Kur'an'a Göre İman Edenlerin Mertebesi Nedir?

Bismillahirrahmanirrahim.

Nisa-69 "Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddîklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır."

Yunus (62-63) "İyi bilin ki, Allah’ın velilerine korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir. Onlar iman etmiş ve Allah’a karşı gelmekten sakınmış olanlardır.

Hadid-19 "Allah’a ve O’nun peygamberlerine îmân edenlere gelince, işte onlar Rableri katında sıddîklar ve şehîdler (mertebesinde)dir. Kendileri için, hem mükâfâtları, hem nûrları vardır. İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar Cehennem ehlidirler."

Şüphesiz Allah (c.c) Doğruyu Söyledi.

OKU

Hadis Nedir? Hadisler Ne Zaman Kimler Tarafından Yazılmıştır?

Terim olarak hadis, Hz. Peygamber(s.a.v)'in söz ve fiillerinin sözlü ve yazılı rivayetleri, sünnet ise O'nun uygulana gelen söz ve fiilleridir. Kelimelerin lügat manalarına da uygun olarak İslam’ın ilk asırlarında yapılan bu tarif son zamanlarda değiştirilmiş, hadis ile sünnet ayni şeymiş gibi hadislere de sünnet denmeye başlanmıştır. Özetle Allah(c.c) Resulü(s.a.v)'in devamlı yaptığı, sahabenin de Ondan görerek uygulamaya devam ettiği, dinimizle ilgili kesinlik ifade eden uygulama ve fiillere sünnet denir. Sünnet tevatür olduğu için kesin ve güvenilirdir. Şöyle ki; Resulullah(s.a.v)'in zaman ve mekan sınırlarını aşan örnekliği olan sünnet, ümmetin ittifakıyla hiçbir değişikliğe uğratılmadan  günümüze kadar taşınmıştır. Bunlara ezan, kamet, abdestin nasıl alınacağı, namazın nasıl kılınacağı, namazın vakitleri ve rekatları, bayram namazları, domuz haricindeki hangi hayvanların etlerinin yenilebileceği gibi İslam toplumunda bireyin ve toplumun nesilden nesle daima ve alenen uygulayarak naklettiği pek çok uygulamayı, örnek olarak vermek mümkündür.

Öncelikle şunu belirtelim ki; hadisi sünnetle eşitleyemeyiz; Yani her sünnet hadistir; Ama her hadis sünnet değildir. Sünnet daha çok eylemle, hadis ise söylemle ilgilidir. Hadisler konusunda merak edilen konulardan en önemlisi hadislerin ne zaman yazıya geçirildiğiyle ilgilidir. İlk yıllarda Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in ayetlerle karışmaması için hadislerin yazılmasını yasakladığı herkes tarafından kabul edilmektedir. Ancak sonradan Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in hadislerin yazılmasına müsaade ettiğine dair rivayetler bulunmakla beraber, hadislerin O'ndan 150-200 sene sonra yazılmaya başlandığı görüşünü destekleyen deliller de öne sürülmektedir. Bize göre burada cevap aranması gereken asıl husus, hadislerin ne zaman yazıldığı değil; hadislerin yazılmasının Allah(c.c)’ın emriyle olup olmadığıdır. Kur'an'da yazmakla ilgili olarak, örneğin borcun kayıt altına alınması konusunun ayrıntılı bir şekilde açıklandığını görmekteyiz (Bkz. Bakara/282). Kuran’da bu konuya böylesi bir önem atfedilmiş olduğu halde, Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in vahiy dışındaki sözlerinin yazılmasını emreden herhangi bir ayete rastlamamaktayız. Ayrıca Allah(c.c) bize Kur'an’ın korunmasının garantisini verdiği halde, hadislerin korunacağıyla ilgili bir garanti de vermemiştir.

Tarihi kaynaklardan Peygamber Efendimiz(s.a.v)'den sonra dört halifenin de Kur'an dışında başka bir dini kaynakmış gibi algılanabileceği endişesiyle bırakın hadis yazdırmayı, kişilerin hadis nakletmelerini dahi engellemeye çalıştıkları anlaşılmaktadır. Üstelik bu mücadeleyi Peygamber Efendimiz(s.a.v)’in vefatından sonraki ilk yıllarda, yani uydurma hadislerin neredeyse hiç olmadığı bir dönemde vermişlerdir. Oysa Peygamber Efendimiz(s.a.v)’e çok yakın olan dört halife ve sahabe, eminiz ki gerek görselerdi daha güvenilir hadis kitapları oluşturabilirlerdi.

En doğrusunu Allah (c.c) bilir.

