Şefaat Nedir?

Şefâat, bir müminin günahlarının bağışlanması için Allah(c.c)'a dua edip yalvarmaktır. Müminin, ister hayatta olsun veya ister ölmüş olsun herhangi bir mümin kardeşinin günahlarının affı için duası, Allah(c.c) katında ona şefâati türündendir.

Örneğin dünyada iken Hz. Peygamber (s.a.v.)'in müminlere duası, onlara bir çeşit şefâatidir. O daha bu dünyada hayatta iken müminlere dua ederek şefâatta bulunmuştur. Nitekim Hz. Âişe Validemizin naklettiğine göre, Rasûlüllah (s.a.v.) çok defa geceleri yatağından kalkar, mü'min ölülere Allah'tan mağfiret istemek için "Bakîu'l-Ğarkad" mezarlığına giderdi (Müslim, Cenaiz, 35).

Sahihi Müslim ve Buhari'de Resûlüllah'ın şöyle bir buyuruğu yer almıştır:

"Ezan okuyan bir müezzinin ezanını duyduğunuz zaman, siz de müezzinle birlikte dediklerini tekrarlayın. Sonra da üzerime salât okuyun. Kim bana bir salât okursa, Allan ona on rahmet gönderir. Sonra Allah'tan benim için vesile isteyin. Vesile cennette bir mertebedir. Allah'ın kullarından bir kula nasib olacaktır. Ümit ediyorum ki ben o kul olayım. Kim Allah'tan benim için bir vesile isterse, kıyamette şefaatim ona helal olur" (Buhari, Ezan: 8; Müslim, Salat: 11; Ebu Davud, Salat: 36)

Ömer (r.a.) Umre haccı yapmak üzere Resûlüllah ile vedalaşırken, Resûlüllah (s.a.v) ona şöyle söylemişti:

"Ey kardeşim, beni de duadan unutma!" (Ebu Davud, Vitir: 23; Tirmizi, Deavat: 199; İbn Mace, Menasik: 5)

Anlaşılıyor ki, Allah(c.c)'ın Rasûlü (s.a.v) ümmetinden kendisi için dua etmesini istemiştir. Bir müminin diğer mümin kardeşi için yaptığı hayırlı dua, hem ona hem de kendisine fayda verir. Bununla ilgili bir hadiste Allah(c.c)'ın Rasûlü (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:

"Bir insan yanında olmayan bir kardeşine hayırlı bir dua ederse, Cenab-ı Hak ona muhakkak bir melek tayin eder ve yanına arkadaş olarak koyar ki, her dua edişte o görevli melek "Amin, bir o kadar da senin için" der" (Müslim, Zikr: 87)

Başka bir hadisde ise şöyle buyurulmuştur:

"En çok kabul edilen dua, birbirinden uzak olan kişilerin birbirlerine ettiği duadır" (Buhari, Mezalim: 9; Müslim, Zikr: 88 Ebu Davud, Salat: 364; Tirmizi, Birr: 88)


"Ey Muhammed! Bil ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendi günahın için, hem de mümin erkekler ve mümin kadınlar için Allah'tan bağışlanma dile. Allah, sizin gezip dolaştığınız yeri de duracağınız yeri de bilir." (Muhammed-19)

"Biz her peygamberi sırf, Allah’ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan günahlarının bağışlamasını dileseler ve Peygamber de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah’ı tövbeleri çok kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı." (Nisa-64)

Onlardan sonra gelenler ise şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.” (Haşr-10)

“Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana babamı ve inananları bağışla.” (İbrahim-41)

Yüce Allah(c.c)'ın, Rasûlüne dünyadayken mümin erkekler ve mümin kadınların günahlarının affı için bizzat af dilemesini emrettiği, yine bir müslümanın hayattayken diğer müslümanlara gıyaben dua etmesinin ne kadar önemli olduğu, sunduğumuz Kur’an ayetleri ve Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in hadislerinden açıkça anlaşılmaktadır.

Bütün bunlarla birlikte hesap günü, Kuran'da amel defterlerinde hiçbir değişikliğin ve alışverişin olmayacağına işaret eden ayetleri (Bkz. Bakara-123, İbrahim-31, İsra-13, Kehf-49, Yasin-12...) ve bu ayetlerle ilgili Peygamber Efendimiz(s.a.v)’in o gün en yakınlarına dahi faydası olamayacağını bildiren hadis-i şerifleri de dikkate aldığımızda ayet ve hadislerde bahsedilen şefâati, kulların gıyabında bağışlanmaları için dünyada yapılmış olan dualardan, Allah(c.c) katında kabul edilmiş olanların  hesap gününde muhataplara açıklanması şeklinde düşünebiliriz.

En doğrusunu Allah (c.c) bilir.

Bismillahirrahmanirrahim.

Bakara-248 "Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez. Hiçbir kimseden herhangi bir şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz. Onlara yardım da edilmez."

Bakara-123 "Kimsenin kimse namına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatin (aracılığın) yarar sağlamayacağı ve hiç kimsenin hiçbir taraftan yardım göremeyeceği günden sakının."

Bakara-254 "Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir."

Bakara-255 "...İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar..."

Enam-51 "Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları Kur'an'la uyar. Öyleki, kendileri için O'nun huzurunda ne bir dost ne de bir şefaatçı vardır. Gerekir ki Allah'tan korkarlar."

Enam-70 "Dinlerini oyun ve eğlence edinen ve dünya hayatının kendilerini aldattığı kimseleri bırak! Bu vesile ile şunu da ihtar et ki: «Bir kimse yaptıkları yüzünden azabın pençesine düşmeye görsün, o zaman Allah'ın yüce huzurunda O'ndan başka ne bir koruyucu, ne de bir şefaatçi bulunur. Her türlü fidyeyi denkleştirse bile kabul edilmez. Onlar azabın pençesine düşmüş kimselerdir. Nankörlük ettiklerinden dolayı onlara kaynar sudan bir içecek ve gayet acı bir azap vardır."

Yunus-3 "Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan, sonra da Arş’a kurulup işleri yerli yerince düzene koyan Allah’tır. O'nun izni olmaksızın, hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte O, Rabbiniz Allah’tır. O hâlde O'na kulluk edin. Hâlâ düşünmüyor musunuz?"

İbrahim-31 "İnanan kullarıma söyle! “Namazı kılsınlar; kendilerine verdiğimiz rızıklardan, hiçbir alış verişin, hiçbir dostluğun olmadığı gün gelmeden önce gizli ve âşikâr infak etsinler."

İsra-13 "Her insanın işlediklerini boynuna dolarız. Ve onun için kıyamet gününde açılmış bulacağı bir kitap çıkarırız."

Kehf-49 "Amel defteri ortaya konunca, suçluların, onda yazılı olanlardan korktuklarını görürsün, 'Vah bize, eyvah bize! Bu defter nasıl olmuş da küçük büyük bir şey bırakmadan hepsini saymış!' derler. İşlediklerini hazır bulurlar. Rabbin kimseye haksızlık etmez."


Meryem-87 "Rahman'ın katında bir söz almış olan kimseden başkaları şefaat etme hakkına sahip olamayacaklardır."

Taha-109 "O gün, Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez."

Enbiya (27-28) "Melekler, Allah’ın sözünün önüne geçmezler, hep onun emriyle hareket ederler. Allah, onların önlerindekini de arkalarındakini de (yaptıklarını da yapacaklarını da) bilir. Onlar, O’nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler ve hepsi O’nun korkusuyla titrerler."

Secde-4 "Allah, gökleri ve yeri, ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan sonra da Arş’a kurulandır. Sizin için O’ndan başka hiçbir dost, hiçbir şefaatçi yoktur. Hâlâ düşünüp öğüt almayacak mısınız?"

Sebe-23 "Allah katında, O’nun izin verdiği kimseden başkasının şefaati yarar sağlamaz. (Şefaat için izin verilip de) kalplerinden korku giderilince birbirlerine, “Rabbiniz ne söyledi?” diye sorarlar. Onlar da “Gerçeği” diye cevap verirler. O, yücedir, büyüktür."

Yasin-12 "Şübhe yok ki ölüleri ancak biz diriltiriz! Hem önceden işledikleri (amelleri)ni ve(geride bıraktıkları) eserlerini yazarız. Ve (olmuş, olacak) herşeyi apaçık beyân eden bir kitabda (Levh-i Mahfûz’da) kaydetmişizdir."

Zümer-44 De ki: “Şefaat tümüyle Allah’a aittir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Sonra yalnız O’na döndürüleceksiniz.”

Zuhruf-86 " Onların Allah'ı bırakıp da tapdıkları putlar şefaat hakkına sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler şefâat edebilir."

Necm-26 "Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah’ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar."
 
Şüphesiz Allah (c.c) Doğruyu Söyledi.
 
Sebe-23 ncü Ayetin Tefsiri:

Ancak kendisine şefaat için izin verilmiş olan kimse hariç ki önce Makam-ı Mahmud'da Muhammed (s.a.v.), sonra derece derece diğer peygamberler, salih kimseler ve melekler. "Nihayet kalblerinden dehşet giderilince.." Yani izin verdiklerinin şefaati de birdenbire oluvermez, mahşer de, bekleme yerinde çok beklerler. Dehşetli korku heyecanlar içinde bekler, o dereceye kadar beklerler ki sonunda kalplerinden o dehşet ve heyecan giderildiği, yani şefaate izin verdiği zaman, şefaat bekleyenler şefaat eden şefaatçilerine derler Rabbınız ne söyledi? Şefaatinizi kabul buyurdu mu? Şefaatçılar da buna cevap olarak Hakk'ı derler, yani hakkı söyledi. Hakk ne ise o olsun buyurdu derler, dolayısıyla kâfirlere şefaat olmaz. "Bunlar, O'nun rızasına ermiş olandan başka kimseye şefaat etmezler"(Enbiya, 27/28) âyetine uygun olarak, yalnız Allah'ın razı olduğu müminlere şefaat ederler...(Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır)

Peygamber Efendimiz(s.a.v) Buyuruyorlar ki:

“Ey kızım Fatıma! Babam Peygamber diye sakın güvenme. Rabbine karşı kulluk vazifeni yap. Eğer Allah’tan nefsini satın alamazsan vallahi ben bile seni kurtaramam.” (Müslim, İman 89, Hadis no:351)

Ebû Hureyre’nin bildirdiğine göre “Kabilenin en yakınlarını uyar” (Şuara, 26/214) ayeti inince Allah’ın elçisi şöyle bir konuşma yapmıştı:

“Ey Kureyş topluluğu! Kendinizi kurtarmaya bakın; Allah’ın yanında size bir faydam olmaz. Ey Abdumenaf oğulları! Allah’ın yanında size faydam olmaz. (Amcam) Abdulmuttalib oğlu Abbâs! Allah’ın yanında sana faydam olmaz. (Halam) Safiyye! Allah’ın yanında sana faydam olmaz. Ey kızım Fatma! Benim malımdan dilediğini iste. Ama Allah’ın yanında sana faydam olmaz.” dedi. (Buhârî, Vesâyâ, 11)

Bir gün Âişe Vâlidemiz, -Rasûlullâhʼı çok huzurlu tebessüm hâlinde görüyor Âişe Vâlidemiz, bunu bir fırsat olarak görerek Efendimizʼe diyor ki:

“‒Yâ Rasûlâllah, benim için duâ ediversene ne olursun!” diyor.

Rasûlullah Efendimiz buyuruyor ki:

“‒Allâhʼım! Âişeʼnin geçmiş ve gelecek, gizli ve açık bütün günahlarını mağfiret eyle!” diye duâ ediyor.

Âişe Vâlidemiz de o kadar çok tebessüm ediyor ki sevincinden başı önüne düşüyor.

Efendimiz buyuruyor ki:

“‒Duâ etmem seni sevindirdi mi Âişe?” diyor.

“‒Yâ Rasûlâllah! Senʼin duân beni sevindirmez mi hiç!” diyor.

Bunun üzerine sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz:

“‒Vallâhi! bu benim, ümmetim için her namazda yaptığım duâdır.” buyuruyor. (Heysemî, IX, 243; İbn-i Hibbân, Sahîh, XVI, 47/7111)


OKU

EN ÇOK OKUNAN YAYINLARIMIZ: