Örneğin dünyada iken Hz. Peygamber (s.a.v.)'in müminlere duası, onlara bir çeşit şefâatidir. O daha bu dünyada hayatta iken müminlere dua ederek şefâatta bulunmuştur. Nitekim Hz. Âişe Validemizin naklettiğine göre, Rasûlüllah (s.a.v.) çok defa geceleri yatağından kalkar, mü'min ölülere Allah'tan mağfiret istemek için "Bakîu'l-Ğarkad" mezarlığına giderdi (Müslim, Cenaiz, 35).
Sahihi Müslim ve Buhari'de Resûlüllah'ın şöyle bir buyuruğu yer almıştır:
"Ezan okuyan bir müezzinin ezanını duyduğunuz zaman, siz de müezzinle birlikte dediklerini tekrarlayın. Sonra da üzerime salât okuyun. Kim bana bir salât okursa, Allan ona on rahmet gönderir. Sonra Allah'tan benim için vesile isteyin. Vesile cennette bir mertebedir. Allah'ın kullarından bir kula nasib olacaktır. Ümit ediyorum ki ben o kul olayım. Kim Allah'tan benim için bir vesile isterse, kıyamette şefaatim ona helal olur" (Buhari, Ezan: 8; Müslim, Salat: 11; Ebu Davud, Salat: 36)
Ömer (r.a.) Umre haccı yapmak üzere Resûlüllah ile vedalaşırken, Resûlüllah (s.a.v) ona şöyle söylemişti:
"Ey kardeşim, beni de duadan unutma!" (Ebu Davud, Vitir: 23; Tirmizi, Deavat: 199; İbn Mace, Menasik: 5)
Anlaşılıyor ki, Allah(c.c)'ın Rasûlü (s.a.v) ümmetinden kendisi için dua etmesini istemiştir. Bir müminin diğer mümin kardeşi için yaptığı hayırlı dua, hem ona hem de kendisine fayda verir. Bununla ilgili bir hadiste Allah(c.c)'ın Rasûlü (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:
"Bir insan yanında olmayan bir kardeşine hayırlı bir dua ederse, Cenab-ı Hak ona muhakkak bir melek tayin eder ve yanına arkadaş olarak koyar ki, her dua edişte o görevli melek "Amin, bir o kadar da senin için" der" (Müslim, Zikr: 87)
Başka bir hadisde ise şöyle buyurulmuştur:
"En çok kabul edilen dua, birbirinden uzak olan kişilerin birbirlerine ettiği duadır" (Buhari, Mezalim: 9; Müslim, Zikr: 88 Ebu Davud, Salat: 364; Tirmizi, Birr: 88)
"Ey Muhammed! Bil ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendi günahın için, hem de mümin erkekler ve mümin kadınlar için Allah'tan bağışlanma dile. Allah, sizin gezip dolaştığınız yeri de duracağınız yeri de bilir." (Muhammed-19)
"Biz her peygamberi sırf, Allah’ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan günahlarının bağışlamasını dileseler ve Peygamber de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah’ı tövbeleri çok kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı." (Nisa-64)
Onlardan sonra gelenler ise şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.” (Haşr-10)
“Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana babamı ve inananları bağışla.” (İbrahim-41)
Yüce Allah(c.c)'ın, Rasûlüne dünyadayken mümin erkekler ve mümin kadınların günahlarının affı için bizzat af dilemesini emrettiği, yine bir müslümanın hayattayken diğer müslümanlara gıyaben dua etmesinin ne kadar önemli olduğu, sunduğumuz Kur’an ayetleri ve Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in hadislerinden açıkça anlaşılmaktadır.
Bütün bunlarla birlikte hesap günü, Kuran'da amel defterlerinde hiçbir değişikliğin ve alışverişin olmayacağına işaret eden ayetleri (Bkz. Bakara-123, İbrahim-31, İsra-13, Kehf-49, Yasin-12...) ve bu ayetlerle ilgili Peygamber Efendimiz(s.a.v)’in o gün en yakınlarına dahi faydası olamayacağını bildiren hadis-i şerifleri de dikkate aldığımızda ayet ve hadislerde bahsedilen şefâati, kulların gıyabında bağışlanmaları için dünyada yapılmış olan dualardan, Allah(c.c) katında kabul edilmiş olanların hesap gününde muhataplara açıklanması şeklinde düşünebiliriz.
En doğrusunu Allah (c.c) bilir.