Hadislerin yazılmasının yasaklanması ve şifahen aktarılmasıyla ilgili, Peygamber Efendimiz(s.a.v)'den rivayet edilen bazı hadisler şunlardır;

"Benim üzerime söylenen yalan, bir başkası üzerine söylenen yalan gibi değildir. Öyleyse kim bile bile bana yalan nisbet ederse cehennemdeki yerini hazırlasın" (Buhari, Cenaiz 34; Müslim, Mukaddime 4, (4); Tirmizi, İlm 9, 2664)

"Benden birşey yazmayın kim benden Kur'andan başka bir şey yazdıysa onu imha etsin". (Muslim, Kit. Zuhd bab: 72 hn. 3004; Ebû Dâvûd Kit. İlim bab: 31ın. 3647, 3648, Dârimî Kit. Mukaddime bab: 47; Musned, İmam Ahıned, c. III sh. 12, 31)


Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve "Yazdığınız şey nedir?" dedi. "Senden işittiğimiz hadisler" dedik. Hz. Peygamber dedi ki: "Allah’ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah’ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar." (El Hatib, Takyid 33)

Şeddad, İbni Abbas’a "Hz. Peygamber bir şey bıraktı mı?" diye sordu. O da "Sadece Kuran’ın iki kapağı arasında olanları bıraktı." cevabını verdi. (Buhari, K. Fezailul Kuran; Müslim, K Fezailus Sahabe; Ebu Davud, K. Fiten; Tırmizi K. Fiten 43)

OKU

Kafirin Cezası Neden Ebedi Cehennem?

Kullar dünyadayken kendilerine ulaşan maddi ve manevi her türlü nimetten,(Bakınız: Nahl-33) hesaba çekilecektir.(Bakınız:Tekasur-8) Ve o gün nefsine zulmedenlerin işledikleri şeylerle ilgili vücut ve azalarının aleyhlerine şahitlik ettiği gibi,(Bakınız: Fussilet 19-20) yeryüzü de konuşarak aleyhlerine şahitlik edecektir.(Bakınız: Zilzal-4)

Bakara-29, Casiye-13, İbrahim-34 ve Nahl-18 nci ayetlerde insanın sonsuz celal ve ikram sahibi olan Allah(c.c) tarafından sonsuz nimetlere mazhar olduğu ve Yaratıcı Kudret tarafından bütün kainatın onun emrine verildiği bildirilmektedir. Eşyayı kullanabilme gibi muazzam yeteneklerle donatılan insan, Rabbinin yeryüzündeki halifesi olarak eşyalar üzerinde yönetim, tasarruf ve hakimiyet yetkisini elinde bulundurma onur, şeref ve üstünlüğüne de mazhar olmuştur. (Bakınız: Bakara-30, Bakara-34)

Maide Suresinin 98 nci ayetinde bağışlamasının ve merhametinin çokluğu gibi cezalandırmasının da çok şiddetli olduğunu haber veren Cenab-ı Allah(c.c), Şura Suresinin 40 ncı ayetinde "Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür..." buyurmaktadır. Buna göre, yer ile gökler ve arasındakiler, Allah(c.c)'ı övgü ile tespih ederek insanlığa hizmet görevlerini eda edip dururken,(Bakınız:İsra-44 ) insanın bütün bu sayısız nimetleri inkar edip, varlığı sonsuz olan yüceler yücesi Yaratanı(c.c)'na karşı nankörlük, saygısızlık ve edepsizlik etmesine denk olan ceza da doğal olarak sonsuz cehennem azabı olacaktır ki adalet tahakkuk etsin.

Kur'an'da tövbe etmeyip de kafir olarak ölen kimsenin tüm lanet ediciler tarafından lanetleneceği bildirilmiştir. (Bakınız: Bakara 159-162) Çünkü o suçun en büyüğünü işlemiştir. Ömrü boyunca kendisine birçok deliller gösterilmiş, peygamberler ve onlara indirilen kitaplar vasıtasıyla uyarı ve tebliğler yapılmış... fakat o İnkarında ve küfründe ısrar etmiş, İbadeti terk ederek Ahzap Suresinin 72 nci ayetinde kendi isteğiyle yüklendiği bildirilen emanete hıyanet edip kendi nefsine zulmetmiştir.Yine kafir, Araf Suresinin 32 nci ayetinde asıl olarak iman edenlerin hakkı olduğu bildirilen nimetleri, Allah(c.c)'ın rızasını gözeterek O'nun emrettiği ve belirlediği usul ve esaslara uygun olarak kullanmayıp günahlarına alet etmiştir.

En doğrusunu Allah (c.c) bilir.

Bismillahirrahmanirrahim.

Bakara-29 "O (Allah) ki, yeryüzünde bulunan bütün varlıkları sizin için yarattı (ve emrinize verdi). Sonra da plan ve tasarımını göklere uygulayıp onları yedi gök şeklinde düzenledi. O, (her şeyi) hakkıyla bilendir."

EN ÇOK OKUNAN YAYINLARIMIZ: