiş olanların ve sapmışların yoluna değil.” Fâtiha sûresi, sevap bakımından en büyük sûredir. (Buhârî, Tefsîru’l-Kur’ân, 1, V, 146) Fâtiha’yı okuyan kimsenin duası kabul olur. Bir kutsî hadiste yüce Allah, şöyle buyurmuştur: “Fâtiha’yı kendim ile kulum arasında ikiye böldüm: Yarısı benim, yarısı da kulumundur. Kulumun istediği hakkıdır, kendisine verilecektir.” Hadisin devamında Peygamberimiz şöyle demiştir: “Bir kul, ‘Elhamdülillâhi Rabbi’l-âlemîn’ dediği zaman yüce Allah; ‘Kulum bana hamdetti’ der. Kul; “er-Rahmâni’r-Rahîm” dediğinde yüce Allah, ‘Kulum beni övdü’ der. Kul, ‘Mâliki yevmi’d-dîn” dediğinde, Allah, ‘Kulum beni yüceltti, bana saygı gösterdi’ der. Kul, “İyyâke na’büdü ve iyyâke neste’în” dediği zaman Allah, ‘Bu benim ile kulum arasındadır (ibadet eden kuluma, yardım etmek bana aittir). Kulumun istediği verilecektir’ der. Kul, “İhdina’s-Sırâta’l-müstekîm, sırâta’l-lezîne en ’amte aleyhim ğayri’l-meğdûbi aleyhim ve la’d-dâllîn” dediği zaman Allah, ‘Bu dilek kula aittir, istediği verilecektir’ buyurur.” (Müslim, Salât, 38) Sonuç olarak; dua yaparken mübarek va kit ve yerler tercih edilmeli, abdest alıp kıbleye dönülmeli, eller semaya kaldırılmalı, eûzü ve besmele çekilmeli, Allah’a hamd ve Peygambere salât ü selâm getirilmeli ve günahlara tövbe ederek duaya başlanmalıdır. Dua eden kişi, konumuna uygun bir edep içinde olmalıdır.  Sadece Allah’a dua edilmeli, duada meşru sınırlar aşılmamalı, meşru isteklerde bulunulmalı, kabûlü için acele edilmemeli, duanın kabul edileceği inancı taşınmalı, ihlâs ile ve yürekten, kısık bir sesle ve yalvararak dua edilmelidir. Duada anlamlı ve veciz sözler seçilmeli, yapmacık sözlerden kaçınılmalıdır. Dua sonunda Hz. Peygambere salât ve selâm getirilmeli ve eller yüzlere sürülmelidir. (İbn Mâce, Dua, 13) Dua her zaman ve mekânda; her hâl ve şartta söz gelimi; yürürken, otururken ve yatarken yapılabilir. (Yûnus, 10/12). Nitekim bir ayette şöyle buyurulmuştur: “Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Al lah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde dü şünürler. ‘Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, Seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru’ derler.” (Âl-i İmrân, 3/191) Usul ve adabına uygun bir dua; sadece dil ve dudaklarla yapılmaktan ibaret olmamalı, kalp ve rûh da duaya katılmalıdır. Eller, dil ve gönül hep birlikte Allah’a yönelmelidir. Dua esnasında korku ve ümit birlikte bulunmalı, candan ve yalvararak, ihlâs ve samimiyetle istenmelidir. Dua gönülden, gizlice ve alçak sesle, günahlara pişmanlık duyularak, kıbleye yönelerek ve Allah’ın adıyla başlanarak yapılmalı, dua esnasında dinî şuur yoğunlaştırılmalı, kabulü için acele edilmemelidir. Duanın kabul edileceğine inanılarak ısrarla duaya devam edilmelidir. Ayrıca isteğini Allah’a arz etmeden önce Allah’a hamd-ü senâ, Peygamberimize de salât-ü selâm getirmelidir. Abdest alınmalı (Tirmizî, De’avât, 125), mümkünse kıbleye dönülmeli, dua cümleleri üç defa tekrar edilmelidir.

Kaynak: Diy.İş.Bşk.Lığı

EN ÇOK OKUNAN YAYINLARIMIZ: